hesabın var mı? giriş yap

  • hiçbir işe yaramayan, yaptığı bir tane elle tutulur eseri bulunmayan, ağzı bozuk bir mahalle karısı edasıyla konuşan, tüm bu vasıfsızlıklarıyla beraber, beğeni ve kalite yetisinden yoksun türk halkı tarafından şımartılan bomboş bir insandır efenim kendisi. sokaktaki mendil satıcısının ardından "mendilimi ver denyo" diye seslenebilecek kadar kaliteli biridir. kendi milyonlarını sayarken, arkamdan konuştular diyerek garsonları işten attırabilecek toplumsal vicdana sahip biridir.(gerçi tepki toplayınca yeniden işe aldırmış diye duydum.)

    olduğun yeri, senin gibi olan birçokları gibi haketmiyorsun. hatta daha da öteye gideyim, sen orta sınıfın altında biri olarak hayatını idame ettirmesi gereken biriyken, gerine gerine en gözde mekanlarda boy gösterebilecek, en güzel yerlerde tatil yapabilecek paraları kazanıyorsun. insanımız düşünmekten kaçtıkça, insanımız kendini geliştirmek gibi bir dürtüye sahip olmadıkça, insanımız kendine dayatılan tüm bu saçmalıkları reddedebilecek seviyeye erişemediği sürece, siz ve sizin gibiler işte sanatçı diye ortalarda dolanıyorsunuz, dolanacaksınız.

    git bebek'te üç beş tur at sevgili demet akalın. bi'de sinema yap. vasfın o kadar çünkü.

  • belki de ben bu filmin derinliğine varamadım ama acaip bayik bir film... filmin ilk 5 dakkasında sadece karanlık ve müzik olduğunu da tekrar edeyim, sinema ortamında süper etkileyici atmosfer yaratıcı olabilir {ki bundan şüphe ediyorum} ama evde insanın o bölümleri geçesi geliyor ve hatta geçiyor {ben geçtim mesela} ayrıca acaip temposuz bir film, mesela uzay gemisinin süzüle süzüle on dakikada yere konduğu sahne de aynı şekilde fast forward kurbanı olmuştur... belki ayıyım ama mutlu bir ayıyım...

  • olm kimle yapıyorlar bu anketleri lan? 25 yıldır oy kullanıyorum, daha bir kişi görmedim bu anketlere katılan.

  • aylak ve dağınık adamdır. tıpkı bir arkadaşım gibi. tüm gelirini kiraya bağlamış durumda. ne acı değil mi? üstelik her ay kendini buna göre ayarlıyor. hepi topu 14 dükkanı var, 350bin tl seviyesinde de kira getirisi bulunuyor (aylık). şu an çeşme'de yazlığında. daha doğrusu mayıs ayında bir gidiyor, eylül sonuna kadar orada. çok zor bir hayat, çok hemde.

    edit:
    arkadaşlar bu konuda çok mesaj aldım. sebebini anlamadım ama çok ilgi çekti. bakın benim bildiğim (bire bir tanıdık değil) bir kişi var ve aylık kira getirisi 7 milyon tl seviyesinde. yani bizim arkadaş öyle düşündüğünüz gibi ultra bir gelire sahip değil.
    beylikdüzü ve esenyurt civarından 20-22 sene önce toprak sahibi olanlar bugün ürkütücü bir varlığa sahip oldular. siz siz olun, istanbul'dan toprak alın. istanbul'da toprağın olsun, saksıda dursun derler ya. çok doğru bir sözdür.

  • ekşi sözlükte kendini zeki zanneden mallara,inci sözlükte mal taklidi yapan zekilere rastlamak mümkündür.

  • öyle tırt biriydim ki, mezuniyet töreninde kepim kaybolmasın diye havaya atmadım. bi de havaya atıp tutmuş gibi yavşak tavırlar sergiledim.

  • kesinlikle açık ara farkla (bkz: avukatlık). maalesef ülkemizde avukatlık yapacaksan okuduğun okulun, cv'nin, ortalamanın, yüksek lisansın hiçbir önemi yok. eğer esnaf mentalitesiyle iş yapıp, çevreniz de varsa para kazanırsınız. formül bu kadar basit.

  • dayım yaptı bunu bana.

    annem ve babam boşandığında 3-4 yaşındaydım, büyükbabamın evinde yaşamaya başladık. annemler 3 kardeş ve en küçükleri olan dayım benden sadece 9 yaş büyük. dayı yeğenden çok abi-kardeş gibi büyüdük. bilumum sosyal, fiziksel, kimyasal ve psikolojik deneylerin üzerinde yapıldığı zavallı bir kobaydım ben.

    evdekiler beni sürekli dayıma emanet ederlerdi. ben 5-6 yaşlarındayken o da 14-15 yaşlarındaydı işte. neyse ikimizin de iki tekerlekli bisikleti vardı ama benim caddede sürmem yasaktı tabii. bir gün evden dükkana giderken benim bisikletimi kendisinin bisikletinin arkasına bağladı, güya öyle daha güvenli oluyormuş. asıl amaç tabii ki itlik yapmak. başladı pedala basmaya, son sürat gidiyoruz. dükkanın önüne geldiğimizde küt diye frene bastı, ben uçtum tabii.

    bir gün dükkanda sigara içerken yakaladım, kimseye söylemeyeyim diye ağzıma zorla sigara sokup ağlata ağlata bana içirdi. nasıl bir zihniyetten bahsettiğim kısaca anlaşıldı sanırım.

    neyse, konuya gelirsek... samatya'da yaşıyoruz. 80'lerin ortaları, ben 5-6 yaşındayım. komşularımızın çoğu ermeni. dayım bir gün beni kenara çekti ve önemli bir şey anlatması gerektiğini söyledi. bazı belgeler bulmuş. aslında ben ermenistan'a göç eden bir komşunun çocuğuymuşum, adım da evrim değil evrommuş. "ben annemin çocuğuyum" diye ağlamaya başladım ama hayatımın geri kalanında bana evrom diye seslendi. ben de uzun yıllar boyunca evlatlık olduğuma inandım. dayımın sadistliği yüzünden 5 yaşımda oyunu, sokağı bırakıp kendi kendime okumayı söktüm. bütün evi deli gibi taradım senelerce evlatlık olduğuma dair belgeleri bulmak için.

    birkaç yıl sonra belgelerin kömürlükte saklanmış olabileceğini söyledi, bütün bir yazı kömürlükte belge aramakla geçirdim. annem ne kadar "yok kızım öyle bir şey" dese de adam bana evrom diye seslenmeye devam etti. mahallenin müslüman çocukları kuran kursuna giderken ben de gitmek istedim, ailem izin vermedi. "ermeni olduğum için herhalde" diye düşünüp gizli gizli kiliseye gidip mum yakmaya başladım. dayım bir süre sonra hikayeyi "sen üzülme diye ermeni bir aile dedim ama aslında mahalledeki arsaya çadır kuran çingenelerden almıştık seni, evrom ermeni ismi değil, çingene ismi" diye değiştirdi. çocukluğum kimlik arayışı içinde geçti.

    iyi tarafından bakarsak 5 yaşındayken okumayı öğrenmiş, geniş bir hayal gücüne sahip, farklı etnik gruplara ve dini inançlara saygı duyan ve erkeklerle mücadele etmek gerektiğini çekirdekten öğrenen bir insan olmamı sağladı dayım.