hesabın var mı? giriş yap

  • darısı diğer gurbetçilerin başına, amin.

    düzen:
    hayır efendim benimkisi kıskançlık değil.
    benim tepkim bu ucuz anadolu kurnazlığına.
    benim tepkim nerede olursa olsun yasalara uyulmamasına.
    benim tepkim bu ülkede yaşamayıp, bu ülke insanının nasıl ve kimler tarafından yönetileceğine karar veren gurbetçilere.
    burada sağ partiye oy ver, ama yaşadığın memlekette sol partiye oy ver, mantık bunun neresinde?
    ülkesini sevmek bunun neresinde bana bunun izahını yapın bende yazdığımdan vazgeçeyim.
    geçiniz efendim.

  • bunun temel motivasyonu, o çok nefret edilen ve tüm kötülüklerin anası olarak görülen elitliğe bir övgü ve öykünmedir, "elit" diye güya hakaret ederken o kavramın içinde belli bir kültür birikimini, görgüyü, aileden gelen manevi bir zenginliği* barındırdığını, ihale sayesinde zengin olup paranın bir tarafına koysan da, arabanın en iyisine binip o elitlerin gezdiği yerde gezebilsen de, onların yazlık mekanlarında kadın-erkek plajı ayrı tatil yapabilsen de, bazı şeyleri parayla asla değiştiremeyeceğini ve elde edemeyeceğini, tüm "bakın artık ben de yapabiliyorum/sahip olabiliyorum" dediklerinin kendilerinde nasıl eğreti durduğunu bilmenin öfkesidir.
    çünkü taktılan saatin, modanisa gibi yerlerden alınan ve muhafazakar makastan çıkınca çok güzel oldu zannedilen o acıklı kitsch kıyafetlerin, havalimanında göze sokulan louis vuitton valizlerin, alta çekilen jeepin, en özel üniversitenin uluslararası bilmemne bölümünden mezun olmak için dökülen onca paranın, kendi çapında bir cemiyet, bir sosyete oluşturmak için mado'da pazar kahvaltısı edip huqqa'da latte içmenin bir boka, hiç ama hiçbir boka yaramadığını içten içe bilmenin çaresiz hırsıdır. ne tiyatroyla, ne kitapla, ne filmle, ne seyahatle telafi edilemeyecek keskin bir sakilliğin kinidir. çünkü bilir ki bugün islami moda dergisinin lansmanına gitmesine izin veren, modern zamana son derece uyumlu görünen kocası bir anda sinirlenip dayak atabilir, elitler gibi roma'ya gidilip alışveriş de yapılsa yolculuk hep maraş'taki köye kaynanaya gitmekle biter, tüm çaba dini bayramlarda ıslak ayak üzerine giyilmiş çorapların kokusuyla dolmuş havasız bir odada biter. çünkü bilir ki "çok şükür elhamdülillah, allahım, canım rabbim, bugün de bize bahçeşehir'deki evimizin bahçesinde dostlarımızla toplanmayı nasip etti" diye şükredilen her şey bir anda allak bullak olabilir ve hemen olmasa da birkaç yıl sonra kendilerini geldikleri yerde bulabilirler, ama yıllarca karı koca öğretmenlik yapıp ege'de yazlık alan beyefendiyle hanımefendinin öyle bir riski yoktur, insanın kumaşında olan bir şeyin öyle aniden kaybedilme riski olmaz.

    edit: "neden maraş?" diye soranlara cevap vermek adına, bu "italya'dan sonra maraş'a gitmekten ve köşelerden erkek çorabı toplamaktan ve kokudan ne kadar iğreniyoruz" benim nişantaşı dolaylarında bir cafede iki kadının muhabbetinden duyduğum bir şeydi, maraş'a ya da doğu'ya bir garezim yok, buradan tüm maraşlı vatandaşlarımıza "maraş'ın yollarına çıkayım dağlarına" şarkısını armağan ediyorum.

    edit: haters gonna hate.

  • otostopçu görünce dayanamamak gibi salak bir huyum var maalesef. "çok yardımseverim, kahretsin" diye değil, istanbul'da bu işi yapmak pek güvenli olmadığı için salak bir huy bu.

    genelde öğrenci vs alıyorum tabi, özellikle eski ofisimin olduğu sanayi bölgesinde hiç minibüs geçmeyen, saatte bir otobüs geçen bir yoldaki okula, o çocukların başka türlü gitme şansı da pek yok zaten. kapıya kadar bırakmama da izin vermiyor elemanlar "abi müdür kızıyo" diye. müdür de yolda sürünsünler diye değil, 15-16 yaşında çocuklar tanımadığı adamların arabalarına, kamyonlarına binmesinler diye kızıyor muhtemelen.

    bazen öğrenci olmayan adamlar da denk geliyor. daha bu otostop işini keyfine yapana denk gelmedim, o bir kaç liralık yol parasını veremeyecek durumda insanlar oluyor genelde bunlar.

    3 sene önce altunizade'den köprüye katılırken bir eleman aldım 30'larında. hayvan gibi trafik var, yağmur yağıyor. adam teşekkür etti, sonra 10 dakika hiç konuşmadı. sonra radyoda sıkıntıdan zap yaparken şafak türküsü denk gelince "kalabilir mi?" diye rica etti. ben zaten çok severim ahmet kaya'yı, adamı mı kırcam? şarkı bitene kadar da hiç konuşmadı. bitince yine teşekkür etti. ceza evinde bu türküyü çok dinlediğini söyleyince aha dedim, denk geldik sonunda.

    sonra başladı anlatmaya. aslen kozan'lı olduğunu, ktü mezunu makine mühendisi olduğunu anlattı. okul bitince memlekete döndüğünü kan davasından babasını öldürdüklerini, onun da karşı taraftakileri vurduğunu anlattı. tam mühendis olup işe başlayacakken hapse girdiğini, davasının yıllardır devam ettiğini, tam o sıralar hizbullah'tan elemanları falan da saldıkları yasa değişikliği sayesinde tam da benim arabaya bindiği gün serbest kaldığını, bacakları açılsın diye ümraniye ceza evinden altunizade'ye kadar yürüdüğünü anlattı. ceza evindeki tek arkadaşının da bir kaç ay önce serbest kaldıktan sonra öldürüldüğünü anlattı. onun mezarını ziyaret edip memlekete döneceğini anlattı. ben kitlenmiş bir şekilde dinliyorum tabi.

    neyse avrupa yakasına geçtik, ben ıkına sıkıla ihtiyacı olup olmadığını sordum, memlekete dönecek yol parası olmadığını, gönlümden ne koparsa alabileceğini söyledi. nerdeyse 1 saat vakit geçirmişiz, hayvan gibi etkilenmişim adamın hayat hikayesinden, ben de kopan x lira'yı verdim. bu andan sonra ekran cızırdar gibi oldu biraz. adana'ya otobüs biletinin daha pahalı olduğunu varsa biraz daha vermemi, başkasına el açtırmamı rica edince sinir oldum, yok dedim. ısrar etmeye başlayınca da bunaldım, benim buralarda işim var deyip indirdim.

    3 senedir de hep aklımdadır bu hikaye. kimi alsam arabaya bu eleman gelir aklıma. 2-3 ay önce aynı noktada aynı boktan havada birinin beklediğini görünce de yine dayanamadım aldım. selamınaleyküm de ses tonu tanıdık geldi. lan yine mi o herif? ama tipe bakıyorum alakası yok. diğeri uzun paltolu kurtlar vadisi figuranı, bu eleman takım elbiseli, iyi parfümlü. radyoda bu sefer beşiktaş maç muhabbeti vs. hangi takımı tuttuğumu sordu. fener dedim. eleman başladı anlatmaya. aslen kozan'lı olduğunu, ktü mezunu makine mühendisi olduğunu anlattı. istanbul'da 2006'da maç yüzünden 2 fb'liyle kavga edip meşru müdaafa'dan öldürdüğünü, bugün cezaevinden çıktığını anlattı. bacakları açılsın diye ümraniye'den buraya kadar yürüdüğünü, cezaevindeki arkadaşının babaannesini ziyaret ettikten sonra memlekete döneceğini söyledi.

    adam otostopta yalan söyleme rituelini başka bir boyuta taşıyarak resmen otostopçuların keyser söze'sine dönüşmüş rıza baba? herif o an elindeki tüm keyword'lerden acıklı hikaye uydurarak arabasına bindiği insanlardan para toplayan bir sosyopat çıktı.

    bir yandan adamı yalanlarıyla yüzleştirmek için içim içimi yese de, hiç çekinmeden başkasının arabasına binip böyle bir hikaye uydurabilme potansiyeli olan herifin buna ne tepki vereceğini bilemediğimden ben de inadına yeni hikayeyle ilgili saçma sapan detaylar sormaya başladım bu sefer. fenerin oynadığı tüm derbilere hakim olmanın verdiği rahatlıkla, hangi maçtı, golleri kim atmıştı, hangi tribünde oturuyordun? çarşı'dan kimi tanıyorsun, olay nerede oldu vs vs diye adamı sorularımla ambale ederek yıldırdım. köprüden geçer geçmez de metro turizmin ofisinin önünde durdum, aha otobüsler buradan kalkıyor bin git dedim. bir an dönüp para istemeye yeltenir gibi olunca da bastım gaza gittim.

    insan parasız kalınca her yola girebiliyor ok ama bu ney lan? nasıl bir coğrafya olm burası?

    edit: mesaj yoluyla soranlar oluyor. böyle dallamalar çıksa da arada evet hala otostopçu almaya devam ediyorum mümkünse. kendinize güveniyorsanız siz de alın, paylaşmak güzeldir. yol kenarında 2 kişi durup da soteye saklanan arkadaşlarıyla arabama 8 kişi binen gebze hatice bayraktar meslek lisesi ergenlerine de selam olsun buradan :)

  • başlık: mordor'a da gittik beraber

    1- sorun ortadünyada değildi biz tam yalandık

    2- orkların olmadığı bi yerde savaşmak isterdim

    3- elflerin olmadığı ülkelerde yaşamak isterdim

    5- bana mordora, vize verecek kişi çok çok çok çok
    kıymetlimisi, dağa atacak kişi çok çok çok çok

    6- cigara da içtik beraaabeeer

    7- kafaları daaa yaşadıık

    8- sorun nazgüllerde değildi

    10- biz tam yayandık.... frodoyla ben, buçukluk adamdık

  • t.a: turabi'nin annesi
    t: turabi

    t.a: alo
    t: meryem sultan nabıyooğğn?
    t.a: turabi?
    t: benim benim.
    .....(arada diyaloglar falan)

    t: iyiyim ana sen nasılsın?
    t.a: sesini duydum çok kötü oldum sdfghfdxghdfghdgjdxsdfgfd

    teyzecim biz ayrıca izliyoruz. bide bizim halimizi düşün.

  • "...bi de uçlarına taramalı tüfek takarız kimse bize saldıramaz...cuv cuv cuv!" diye devam eden umut sarıkaya karikatürü.