hesabın var mı? giriş yap

  • benim çocukluğumdur. böyle bir çocuğunuz varsa, biraz yaramazlığa teşvik edin ev sahibine çaktırmadan.
    çocuk azcık piç olsun, yoksa benim gibi özgüzensiz, sikko bi eleman olur çıkar.

  • brutalizm pek bilinen bir mimari akım değil. ankara'da bazen önünden geçip gittiğimiz, bazen de bakıp garip bulduğumuz binaların türkiye'nin en iyi brutalist mimari örnekleri olmaları ne kadar ilginçtir değil mi?

    hani ankara için soğuk, gri, kasvetli şehir derler ya. o kasvetin içinde brutalizm göğe kaldırılmış devasa bir yumruk gibi yükselir adeta.

    eski türkiye iş bankası genel müdürlüğü, bugünkü bddk binası. koray inşaat firmasının kuruluş projelerinden olan, mimarlık ve inşaat fakültelerinde ders niyetine okutulan bu bina, göğe dikilmiş 5 tane devasa beton dilimi gibidir. şehrin anıtkabir ve atakule ile birlikte 3. sembolü sayılabilecek bu binanın kıymetini pek bilmiyoruz gibi...

    http://static.panoramio.com/…s/original/3718373.jpg

    emekli sandığı'nın 1970'de tamamlanan otel projesi; stad oteli, doğan tekeli, sami sisa ve metin hepgüler ortak çalışmasıdır. brutalist mimarinin ankara'daki önemli ve ödüllü örneklerinden biri olan projenin, cumhuriyet döneminin ilk mimari eserlerinden, vedat tek ve mimar kemaleddin'in gözde çalışması, ankara palas gibi art nouveau eserle neredeyse dip dibe olması şehir görselliği açısından bir kaos yaratmıştır. birbirinden tamamen farklı iki mimari eserin neredeyse 250 metre mesafede olması bilinçsizce yapılmış bir tercih olsa da, bu brutalist bir çalışma olarak stad oteli'nin güzelliğine göle düşürmez. bina, klasik brütalizme yakın bir tasarımdadır. simetrik, sıralı balkonlar, birbirini tekrar eden öğeler mevcuttur.
    otel günümüzde satılmış ve radisson sas olarak hizmet vermektedir.

    https://upload.wikimedia.org/…adisson_blu_hotel.jpg

    diğer ikisi mimariye ilgisi olanlar tarafından fark edilse de, diğer birçok kişinin önünden geçerken neredeyse hiç fark etmediği tunalı mevkiindeki tübitak binası sıradışı dizaynıyla brütalizm mimariyi takip edenler için ilginç bir deneyim olsa gerek. dışı boyanmamış, beton görsellik bu yapıda biraz daha geride kalmış. özellikle kule bölümün simetri bozan mimarisi brutalizmin şaşırtan yönünün altını çizmiş.

    http://galeri3.arkitera.com/…merkez-binası.jpg.jpeg

    devam edecek...

  • vatan haini değilseniz korkulacak bir şey yok deniyor da, kardeş, dünyanın hiçbir yerinde vatan haini kalıbı bu kadar muğlak olmamıştır. cb'ye hede hödö desek içeri alınacak kıvamdayız şuan.

    düşünsene ajan değislin, hain değilsin, terörist değilsin ama iktidara en ufak laf edersen vatan haini ilan edilebilirsin. kimse de edilemeyeceğinin garantisini veremez. o noktada değil mi iş? ben mi paranoyaklık yapıyorum?

  • her zekide ya da kendini zeki hissedende yoktur bu olay ama bence en büyük dezavantajları bir işi uğraşmadan da halledebileceğini sanmak. bu olay ilkokulda başlar. okuma-yazmayı çarçabuk öğrenirler (hatta belki okula gitmeden önce öğrenmişlerdir), basit matematiği derhal kavrarlar, ingilizcenin girişini yutuverirler vs. bu olay lise-1'e kadar filan böyle devam eder. hiç çalışmadan bile herkesten önde olmaya alışırlar. fakat sonra bir an gelir, trigonometrik denklemlerle tanışılır, türev-integral belaları tebelleş olur, bir sürü sikko biyoloji bilgisi hatmedilmeyi bekler. fakat çalışmadan başarma alışkanlığı uzun zamandır bünyededir ve kolay kolay terk edilemez (ya da hiç edilemez). bu tembellikle bile olsa, hasbelkader, şansın da yardımıyla iyi bir üniversite kazanılırsa işler daha da içinden çıkılmaz bir hale gelir. çünkü; bu dünyadaki en çirkin şey bu 'zeki' dostumuzun başına gelir: gereksiz özgüven. bu özgüvenle insanlar vize-final çalışırken dostumuz amele amele etrafta dolanır ve ilk sıkıntıları çekmeye başlar. asgari 7 senede mezun olur üniversiteden. iş hayatı daha da boktan bir hal alır. çünkü önüne verilen angaryaları yapmaktan hoşlanmaz. o daha çok kritik sorunları, zekasıyla çözmek istemektedir. işler birikir. bu hayatın ona göre olmadığını, 9-18 mesaisinin onun hayat tarzı olamayacağını düşünür fakat maaşından da feragat edemez. bu angarya işlerle harcandığını düşünür. nevrotik ruh haliyle ömür boyu homurdanarak ve yumurta kapıya dayanmadan işleri halletmeyerek yaşar ve ölür.

  • ingilizler kolonileşme döneminde bunun gibi ilkel kabilelerden insan alıp, onlara güzel davranıp, onlara hediyeler, ödüller vererek ingilizlerin iyi kalpli sevgi kelebekleri olduklarını göstermek gibi bir strateji geliştirmişler.

    ingilizler bu ilkel insanları ikna etmeyi başardıklarında ise tekrar kabileye yollayarak kaçırılan bireylere yaşadıklarını anlatmalarını istemişler. kabile bireyleri ingilizlerin onlara yardımcı olmak istediğini sanıp bunlara inanmış ve bu sayede de böyle kabileler kolaylıkla kolonize edilebilmiş.

    adadan 2 yaşlı 2 tane de çocuk kaçırılmış. yaşlı bireyler ölmüş, "biz bunların ölümüne sebep olduk, artık ne kadar uğraşsak da bizi dinlemezler" diyip çocukları adaya geri getirmişler. ingilizlerin kolonileştirme hayalleri de böylelikle sona ermiş.

    bağışıklık sistemlerinin bizimki gibi gelişmediği için modern hastalıklara karşı direnç kazanamadıkları için öldükleri tahmin ediliyor. bu durumda adadakilerin agresif tavırları da anlaşılabilir, sonuçta adamların arkadaşlarını ve çocuklarını kaçırmışsınız bir de öldürmüşsünüz. ne yapacaklardı, sarılacaklar mıydı size? aynı dili de konuşamıyorsunuz, nasıl anlaşacaksınız?

    tahmin edebildiğim kadarıyla adaya gelen yabancılar uzaylı olarak falan görülüyor. büyük ihtimalle nesilden nesile, aktarılan hikayelerle yabancı düşmanlığı kuvvetlenmiş.

  • evde tek başıma geçirdiğim günler.
    pek sevmediğim rutinler & zorunluluklar bile gözüme batmıyor.
    yeter ki yalnız olayım, yalnız kalayım.