hesabın var mı? giriş yap

  • galatasaray fenerbahçe maçının seyircilerini niye koruyamayacakları anlaşıldı bütün polis teşkilatı orayı korumakla görevli demek.

  • tarihimizi yanlis tanitiyorlar... banyodan yeni cikmis, saci islak kiz zorla yatirilip uyutulur mu lan? sinuzit olur, ecdadimizda var mi sinuzit ? hainler.

  • kelimenin çıkış noktası "to poach"/torbalama 'dan geldiği için aslında altı biraz eşilse sadece bizdeki sözlük anlamı ile, yani yasak avcılıkla açıklanamayacak, türk milletinde hiç yerleşmemiş bir derin kültürdür bu. avı vurup torbaya atıp lorda idareye yakalanmadan hemen kaçmak anlamında bir fiildir.

    yalan yok ben avcı bir kültürden geliyorum. dört beş jenerasyondur balıkçılığı kara avına tercih eden babam hariç hepimiz kara avından hazzeden ailenin bireyleriyiz. avcılığı da "hayvana kaçış şansı vermeyen avcı katildir" düsturuyla yaptık hep. av peşinde koşuyor olmanın hazzını hayvan öldürmenin üstünde tuttuk. ondan mobiletle otomatik av tüfeğiyle avlanmaya gidip yemeyeceği halde dokuz bıldırcın vurup çok bir halt etmiş gibi sırıtan selfie çeken yurdum insanıyla benim yıldızım hiç barışmadı. ne muhabbetlerinden ne de avdan bir zevk almadım.

    sonra devran döndü belçika almanya polonya kırsallarında karacaların zıpladığı dümdüz çayırlar, yabandomuzlarının fırıl fırıl koştuğu kara ormanlar, ördeğin binbir türünün olduğu bataklıklar safkan setterler puanterler görünce bu ortama ben de dahil olmak istedim. trende gniezno havalisinden geçerken iş arkadaşıma polonya'da geyik avının usullerini sorma gafletinde bulundum. orada kendi başına istediğin araziye çıkıp avlanmak gibi bir şey zaten yok, av arazisi olan bazı otellere veya üçüncü kişilere dört günlüğü bin euro muadili zlotyden başlamak üzere para ödeniyor. yanınıza rehber ve ekstra öderseniz köpek veriliyor. bir şey vurursanız pişirtebiliyor veya taksidermiye yollayabiliyorsunuz. bunun turizmi falan el yakan bir şey. çalışan kesimin altından kalkabileceği bir hobi değil. ancak kafama hep takılan ve yatmayan kısmı, bir özel “arazinin” avcılıkta tek değişmez şart olmasıydı. devletin ormanına girdim avlandım yok. bütün ülkede yıllık 227 geyik avlanabiliyor ve bunlar yılda 3600 baş üredikleri ve doğal düşmanları artık olmadığı için avcılık işte hayvanlar rahatça ürerken sayıları kontrol altında tutabiliyor. ama rasgele gider vurur kotayı dinlemezseniz hayvan başına beş yıl falan hapsi var.

    sonra gel zaman git zaman belçika'da üsün içinde devriye atarken aracın önüne cart diye çıkan ve selektöre kornaya aldırmadan yolun ortasında tüm ihtişamıyla korkmadan durmaya devam eden, abartmıyorum başından kuyruğuna 1 metre çeken kırmızılı mavili rengarenk bir erkek sülün gördüğümde yanımda oturan belçikalı polise sülün/pheasant nasıl avlanır nasıl izinlere tabidir diye sorduğumda yine aynı ketum cevap silsilesi beni karşıladı. burada avlanabilmek tezkereye ruhsata tabi olsa da ne avlanılacağına karar veren otorite avın üzerinde gezdiği arazinin sahibi olarak belirlenmiş. av arazisinin kiralanması olgusu var. federal araziye tüfeğimi aldım girdim diye bir şey yok. avcılığa izin verilen devlet arazisi yoktu, sadece bazı özel araziler vardı.

    ancak sonradan gördüklerim içinde asıl avcılık kültürünün bambaşka olduğu yer ise ingiltere oldu. burada avcılığı golf ile aynı kulvarda sadece yılda 100k kazanan insanların kendilerini meşgul ettikleri, giyim kuşamın edinilen silah kadar değerli olmasının beklendiği paçalardan elitizm akan bir şeye dönüşmüş buldum. ruhsat ve arazi izinleri haricinde avcılık bir tür dışarıda sosyalleşme aparatı haline gelmiş ki insan gitse de kendini survivor adasında kameralara karşı oynuyor falan gibi hisseder. boş silahlarla da gidilse bu tip bir avcılık kendini göstermeye çalıştığı şekilden hiçbir şey kaybetmez. bence.

    bu arazi olgusunun bizde olmadığı halde bu evropalıların av denkleminde neden bu kadar merkezi bir yere sahip ola ki deyu düşünürken herkesin beni uyardığı yasak avlanma, poaching terimine dikkat kesildim. mesela bu anlayışı ingiltere'ye getirip bizzat koyan kişi 1066'da ingiliz tacını ele geçiren norman kral william the conqueror idi. bu adamların kültürlerinin temelinde avcılığın zaten hiçbir zaman toplumun alt sınıflarına ait olmamış/olamamış bir olgu olması yatıyor. william the conqueror geldiği gibi ülkeye bir bildiri/proclamation yayınlamış ve ormandaki tüm dişi ve erkek geyiklerin, yabandomuzlarının, tavşanların ve karacaların sadece krala ve derebeylerine ait olduğunu söylemiş. köylülerin et ihtiyacı ise artık yalnız domuzlardan, koyunlardan ve sığırlardan karşılanabilmiş. geyik eti artık köylüye yasak olmuş. geyik vuran bir köylü gördüklerinde william the conqueror devrinde ibret-i alem için hemen asmışlar. sonraki plantegenet kralları döneminde köylünün hemen sağ el işaret ve orta parmaklarını daha ok atamasın diye kesmişler. suçun tekrarında ise gözlerini oymuşlar. üçüncüsünde ise asmışlar. mesela açın robin hood okuyun, kralın geyiklerini vurmuş "much" isimli karekterin babasının parmakları ve gözleri yoktur. hatta hatta aynı balladın devamında kral aslan yürekli richard ülkesine keşiş kılığında geri döndüğünde hemen robin'in kendisine ikram ettiği geyik etine direkt dikkat kesilir. bir şey demez ancak büyüklüğünden demez. köylülerin soylulara ait hayvanları vurup yediğini alenen gördüğü anda içinde bulunduğu alarm durumu bugün sokakta yanında kokain çekilmiş emniyet müdürünün verdiği tepkilere benzemektedir. bu 11. yüzyılda yazılıp temeli atılan orman hukuku/forest law günümüzdeki vaziyetin dibini ta o zamanlardan döşemiştir. avcılık lordların tekelinden işte bugün arazisi toprağı ve avlanmaya maddi gücü yeten insanların sporuna evrilmiştir. bunda da soylular ve toprak sahipleri topraklarından aşağı sınıfları çıkarmada çok başarılı oldukları için yasak avcılığı diğer avrupa ülkelerine göre çok başarılı ekarte edebilmişlerdir.

    yani polonya'da geyik avcılığı yapabiliyorsunuz tabii, belçikada da sülün avlayabilirsiniz. ancak çok büyük rağbet olmamasının üç ana sebebi var.

    1-kültürlerinde bu pek olmadığından yanaşmıyorlar gibi. dedelerinin dedelerinin dedeleri kral 2. wladyslaw jagiello zamanında karaca geyik yüzerken yakalanıp asıldı diye nesiller boyu süzülüp gelen bir korku olmasa da çekingenlik var. kralın lordun korkusunun yerini de sonra başka idareler almışlar. ondan hiç yerleşmemiş bir şeye atıf yaptığınızda konuyu "ama ne gerek var" boyutuna indirgiyorlar. günümüzde markete girdiğinizde eti çok daha az eforla alabiliyorken çok da haksız değiller. avcılık o yüzden o taraflarda pek yok.

    2- o hobiyi kaldırabilecek mali kaynakları olan avrupalı cruise ile karayiplere veya avustralyaya falan gitmeyi yeğliyor. o tip paralardan bahsediyoruz.

    3- avcılıkla modern batılı insanın hayat görüşünün kavgaya tutuşup eninde sonunda avcılığın yeniliyor olması. safariye gidip trophy için fil veya aslan avlayan cem boyner gibi kişilerin toplumda aşırı bir kızgınlık yaratması. bu rahatsızlığın işte tavşan avının falan uzantısı olarak görülmesi.

    yani monarşi temelinden derebeylikten gelen her avrupa ülkesinde avcılık aşağı yukarı böyle. ancak bizdeki avcılık kültürüne oranla yasak avcılık terimi doğaya vs zarar verilen bir suçtan ziyade hırsızlık temelli bir suç. kanunun lafzı öyle demiyor olsa da ruhunda aslında siz lordun leydinin falan istihkakını çalıyorsunuz. polonya macaristan belçika ingiltere bence bu ekolden geliyor. av dendi mi de günümüzde önden bir tipinize bakıyorlar siz o sosyetik düzeyde misiniz diye. nitekim avusturya ve almanya'daki özellikle yivli tüfek avcılığında bu arazi bulabildiğiniz sürece toplumun alt sınıflarınca da sürdürülebilir bir etkinlik olarak kalmıştır. buradaki avcılık usulleri ve anlayışı da olması gerektiği gibi çok disiplinli bir avlanma dönemi ve yasak takibi, çok düşük kotalar, ihlallere göz açtırmadan hapis vesikaya el koyma gibi cezaların kimsenin gözünün yaşına bakmadan uygulanması, ruhsat ve tezkere verilirken kişinin psikolojik testlerine kadar ayrıntıya inilmesi yüzünden çok üst standartlardadır.

    bizde ise genelde avlanma sezonu açılır, havada uçan kaçan ne varsa otomatik av tüfekleri taşıyan terminatörler tarafından sabahtan öğlene yokedilir ve kahvehanelerde çay içerken “eskiden keklik çok idi şimdi gelmiyorlar cehape zihniyeti yüzünden” diye veryansın edilir. sonra bir posta daha çıkılıp kişi başı 20 kuş daha öldürülür.

    ondan türkiye’de avcılığı öldüren ve düzelmesini engelleyen ana sebep tezkere çıkartıp tüfek edinmiş herkesin avcı olabilmesi, meskun mahal harici aşağı yukarı istediği her yerde avlanabilmesi ve hazine arazilerinde avcılığın serbest olabilmesidir. nitekim tarihinde hiç lordu leydisi şatosu derebeyi ve bunlara ait hektarlarca arazinin olmamış olması yüzünden kendi insanına hazine arazisini yasak edecek tarihi bir nedeni veya altyapısı da yoktur. batının hırsızlık temelli poaching’i ile türk hukuk sisteminin hayvanları koruma temelli yasak avcılığı bu yüzden aynı etkiyi hiç yaratamamıştır. lazım değil diye köpeğini öldüren köylülerin olduğu ve bunun diğer köylülerce normal addedildiği bir ülkede hayvanları korumayı falan açıklamak zor iştir.

    yani neymiş pek de kaale almadığımız, çağ dışı bulduğumuz aristokrasi hayvanı daha iyi koruyabiliyormuş. tımar sistemini yerli aristokrasiye döndürmeyen osmanlı’ya o konuda ben de çok dargınım.

  • özel isimle sözlük nicki alınmasının yasaklanması gerektiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

    rahmetli fransız oyuncu marie trintignant hakkında bir şeyler okumak isteyenler, başlığı açtığında ekseriyetle saçma sapan bir sözlükçü ve 70 bin dolar hakkında yazılanları görecek.

  • şu an dünya okçuluk sampiyonasinda çeyrek final maçına çıkıyor. yayın: trtspor yıldız

    edit :6-2 ile yarı finale kaldı

    yarı finalde de 1 numara almeida'yi yenip finale kaldı

    en güzel edit : dünya şampiyonu oldu mete

  • cem yilmaz'in insanoglundan her gecen gun biraz daha nefret etmesinin disa vurumu olan film.

    adam nasil nefret ettiyse cevresindeki cahilinden de, okumusundan da, sosyetesinden de, koylusunden de...

    yardirmis.

    inanilmaz bir hikaye anlatimi var bayiliyorum ya.

    --- spoiler ---

    kendini merkeze koy, kendini merkeze koy...kimim ben ? belki gotun tekiyim, niye merkeze koyuyorum?
    --- spoiler ---

    ahahah tek cumlede butun yasam koclari ve sosyal medya psikologlarinin icinden gecmis abimiz.

  • yapısal olarak türkiye'deki örneği amerika'daki örneğinden çok farklı olan balondur. bir kere öncelikle balon kelimesinin içini doldurmak lazım.

    balonu finansal enstrümanlarla oynayarak da yaratabilirsiniz, bir ülkenin yatırım piyasasının dinamiklerini değiştirerek de. amerika'daki örnekte finansal enstrümanlar türev piyasalarda satılmıştı, başkasının kredisi bankalar arasında defalarca satıldığı için 500000 dolarlık kredinin belki de 1 milyon dolarlık finansal derinliği olunca balon patladı. amerika ile türkiye'nin dinamikleri birbirinden çok farklı.

    1) enflasyon kötü bir şey olmasına rağmen, türk lirasının enflasyonist yapısı gereği balon zaten sönse bile emlak marketindeki insanların psikolojisini ciddi oranda etkilemiyor. senede resmi olarak %10 gerçekte %15-20 arası bir enflasyon yiyen para biriminde fiyatlar sürekli artmak zorunda. amerika'da durum hiçbir zaman böyle olmadı. dolardaki enflasyon %1-2, orada nominal reel arasında pek bir fark yok.

    2) bugün ev almak isteyen %20'sini peşin ödemek zorunda. bu da türkiye emlak piyasasının finansal balon oluşturma riskini düşürüyor. bir ara gündeme gelse de sonra unutulan, ve iyi ki de unutulan, bankaların kredileri merkez bankasına satma opsiyonu hala uygulamada yok. buna izin verilirse gerçekten bir balon yaratılır. aslında bankalar kendi aralarında satsa ya da yabancıya satsa bir sorun olmaz ama merkeze satılırsa enflasyon tutulamaz çünkü bu satış para hacmini genişletir.

    3) kredi ile ev almak isteyenlere bankaların uyguladığı gelir testi, kredi notu gibi standart uygulamalar var. amerika'da bu yoktu. verdiği emlak kredilerini türev piyasalarda satmak isteyen aç gözlü bankalar, iş güvencesi olmayan fakir fukara ne kadar adam varsa gelirine bakmadan krediyi dayadılar ki türev piyasada o krediyi satıp riski kendi üstlerinden atabilsinler.

    size ziraat bankasında bir bankacının bana dediğini anlatayım. bir karı kocanın aylık 6000 lira geliri varsa, ona 4000 liraya kadar kredi kullandırtabiliriz bu aile 2000 lira ile geçinmek isterse bizce geçinebilir. ama bir karı kocanın aylık geliri 20000 lira ise ona 18000 lira kredi kullandırtmayız, çünkü aylık geliri 20000 lira olan bir hane 2000 lira ile geçinemez ve kredi batar. aylık gelir üzerinden kullandırılabilir kredi oranında bile bankalarda bir farkındalık var.

    4) faiz mevduat ikilemine gelecek olursak, faizler yükseldikçe konut fiyatlarının artış hızı düşebilir ama bu balon olduğunu göstermez ekonomideki dalgalanmaları gösterir. yatırım odaklı bakıldığında, borsa, vadeli tl/döviz mevduat hesapları, emlak bunların hepsi birer pasif yatırım aracıdır. finans dışına kayarak iş kurmak isterseniz, bu fabrika açmak, ostim'de dükkan açmak, bir avm'de restoran açmak olabilir, bu aktif yatırım aracı olur. türkiye'deki insanlar hukuk sistemine güvenmediği için genel olarak pasif yatırım araçlarına meyillidirler.

    pasif yatırım araçlarında emlak diğer muadillerine göre reel bir getirisi olduğundan öne çıkar. tamam inşaattan yaratılan katma değer/istihdam neredeyse sıfırdır, ama mevduat ya da diğer finansal enstrümanlardan yaratılan katma değer neredeyse değil gerçekten sıfırdır. hükümet de, hukuk sistemi arge falan uğraşmak yerine varı yoğu inşaata gömerek ekonomiyi döndürmeyi seçti. gerçek anlamda türkiye'de arge yapılan tek sektör de savunma sanayi olarak kaldı.

    güncel entry'ler içinde birisi yazmış, şu an mevduat faizi emlaktan daha mantıklı diye. kesinlikle doğru. 4 ay önce ev aldım ben. cebimde 500 bin lira param vardı alacağım ev de 1.1 milyondu. çekebileceğim maksimum kredi 880 bin liraydı ve ben bu kadar kredi kullandım, kalan paramı da mevduata attım 3 aydır %14 faiz alıyorum. bunu yaparkenki beklentim, mevduat faizlerinin yükseleceği üzerine kuruluydu ki yanılmadım da. bir yanda senelik %10,56'dan kullandığım konut kredisi var, diğer yanda %14,25 oranında faiz aldığım mevduatım var stopajı düşünce bile zarar etmiyorum. naktimin tamamını kullanıp, kredi ödemesini düşürmeye çalışmak zararda olacaktım.

    ama bu durum emlak balonu olduğunu göstermez, ekonominin iyiye gitmediğini gösterir sadece. mevduat/emlak faiz oranına göre ters orantılı olarak cazibesini yitiren/kazanan yatırım araçlarıdır. kaldı ki evi de ben yatırım için değil, oturmak için aldım. güncel faiz oranlarına göre pasif yatırım araçları olan emlak ve mevduat arasında farklar olacaktır, bu dalgalanmaları balon olarak tanımlayabilmek içinse ciddi finansal genişlemeler olması gerekir ki şu an türkiye'de böyle bir durum yoktur.

    eğer yatırım amaçlı ev arıyorsanız, şu an sıkı pazarlıkla ucuza almadığınız sürece mevduatta kalmak ev almaktan mantıklıdır. ama mevduat faizleri böyle kaldığı sürece emlak fiyat artışı azaldığında pasif yatırım piyasasındaki insanlar da, ev almaya tekrar başlayarak düşen fiyatları tekrar artıracaktır. sözün özü faiz oranlarına göre fiyatlarda dalgalanma olabilir, trende göre emlak/mevduat arasında cazibe farkı fiyatlarda dalgalanma yaratabilir. bu dalgalanma piyasanın denge arayışıdır.

    bunu şöyle düşünün, su dolu bir tulumba var ve faiz oranlarına göre bir emlak yükseliyor, bir mevduat yükseliyor. bu denge arayışıdır balon değildir. ama finansal derinliği artırmak için siz tulumbadaki su miktarını artırmaya kalkarsanız, artan su basıncı tulumbayı patlatır. işte burada balon dediğimiz şey olur. şu anki dalgalanmalar denge arayışıdır, balon çok başka bir şeydir.

    zorunlu edit: mesaj atmak yerine entry ile şov yapmaya çalışmak biraz abes olmuş. makroiktisattan da, türkiye'deki tasarruf açığından da haberim var. bireylerin yatırım kararlarını alırken cari açığı düşünmesi takdir edersiniz ki beklenemez birey ben tek başıma milyar dolarlık açığı kapatamam der (bkz: oyun teorisi), cari açık bireyin değil devletin çözme sorumluluğu taşıdığı bir problemdir.

    mevcut ekonomide sizin mevduata yatırdığınız para, cari açığın azaltılmasını sağlayacak kredilere harcanmayacak, o krediyi alan şirket arge yatırımları yaparak cari açığı azaltmayacak, %99 ihtimalle finans, hizmet veya inşaat sektörüne yatırım yapacak. çünkü arge yatırımlarının geri dönüşü uzun sürer, çünkü argeye harcanacak para hukuk sistemin düzgün olduğu bir ülkeye ve gelişmekte olan bir ülkeyseniz de, kaliteli işgücünün görece ucuz olduğu bir ülkeye gitmek ister.

    bu durum kesinlikle yanlış ve muhtemelen eleştiriyi yapan kişiyle aynı fikirdeyiz ama burada savunulan nokta devletin ekonomik sistem için öngördüğü büyüme modeli değil bu sistem içinde bireyin kararlarını verirken sistemin dinamiklerine göre değerlendirmesidir. ayrıca mevduat geliri tek başına katma değer yaratmaz, yaklaşık 700 milyar dolarlık bir ekonomide tasarruf oranını artırarak ekonomiyi büyütmek istiyorsanız, en 10 sene ekonomik büyümeyi unutmanız gerekir zira türkiye milli gelirinin yarısından fazlası tüketim üzerinden döner. siz faizleri arttırıp, arge için tasarruf birikmesini sağlamaya çalışırken mevcut sistemin tüketim harcamalarında oluşacak %20'lik bir kayıp ekonomik büyümeye -10 puanın üzerinde bir katkı yapar.