hesabın var mı? giriş yap

  • arkadaşlar, şimdi adliyeden geliyorum. her gün saat 12 civarı yapıldığı gibi yine adliye meydanında toplanmak isteyen avukatların girişine bu sefer özel güvenlik görevlileri ve polis izin vermedi. polis/özel güvenlik darp ederek, yerlerde sürükleyerek 2 avukatı gözaltına aldı. gözaltına alınan avukatların serbest bırakılması için avukatlar tarafından oturma eylemine başlandı. yaklaşık 4-5 dakika sonra da 100'e yakın çevik kuvvet adliyeye girerek, 50'ye yakın meslektaşı yine darp ederek, cüppelerini çekiştirerek, yerlerde sürükleyerek ve hatta kelepçeleyerek gözaltına aldı. taksim'de, ankara'da, izmir'de, adana'da halka müdahale ederken "polisimize taş atıyolar, kamu malına zarar veriyolar, molotof atıyolar" diyerek gerekçelendiriyordu devlet müdahalesini, cübbesini giymiş avukatlar da mı taş atıyordu, molotof atıyordu lan? avukat dediğin kamu görevlisi sayılır, öyle canın istedi diye avukatı gözaltına almayı bırak, ağır ceza suçüstü hali olmadıkça üzerini bile arayamazsın. ama gördük ki hak, hukuk falan hikaye.

    olaylar başladığından beri sağduyulu olmaya çalıştım ama hala ve hala "polis müdahalesinde haklı, adamlar kamu malına zarar veriyor" diyen adamın, akp ile demokrasiyi aynı cümle içinde kullanan adamın akıl sağlığından şüphe ederim ben.

  • erkek: merhaba, bir gasp ihbarında bulunmak istiyorum.
    memur: gasp mı? olay nerede yaşandı?
    erkek: 21. sokak ve dundritch caddesinin arasında yürüyordum. bir adam aniden silahını çekerek, bana tüm paramı ona vermemi söyledi.
    memur: ve siz de verdiniz mi?
    erkek: evet, söylediğini yaptım.
    memur: yani tüm paranızı hiç direnmeden, yardım istemeden ya da kaçmaya çalışmadan mı verdiniz? bağırmadınız üstelik?
    erkek: evet, ama çok korkmuştum, beni öldüreceğini düşündüm!
    memur: hmm, ama söylediğini yaptınız. ayrıca anladığım kadarıyla bir hayırseversiniz.
    erkek: evet, hayır kurumlarına bağış yapıyorum.
    memur: yani para dağıtmayı seviyorsunuz, para dağıtmayı bir alışkanlık haline getirmişsiniz. herkese veriyorsunuz galiba.
    erkek: bunun konumuzla ne alakası var?
    memur: herkesin sizin para dağıtmayı seven biri olduğunuzu bile bile fiyakalı takımınızla dundritch caddesinde yürüdünüz ve gasp sırasında hiç karşılık bile vermediniz. kulağa, parayı isteyerek vermişsiniz de sonradan pişmanlık duymuşsunuz gibi geliyor. söyleyin bana, bir pişmanlığınız yüzünden onun hayatını karartmak istiyor musunuz gerçekten?
    erkek: bu tamamiyle saçmalık!
    memur: bu, tecavüzle aynı şey. kadınlar tecavüzcülerini adalet karşısına çıkarmak istediğinde her gün bu muameleyle karşılaşıyorlar.

    (kaynak, ertuğrul uzun)

  • on yıl falan önce, bir yaz vakti ailecek köydeyiz. o zamanlar babamın en sevdiği çocuğu olan tofaş marka 92 model doğanımızı alıp arkadaşlarla köyün üst taraflarında bir tepeye içmeye gidiyoruz. birkaç kişi daha katılıyor bize sonradan, kalabalığız, içip eğleniyoruz. tam sabahın dört buçuğunda araba yanmaya başlıyor alttan, muhtemelen kuru otlara atılan bir sigara yüzünden. hep birlikte güç bela söndürüyoruz arabayı, motordaki kablolar yanmış, kaporta falan kararmış. sabah altı gibi eve dönüyorum, ne işi varsa o saatte babam avluda karşılıyor beni, dikilmiş bahçenin ortasına, eller arkada bağlı, üstünde atleti, altında çizgili picamasıyla, benim yüzüm falan is içinde, üst baş rezil, kollarımda ufak yanıklar var ama o hiç bakmıyor bile yüzüme, "baba" diyorum, bi yalanlar falan kıvırıcam, fırsat vermeden "sus, içeri git" diyor gözlerini arabadan hiç ayırmadan, içeri giderken anneme sokuluyorum, "ne işi var ya bunun bu saatte ayakta" diye soruyorum, "ne bileyim oğlum, sabahın dört buçuğunda kalktı, içim yanıyor hanım dedi, bir daha da uyumadı, dikildi orda" diyor. ulan diyorum aşka bak, adam telepatik bir bağ kurmuş arabayla, saniyesinde hissediyor, orda yanan ben olsaydım umrunda olmazdı adamın yeminle, devam ederdi horul horul uykusuna ama arabanın lastiği bile inse kalkar sabah dörtte "nefesim kesiliyor hanım" diye.

  • anıtkabir'de okuduğu kitaplar bölümüne bakıldığında ata'nın okuduğu kitapların çoğu fransızca'dır ve hepsinin yanında da ufak notlar aldığı görülmektedir.

  • telefonla arayıp, sorup soruşturup bulamadığım arkadaşın. sahilde güneşlenirken yamaç paraşütüyle yanıma inmesi.

  • ekmeleddin beyin bazı sözlüklerde gizliden gizliye @2'lik yaptığını, bu hazırcevaplığının, ayar vericiliğinin de buradan gelen bir alışkanlık olduğunu düşünmeye iten ayarlardan yalnızca biridir.

  • - bak satış elemanı olmak öyle bir şeydir ki ; şu elimde görmüş olduğun kalemin bir armut olduğunu; insanları inandırabileceksin . yapabilirmisin ?
    - o elindeki armut zaten.

  • ter mi kokuyorum ya?
    +yoo
    -ter kokuyorum gibi geldi bana.

    şaşmaz, karşınızdaki çaktırmadan kendisini kontrol eder.

  • her seyredişte ağlatan,en azından insanın boğazında acı bi düğüm oluşmasına sebep olan harika film.

  • nodullu detone sesiyle sarkici oldugunu iddia eden, baldir bacak sov ile averaj turk erkeginin zevkine hitap eden, fingirdeyip insanlara laubali ve densiz satasmalariyla eglendirici ve cekici oldugunu sanan, sagduyu sahibi insanlarin seyretmeye dayanamadigi artis namzedi

  • ilk kitabi sag saglim atlatirsaniz gelmis gecmis en iyi serilerden birine tanik olmaya baslarsiniz.

    oncelikle belirtmek gerekir ki gercekten ozgun bir dunyaya sahiptir malazan. irklari, teolojisi ve buyu dinamikleri baska hic bir seriye yakindan uzaktan benzemez.

    ciddi anlamda high fantasy'dir, asiri derecede dogaustuluk icerir, devamli olarak bir dogaustu estantaneden bir baskasina atlarsiniz, ilk baslarda biraz fazla ucuk gelse de dunyaya alistiktan ve dinamikleri kavradiktan sonra hic bir sey asiri gelmemeye baslar. misal, tanrilar genelde yukselmis olumlulerdir (ascended) ve bir kismi halen dunya uzerinde ikamet etmektedir ama david eddingsvari power playler yoktur. vardir da yoktur. hani 3-5 kisilik bir party labada lubada gidip dusuk seviye bir tanri'yi kesebilir ama oyle ehere mehere diye gule oynaya yapamazlar bunu. dusuk seviye tanri ney lan derseniz, malazan dunyasinda bin bir turlu irk, ulke, sehir, kabile ota boka taptigi icin bir dolu tanri ayrica bir cok guclu spirit (dusuk seviye tanri dedigim bunlar) vardir. bir suru yuksek seviye tanri da malazan tarihi boyunca kitir kitir kesilmistir degisik sekillerde, seri boyunca karsilasilir bu tanrilarin artiklariyla. karakterler birden bire baslarina gelen olaylar nedeniyle donusumler gecirebilir (level up), bambaska ozelliklere sahip hale gelebilirler. zaten hic bir karakter seri icin bas karakter sayilamayacagindan bu cok da fark etmez, hic bir karaktere fazlaca baglanmaniza, kendinizi onunla ozedeslestirmenize izin vermez seri. koca hikaye bir cok farkli karakter uzerinden farkli ama iliskili hikayeler uzerinde anlatilir.

    cogu high fantasy yazarinin tarzi gibi pembe degildir malazan serisi. okudugum en somurtkan, en gri, en soguk ve acimasiz seridir. buyunun etkilerini, savasin ve kavgalarin gercek dogasini cekinmeden yuzunuze vurur. buyu yiyen biri yerde kivranirken goz pinarlarindan ve kulaklarindan kanlar bosanir, spazmlar nedeniyle altina sicar, sag kalmayi becerirse bunlari anlatmaktan cekinmez. high mage'ler resmen kitle imha silahidir, 1000lerce askeri tek buyuyle, surundure surundure oldurebilirler. bir sehrin dususu sirasinda diger serilerdeki gibi askerler kahramanca savasip onurluca olmezler. korkudan altlarina iserler, arkadaslarinin olumleri sonucunda dagilirlar. sehir catismalarinda bebekler oldurulur, kucucuk kizlara tecavuz edilir, kadinlar kocalarinin karnindan sokulen barsaklarla bogulduktan sonra cesetleri sikilir. koskoca bir kitayi yoneten bir kral (ki kendisi ascended'tir - yani yari tanri kudretindedir), sadece onu alt etmeye calisan tanrilar basarili olurlarsa yonetecek bir sey bulamasinlar diye koca kitadaki tum yasami (insan, hayvan, bitki) yok eder. bir baska ulkede ise ulkenin butun yiyecek kaynaklari priest king tarafindan yok edilmistir ve asker, sehirli yada koylu tum insanlar ele gecirecekleri sehirlerdeki insanlari yiyebilecekleri vaadiyle acliktan tamamen delirmis bir ordu haline getirilmislerdir. savasta dusenlerin cesetleri yiyecek olarak kamplarda pisirilir. bu ulkenin kadinlari yarali ve olmek uzere olan erkeklere tecavuz eder, erkegi tam bosalma aninda onu oldurerek olu bir adamin dolu ile hamile kalir ve bu delirmis ordunun gelecek kumandanlari olacak secilmis "deadseed" cocuklar dogururlar. anca 5. kitapta yazar kendi kara mizah anlayisini seride yansitmaya baslar ve seri mizahi yonden zaman zaman eglendirici hale gelir.

    ilk kitap gercekten zor. yazar koskoca bir dunyayi (ki bu gercekten epik bir dunyadir, dragonlance yada forgotten realms gibi bir kitanin ufak bir bolumune odaklanip ortacag atmosferine buyu, ejderhalar ve 3-5 tanri eklenmesiyle olusturulmamistir) yaratmis ve ilk kitabi sizin de bu dunyayi onun kadar iyi bildiginizi dusunerek yazmistir. birdenbire bu buyuklukte bir settingde dogasini ve kurallarini bilmediginiz bir hikayenin ortasina dusmek hic bir bok anlamadiginiz icin cok agir ve zor gelebiliyor. ancak zamanla neyin ne oldugunu cozdukten sonra (ilk kitabi atlattiktan sonra) serinin tadi cikmaya basliyor.

    seri ilk kitaplar boyunca malazan impartorlugunun genislemeci askeri politikalarinin sonucunda kitalarda gelisen savaslarin olusturdugu arka plan uzerinde malazan ordusunun elit birligi olan bridgeburners’tan geri kalan az sayida asker merkezli olay akisiyla, ilgili dunyadaki tanrilarin cekismesini isler. tam anlamiyla fillerin tepisirken cimenlerin nasil hunharca ezildiginin hikayesidir konu. her kitap en az iki farkli plot icerir, biri bridgeburners tayfasiyla ilgilidir, digeri daha sonraki kitaplara on hazirlik yapar, seriye yeni karakterler eklenmesinin onunu acar. arada malazan lore'unu anlatan kucuk alt-plotlar vardir. oyku 5. kitaptan itibaren iyice yoluna oturur, hikayenin odagi bridgeburners’i da iceren daha genis bir konsepte oturur ve oyku sonuna dogru ilerlemeye baslar, 6. ve 7. kitaplari okurken onceki kitaplarin sadece girizgah oldugunu fark edersiniz.

    ozellikle ikinci kitap fantastik kurgu aleminin en surukleyici kitaplarindan olmakla birlikte sonu en sinir bozucu / uzucu kitaplarindan biridir.

    yazim dili oldukca agirdir, kitaplar da uzun olunca her kitap arasina birer ikiser daha kolay okunur, cerezlik fantastik kurgu kitaplari serperek, yani mola vererek okumak zorunda kaldim, bu nedenle seriyi bitirmem 2 bucuk sene surdu.

    bir iki elestiride bulunmadan da gecmemek lazim. yazar konu kirilmalarinda hic bir karakter ismi vermeden he / she adillariyla sayfalarca yazi yaziyor. kimin hakkinda okudugumuzu anlamadan etmeden bu sayfalari okumak cok zorlayici. o kadar sayfa okuyoruz, ardindan karakter ismi geliyor ve kimin hikayesini okumakta oldugumuzu anlayabiliyoruz, ancak o sayfalar boyu ne okudugunu bilmeden okuma isi bir iskence oluyor. yazar bunu ciddi sekilde bir tarz olarak belirlemis ve okurken beni bu durum bayagi bir darladi.

    bir baska sorun da uzerine cok fazla plot ilerletilen bazi karakterlerin oykunun sonuna etkisinin cok dusuk olmasi. bu tarzda safyalarca hikayesi yazilmis, ana plot parcasi gibi gorunen bir cok karakter, isin sonunda hikayeyi uzatmak icin eklenmis poziyonuna dusuyorlar. bazi karakterlerin sonu hakkinda bilgi bile alamiyoruz hikayenin bitisinde.

    bazi buyuk plot parcalarinin ana hikayeye baglantisi da sallantida. bu da yukaridaki karakterlerin dustugu durumun, buyuk alt-plot akislarina da karsilasilmasina yol aciyor.

    chapter arasi siirler bence cok gereksiz, duz yaziyi misra seklinde yazarak siirsel metinler olusturulmuyor, fazla zorlanmis bu atraksiyon ve bu da yazarin bir eksisi bence.

    ancak bu eksilere ragmen, ilk cumlemde de belirtigim gibi malazan kesinlikle ve kesinlikle gelmis gecmis en iyi serilerden biridir. simdi spin off serileri de devam ediyor, sira onlari yutmaya geldi benim icin. turkce’ye umarim hakkiyla cevrilir ve son yillarda iyice uzerine olu topragi serpilen turk fantastik kurgu piyasasini tekrardan canlandirabilir bu seri.