hesabın var mı? giriş yap

  • " küçük albert ve şartlandırma deneyi "
    olay john hopkins hastanesi kreşinde avlanan davranış psikolojisi önderlerinden amerikalı psikolog john broadus watson ve asistanı rosalie rayner tarafından gerçekleşmiştir. amaç " korku " davranışının doğuştan mı geldiği yoksa sonradan mı kazanıldığını öğrenmektir. bu yüzden kreşteki bir bebeğin ailesine ulaşılıp belirli bir miktar ücret ödenerek deney yapmak istedikleri açıklandı. maddi imkansızlılardan dolayı albert'in denek olarak kullanılması kabul edildi.

    deney başlangıcında albert' a sunulan beyaz cisimler ona korkutucu gelmemekteydi. beyaz fare verildiğinde korku reaksiyonu yerine gülme eğlemi gerçekleştirmekteydi. deneyin can alıcı kısmı gelmişti. artık albert' a sunulan her beyaz cisim ve beyaz fare sonrasında çeşitli ürkütücü sesler verilmekteydi. albert beyaz fareye her dokunuşunda iki çekiç birbirine vurulup ürkütücü bir ses çıkarmasına ve korkmasına sebep oluyordu. uyarılar uzun süre devam ettikten sonra artık albert beyaz gördüğü şeylerden korkmaya başlamıştı. bununla yetinmeyen watson çitayı yükseltip bir gün albert' i tuttukları odaya asistanıyla beraber beyaz sakal beyaz elbise giyip dalmıştır. gözünde giderek ona yaklaşan beyaz bir şey farkeden albert durmaksızın ağlamaya ve titremeye başlamıştır. ve deney sonunda korkunun uyarıcıya verilen şartlı tepki olarak sonuçlanmıştır.

    deney sonrası kimi yazılara göre albert iyileştirilmedi ki zaten iyileştirilse de bu olaylar örgüsü bilinç altına yerleştiği için gelecekte bu kaygının onu nasıl etkileyeceği muallaktaydı; kimi yazılara göre de aynı deney tekrarlandı ve albert' a sunulan beyaz fareler ve cisimler ona güzel gelecek seslerle bağdaştırıldı ve dokunması sağlandı. kimi yazılara göre de annesi yapılan deneyden haberdar değildi ve albert' i alıp kayboldukları açıklandı. gerçek olan şu ki denek olarak kullanılan bu bebek 8 aylıktı.

  • apple tarihinden bildigim ve iwoz'da okudugum kadariyla steve wozniak ile ilgili bir takim yanlislari duzeltmek ve pek bilinmeyen bazi ozelliklerinden bahsetmek isterim;

    i. apple i ve apple ii urunlerinin elektronik dizayn asamalarinda, bilinenin aksine steve jobs herhangi bir rol oynamadi ve bu cihazlar tamamen woz tarafindan tasarlandi. (elbette bu steve jobs'in tedarik, uretim ve pazarlama alanlarindaki dehasini gormezden gelmemizi gerektirmiyor)

    ii. apple'dan ayrilmasinin sebebi spesifik bir tartisma ya da ters dusme degil, sirketin idari problemlerinden duydugu genel rahatsizlik ile birlesen muhendislik ve gelistirme tutkusuydu. 6 subat 1987'de apple'daki aktif kariyerine son vererek cl 9 isimli bir sirket kurdu ve "evrensel uzaktan kumanda" tasarimlari yapmaya basladi ki; bu da basli basina buyuk bir hikayedir. iwoz isimli kitabinda apple ayriligini soyle kaleme almis; "apple was a large company, and it wasn't and still isn't the love in my life. the love in my life is starting small companies with small groups of friends. bringing new ideas out and trying to build them."

    iii. teknoloji ve muhendislikten elini etegini cekmis degil. bilakis, subat 2009'dan bu yana "fusionio" isimli sirkette "chief scientist" olarak gorev yapiyor. (bkz: http://www.fusionio.com/managementbios.php)

    iv. woz, steve jobs ya da bill gates gibi lisans egitimini yarida birakmadi. aslinda birakti ama gecirdigi o meshur ucak kazasindan sonra, apple'da yeniden is basi yapmadan once "sahte bir isimle" okula geri donerek egitimini tamamladi.

    v. woz, jobs'in sinif arkadasi degildi. yanilmiyorsam kendisi jobs'dan 4 yas kadar buyuk ve lise seviyesindeki egitimlerini ayni okulda almis olsalar bile hicbir zaman ayni sinifta olmadilar.

    vi. babasi abd savunma sanayinde calisan degerli bir yuksek muhendisti.

    vii. woz, muzige ve barisa olan tutukusunun bir yansimasi olarak, 1982, 1983 yillarinda ardisik iki muzik festivali duzenledi ve bu festivallerde u2, santana, scorpions, the police, ozzy osborne, the clash gibi gruplar sahne aldi. tek amaci eglenmek ve katilimcilari eglendirebilmekti ancak bunun yanisira, soz konusu organizasyonlarda o donemde abd ve sovyetler birligi arasinda halen surmekte olan soguk savasin halklar uzerindeki etkileri ile ilgili olarak da bir takim bireysel sosyal sorumluluk calismalari yuruttu. her seye ragmen, festivalleri duzenlemek icin kurmus oldugu "unuson" (unite us in song) adli sirketi, yirmi milyon dolar'in uzerinde zarar etti. (ve evet sirket woz tarafindan finanse ediliyordu) iwoz'da anlattigina gore, yirmi milyon dolarlik zarar bile woz'u o organizasyonlari duzenledigi icin pisman etmeye yetmemis. (bkz: http://www.usfestivals.com/)

  • -iki kişilik bir oda lütfen
    -evlilik cüzdanınız
    -buyrun
    -ama siz.. farklı insanlarla evlisiniz..
    -onlara da otelinizi tavsiye edeceğiz

  • -ibrahim bi kafanı kaldır lan, utangaç durma.
    +abi zaten kafamı kaldırabilsem barcelona'da olurduk şimdi.

  • kireçli musluk suyu ile yapıldığında daha lezzetli olan içecektir.

    eth zürih'teki araştırmacılara göre, musluk suyundaki kimyasal kirlilikler, çayın yüzeyinde ince bir film oluşmasına neden olmaktadır. bu film, çayın saf su ile yapılan çaydan daha lezzetli olmasını sağlar. görsel

    bir bardak çay hazırlayıp biraz soğuması için bıraktığımızda çayın yüzeyince dokununca dağılan ince bir film tabakası görürüz. araştırmacılar, bu filmin oluşumunu etkileyen birçok faktör olduğunu, ancak birincil etmenin sudaki kalsiyum karbonatolduğunu belirtiyor. musluk suyu kalsiyum karbonat gibi yüksek miktarda mineral içerdiğinden sert su olarak adlandırılır.

    makalenin yazarlarından caroline giacomin, birçok bölgede musluk suyunun, suyun tadını daha sert yapan zararsız bir bileşik olan kalsiyum karbonatın bulunduğu kireçtaşı akiferlerinden geldiğini ve abd midwest'teki birçok evde, bunu önleyecek su yumuşatıcı sistemlerin olduğunu belirtmiştir.

    bu filmin oluşumunu etkileyen diğer faktörler arasında çaya eklenen süt, şeker veya limon, demleme sıcaklığı ve çayın konsantrasyonu yer alır.

    ekip, çayın yüzeyine metal bir cihaz yerleştirip döndürerek oluşan film tabakasının gücünün su sertliği bağlantısını incelemiş ve suda ne kadar fazla kalsiyum karbonat olursa, filmin de o kadar güçlü olduğu sonucuna ulaşmışlardır.

    araştırmaya göre saf su ile çay yaparsanız çay üzerinde hiç bir film oluşmaz ancak çayın tadı da oldukça acı olur.

    çay demlerken evinizdeki arıtma musluğundan aldığınız su yerine direkt olarak kullanma suyu musluğundan çay yapmak size daha lezzetli bir çay deneyimi sunacaktır.

    tabii bulunduğunuz şehirdeki suyun değerlerini, evinizin tesisatının durumunu (eski demir borular zararlı olabilir) göz ardı etmeyin.

    kaynak

  • amcam, evde yaramazlık yapan 6 yaşındaki torununa haykırdı bunu. o esnada umarsız bir tavırla çekirdek çitliyrodum, bana dönüp pargalı'nın sülüman'a vezir olduğu yaştasın dememiş olması sevindirici gerçekten. gerçi kendisi de yavuz'un mercidabık'ta memlüklüleri yenip halifeliği aldı yaşta ve bir sik başarmışlığı yok ama olsun.

  • saat 3.00'da saati ileri alıyoruz, saat oluyor 4.00. burası tamam, da problem şu: saat 3.00'da utah- brooklyn maçı var arkadaş. ancak bu işlemi gerçekleştirdiğimizde 3.00 diye bir saat olmamış oluyor. e saat 2.00'da alabilirsiniz falan da denmiyor. dolayısıyla zamanın boşluğunda bir şeyleri yitirmemiz söz konusu, biri bi'şey söylesin lütfen?

  • yer bursa. iki adli vaka. biri adam vuruyor, diğeri satırla doğruyor. iki magdur da yogun bakımda. ve iki fail de adlî kontrolle serbest. hürriyet linki

    halil sezai sadece dövmüş. satırla dograsa yada silahla vursa şu an dışarıdaydı. bu ülkedede yargıya güven oranının yüzde 10 bile olması cok fazla. twitter baskısı ve siyasi talimat ile hareket eden yargı erki artık erk olma işlevini yitirmiştir.

  • giriyor da diziyi ayrı, filmi ayrı, maçı ayrı, basket maçını ayrı, avrupa maçını ayrı, araba yarışını ayrı, masa tenisini ayrı, misketi ayrı tasoyu ayrı platforma alıp orta sınıfı ayda 300-400 lira harcamaya mecbur etmek de hırsızlığa giriyor.

    o hırsızlıksa bu da hırsızlık.

    yok bu hırsızlık değilse, milletin yaptığına da hırsızlık demeyelim; servet otlakçılığı diyelim.

    türkiye gibi alım gücünün her geçen gün düştüğü bir ülkede verilen hizmet ve istenen para adil değil. internet yayıncılığı meselesi serbest piyasa yüzünden zaten eziyete dönüştü. netflix ilk başladığında “istediğine istediğin zaman reklamsız ulaş” hizmeti para vermeye değer bir kolaylıktı. şu an her şey başka yere dağıldığı için platformlar hem istediğimiz yayına ulaşmamızı zorlaştırıyor hem de bizi gasp ediyor. 6 tane zamazingoya üye oluyorsun, aklına bi film geliyor düştüğün yer yine hdfilmcehennemi. house of the dragon'ın haftalarca hem yayını yoktu hem telif nedeniyle sitelerden kaldırılıyordu. bu zulme karşı her türlü anarşi caizdir. kimse kusura bakmasın.

  • *
    küçük şeyleri özlersiniz aslında. zamanında önemsiz görünenleri. saçınızla oynamasını, tek kişilik yatakta yatmaya çalışmanızı, bakışlarını, aptal laflarını, dakikalarca zamanın nasıl geçtiğini bilmeden konuşmanızı, sarılmasını, telefon etmesini, ses tonunu, öpüşünü, göğsü üzerinde uyumaya çalışırken rahatsız eden kolunu, isminizi söylemesini, onunla beraber içmeyi, gülmesini, yemek yemesini, beraber film izlemeyi, mesajlarını, webcam açmasını, sarhoş olmasını ve bunun gibi birşeyler..

    çok sonra anlarsınız ki, siz aslında onu değil sevilecek birini özlemişsinizdir, sevilmeyi özlemişsinizdir. ...

  • çocukluk yıllarımda çoğu zaman yaptığım güzel eylem. annenin hazırladığı o hijyen dolu içi, kaba koyup pidecinin yolunu tutmak. pideciye ''abi ne kadar çıkarsa o kadar olsun diyip, pidenin içindeki kıyma oranını onun insiyatifine bırakmak. karşı masaya geçip, ustanın kıvrak hamur hareketlerini izleyip, biran önce pişmesi için sabırsızlanmak...

    herşey bittikten sonra ''eve gidince hemen poşetten çıkar, hamur olmasın'' öğüdünü aldıktan sonra koşar adımlarla eve gidip buz gibi ayran eşliğinde aile fertleri ile günün en güzel anını yaşamak.

    herşey çok güzel, herşey daha samimiydi belki o zamanlar.

    edit: şimdilerde de çoğu kişinin yapabildiği bir eylem olabilmekle beraber, yalnız yaşayan bir erkeğin yapması zordur.

  • evrim teorisinden tiksindiğim tek yer ekşi sözlüktür. işte bunlar hep oksimoron. cahile fikrini söyleme özgürlüğü verilince 5061 entry boyunca sıçar. sana da o boku koklaması kalır. lütfen evrimleşip göğsünüze inen bakterilerle savaşmak için yeni bir antibiyotik içmeyip ölün. kalıtımsal hastalıklarınıza çare aramayın, genetik biliminden yardım almayın. lütfen sadece otla çamurla, dövülmüş sarımsakla falan tedavi olun. sözünüzün eri olun. allah ne verdiyse yaşayıp ölün lütfen çok rica edicem. tıbba topyekün düşman olun, reddedin... tıp, allaha şirk koşmaktır. cehennemliktir. allahın verdiği ecele müdehale etmek haddinize mi, lütfen ölün.