hesabın var mı? giriş yap

  • aynı mantığa göre 56k dialup bağlantıyla da izlenir.

    "videoyu sadece birkaç gün önce başlatmanız gerekiyor, onun dışında 56k yetiyor" denebilir, bu mantıkla.

  • belcika vatandasi olarak birkac kelam edeyim. bakin vatandas diyorum sonra aniden tureyen dogustan golden state'li muamalesi yapmayin, belcika'da dogdum :)

    efendim bu milli takimin iki tane buyuk sorunu var:
    - kompany: yillar yili mukemmel stoper diye diye ki hakikaten mukemmele yakin kumasi var, sakatliklara ragmen kompany hep ilk planda tutuldu, benim hatirladigim her buyuk turnuva oncesi sakatlanip defans hep yamalandi. oysa bu adamin sakatlik durumu kucuklugunden beri bunu isaret ediyordu, her turnuva oncesi kompany'ye bel baglanacagina uzerine dusulecek alternatif bir ikili olusturulsaydi su an eldeki diger stoperler daha uyumlu olurdu. net bicimde defansi isim kalitesine ragmen aksiyor bu takimin. galler maci ornegi var ama daha bir suru siralnabilir. kompany yine sakatlandi ve vermaelen'in de eksikligiyle ne olur muamma.

    - mentalite: cok buyuk kuluplerde oynayan cok kaliteli bir futbolcular butunu belcika, ama wilmots'la olsun, martinez'le olsun kimse tam olarak asker olmak istemiyor, general olmak isteyenlerin de oyle bir karizmasi yok ve milli takimla cikarip masaya vuramiyorlar.

    onun disinda bu takimin son 10 yilda, mac aninda top 10'da bulunan takimlara karsi oynadigi son 15 mactaki karnesi: 1g 2b 12m. bu dehset verici bir istatistik. belcika'nin almanya, fransa, ispanya, vb takimlara oranla teknik ve altyapi imkanlari kisitli. fransa'nin milli takima has altyapi tesisleri ve fizik, saglik gibi konarda yaptigi hazirliklar belcika'ninkini kat be kat asiyor. bu takimin, ulkenin kurumsal yapisindan dolayi (bir milli stat yapimi icin bile anlasamayip euro 2020 etaplarindan biri olma sansini kacirdilar) yasadigi organizasyonel vasatlik maalesef oyuncu yetistirme kapasitelerine ragmen hicbir zaman takim olarak rekabetci hale gelememesine sebep olacak gibi duruyor. takimin backstage staff'indan vasatlik akiyor. belcika federasyonu tff kadar olmasa bile gunluk tartismalari takip etseniz televizyonu kapatma istegi uyandiracak derecede parazit bir olusum.

    kisacasi, cocuk yasta cok iyi oyuncu yetistirme kapasitesine sahip ve bunun altyapisini iyi kurmus belcika, ust duzey saglik/fizik/teknik/organizasyonel altyapi eksikliginden dolayi kendi yetistirdigi oyunculari oynatma becerisi gosteremiyor, profesyonellige gecis asamasinda yeterli imkana ve yatirima sahip degil. ama yetistirdigi oyuncular ingiliz, alman, fransiz, italyan kuluplerinde tum takim ve çevre etkenler kusursuz oldugu zaman farklarini gosteriyorlar.

  • işe girme duası:

    void main(void) {
    printf("hello world\n"); // 10 bin kere kopyala
    ...
    }

    hayırlı olsun.

  • herkes niye öğrenci evi tribine girmiş onu anlamadım. milyonluk adamlar temizlikçi tutamayacaklar mı? topumuzun ruhu fakir, biri de teoman'ı bulaşık sırasına sokmaya çalışıyo çıkar donunu da yıkasın.

  • türkiye'de olmasa da ekşi sözlükte azınlık olmaktır. herkes akça pakça amk!

  • iddiaları vs biraz geç de olsa izledim.

    arada ben de her normal insanın yapması gerektiği gibi kendi yazdığından şüphelenen, arada "belki de ben yanlış biliyorumdur" diyen biriyim. kendimi yanlış bulduğum gidip düzelttiğim vakidir.

    ama okullarda cüzdanından atatürk resmi düştüğü için 15 yaşındaki çocuğa mobbing uygulayan "abiler" beni hedef almaya başladıysa herhalde doğru yoldayım diyorum.

    siyasi partilerle benim pek bir işim olmaz. benim şahsi önderim mustafa fehmi kubilay'dır. tarikatlara, irticaya, yobazlara ve bunların şakşakçılarına bir gıdım yol vereceğine dik durup başını vermeyi tercih etmiş olan subaydır. bu ülkenin kurtuluşuna giden ve artık unutulmakta olan o yol kubilay gibi insanların başları ile döşelidir.

    o yolda benimkinin de olmasından şahsen gurur duyarım.

    kendimi savunmayacağım. benim yazdıklarım ortadadır. zaten sayı olarak çok da fazla bir yazı yok, isteyen gider okur ve ne anladıysanız odur.

  • pek de alışık olmadığımız bir kahve kültürünün dükkanında yabancı kelimelerle bir şeyler sipariş etmeye çalışırken özgüvenini kaybeden insanımızın yanlış algısı.

    aynı adam aynı tavırla simit sarayında çalışsa sorun etmezsin. özgüvenini kaybeden ya da kazanan sensin o ekmeğinin peşindeki bir emekçi.

  • çok cesaretlendirici bir konuşma olabilmektedir.

    lisedeyim. hazırlığı atlamışım, onda dokuzu benimle aynı dönemde okumayan, kendi aralarında arkadaş olmuş bir sınıfa düşmüş, ailemden uzak, istanbul'u tanımaya çalışıyorum. bir sürü yeni arkadaş ediniyorum. hoşlandığım da bir kız var. görseniz, tam bir inek. ama sevimli geliyor işte. (bu cümleye dikkat :) ) bir gün yeterince uzak olduğum sınıf arkadaşım olan bir kıza (nihan diyelim), diğer kızdan hoşlandığımı söylemek ve tavsiye almak için yanına gidiyorum. konuşuyoruz filan, tipik tavsiyeler. daha önce iki kız girmiş hayatıma. ama girmesiyle çıkması bir olmuş. biri zaten uzak ilişki, diğeri ise eğlenmeye bakıyor. tipik bir liseli olarak ürkek ve aptalım. o kız için adım atmamaya karar veriyorum.

    derken bir gün, sıra arkadaşım hasta olup okula gitmiyor. nihan ise beraber oturduğu ve takıldığı çirkin grupla tartışıyor ve hışımla yerinden kalkıp kendine başka bir yer arıyor. gözü benim yanıma takılıyor. hop diye gelip yanıma oturuyor.

    ilginç bir kız nihan. böyle biraz erkek gibi. zeki kız. ben zeki kız seviyorum. ayakları üstünde durabilen, ama aynı anda sevimli ve narin. ilginç bir hassaslıkta düzenlenmiş tüm karakteri. bol bol sohbet ediyoruz. sanat, bilim, siyaset, aile ilişkileri, kadın-erkek olayları... arkadaş oluyoruz.

    ilginç karakteri içinde, çok eşlilik ve sık sevgili değiştirme olayı da var. sanırım pek umrumda değil. ne de olsa, o da öyle bir karakter ve biz arkadaşız işte. bana sevgilisini anlatıyor. adam tam bir hödük. ama ben güzel güzel ilişkileri hakkında olumlu tavsiyeler veriyorum. çünkü ben iyi bir arkadaşım.

    bir gün okuldan çıkmışız, ben sinemaya gitmeyi planlıyorum. bahariye caddesinde yürürken telefonum çalıyor. nihan arıyor ve "sevgilimden ayrıldım ben, konuşmaya ihtiyacım var diyor." soğuk bir mart günü, moda sahile inmeye karar veriyoruz. ikişer de bira alıyoruz yanımıza. anlatıyor, işte adam hakkında bir şeyler. ne kadar kaba davrandığını, aptal olduğunu falan filan. hava soğuk ve biz birbirimize yaklaşıyoruz. ikinci biramın sonunda ben onun saçlarını okşamaya başlıyorum. hala sohbet ediyoruz ama başka şeylerden artık. daha da yaklaşıyoruz. o kendi ikinci birasının yarısını içemiyor. ben bitiriyorum onunkini de. ellerim saçlarından sırtına ve beline kayıyor. sarılıyoruz birbirimize. gözlerime bakıyor, gözlerine bakıyorum. "lan acaba?" diyorum. "ya tokadı yersem?" hafifçe sırıtıyor. "e düşünme artık!" diyor. öpüşüyoruz. ve bizim 6 senelik ilişkimiz bir "e düşünme artık" cümlesiyle başlamış oluyor.

    bitişi de ayrı ilginç tabii. benden gelen "bugün benimle son günün sevgilim!" cümlesiyle bitiyor. "e düşünmedim artık." 6 sene düşünmek yeterdi.

    edit: bitiş ise şöyleydi arkadaşlar.