hesabın var mı? giriş yap

  • taoculuk ve konfüçyüsçülük ile birlkte çin'in 3. sac ayağı olan budizm'in mahayana koluna mensup bir "yaşama sanatı". çin'in diğer sac ayakları ile de harmanlanarak, gittiği ülkelerdeki kültürlerle de etkileşerek bu günkü konumuna gelmiştir.
    zihnin zorlamasızca kontrol altına alınması temeline dayanır. bundan sonrası da sözle anlatılamayan bir evren algısını beraberinde getirir.
    zihnin kısır döngülerini parçalamak için mondo ve koan gibi paradoksal problemlerin çözümünün bulunması, tokat, sopa kullanımı gibi yöntemlere (!) başvurulur.

    zen japonca olmasına karşılık isim çince'den devşirmedir (chán). değişik ülkelerde değişik isimlerle adlandırılır:

    çince ismi
    mandarin pinyin chán
    mandarin wade-giles ch'an
    kantonca jyutping sim
    şanghayca (wu) zeu

    korece ismi
    romanizasyon seon
    mccune-reischauer son

    sanskritçe ismi
    dhyana

    vietnamca ismi
    thien

    zen düz yazı yerine mısralarla çok daha iyi ifade edilir, şöyle ki:

    görmeden bak,
    duymadan dinle,
    öğrenmeden bil...

    edit: gelen güzel bir soru üzerine dizelerin anlamını bir örnekle biraz açıklamaya çalıştım:

    görmeden bak:
    burada anlatılmak istenen şey, algılanan nesneyi inceleyerek tanıma oturtma çabasında bulunmamak geretiği aslında. bu şekilde de dışarıda neler oluyor diye bir merak da oluşmuyor. bu ne etki yapıyor? bu şekilde zihnin algılanan veriyi işlemesinin ve aktif konuma gelmesinin önü alınıyor. istemeden her şeyi algılıyoruz sürekli. ama bunlara "görerek", "yorumlayarak" tanım vermeye uğraşıyor zihnimiz. işte tam da bu otomatik aktiviteyi bitirerek arkada olan öz benliğin ve farkındalığın hissedilmesi sağlanıyor. sadece algılayarak bilincimizi aktif tutuyoruz. bu algıları kullanarak hafızadaki ön tanımlı referanslarla karşılaştırmak ya da ne oldukları hakkında düşünmek gibi "zihni dans ettirecek" bir işleme girişmiyoruz .

    neden "bakmadan gör" değil?: herhangi bir uyaran/algılanan veri ortada yokken, dışarıda olanı algılama durumunu anlatıyor. bu durum, meselede bir şeyi bilmeye, neler olduğunu anlamaya çalışan bir "zihinsel aktiflik" durumunu tanımlıyor.

  • siri'ye alarmı kurmasını söyledim. hangi güne kurmamı istersin? diye sorunca önce hafif bir tedirgin oldum. bu sabah saat 08:00 kur dedim. sonra ismimle hitab ederek, ''alarmın bu sabah saat 08:00'e kurulmuştur.'' dedi. yusuf yusuf titrek sesle teşekkür ederim dedim, o da bana rica ederim, yardımcı olacağım başka bir şey var mı? dedi. yok sağol dedim, o da bana iyi geceler dedi.

    bu saate kadar korkudan uyuyamadım amk, alarmı iptal ettim siri'yi de kapattım.

  • bildiğiniz, inandığınız, güvendiğiniz herşeyi sorgulatan bir başyapıt.

    söyledikleri bazı şeyleri sorgulayamıyoruz, bilgi diye koymuşlar, ancak bazıları o kadar net kanıtlarla ortaya konmuş ki.. çok ama çok çarpıcı bir belgesel. insana "bunu tanıdığım herkese izletmeliyim" fikrini yerleştiriyor.

    keşke anlattıkları yalan olsaydı..

  • olayla ilgili izlediğim belgeselde ortaya atılan iddialar; meteor, top şimşek, tektonik faaliyetler, kuyrukluyıldız ve asteroid şeklinde sıralanıyordu. 1990lardan günümüze özellikle bir grup italyan bilimadamının düzenli yaptığı araştırmalar sonucu diğerlerinden ayrışan en güçlü iddia asteroid taklidi yapan kuyrukluyıldız çarpmasıymış. güneşten uzaklaşıp aktifliğini kaybeden kuyrukluyıldız dünyaya yaklaştıkça sürtünmeden dolayı sibirya semalarında patlamış, aynı zamanda hızını alamayıp bir de 5.5 şiddetinde deprem meydana getirmiş. bu şekilde yörüngeden çıkan kuyrukluyıldızlar yapısındaki önemli gazları kaybettiği için asteroide benzerlermiş, yoksa tam gaz bir kuyrukluyıldız çarpsa tüm gezegen yok olurdu görüşü zaten çoktan kabul edilmiş.
    yine en fazla itibar gören iddia bu oluyor, çünkü tunguskadaki ağaçlardan alınan örneklerde dünyamızda bulunmayan bir karbon izotopuna rastlanmış ki, bu türden karbon yapısı zaten asteroid ve kuyrukluyıldızı oluşturan maddelermiş.
    (bkz: sonra gökten 3 göktaşı düşmüş)

  • iç burkan anne söylemlerindendir.
    maddi durumunuz kötüdür ama siz farkında değilsinizdir. çarşıda pazarda gördüğünüz pasta, kurabiye gibi yiyecekleri tutturmanıza rağmen, anneniz *almaz. "onların neylerle yapıldığı belli değil, ben evde sana aynısını yaparım temiz temiz" der. büyüyünce anlarsınız bu cümlenin anlamını..