hesabın var mı? giriş yap

  • "duyarlı" veliler tarafından gerçekleştirilen eylem. çocuklarının otizmli öğrenciler ile aynı çatı altında okumasını protesto (!) etmişler.

    istanbul otizm gönüllüleri derneği başkanının lafıyla:

    --- spoiler ---

    "keşke biraz insan olabilseniz ve bu birlik halinizi, gücünüzü faydalı işlerde kullansanız" ifadeleriyle eleştirdi. yetkililerin önlem almadığının altını çizen (dernek başkanı) sedef erken velilere de "umarım çocuklarınızda karşınıza çıkmayan otizm ve benzeri nörolojik farklılıklar torunlarınızda karşınıza çıkınca derneklerimize gelir destek isterseniz. bugünkü bütün kötülüğünüze rağmen o gün yine biz elinizden tutacağız. çünkü size benzemiyoruz ve hiçbir zaman benzemeyeceğiz"
    --- spoiler ---

    edit: şöyle bir başlık varmış, moderasyon doğru başlık altında birleştirebilirse çok güzel olur (bkz: otizmli çocuklara karşı eylem)

    büdüt: birleştirildi. teşekkürler kanzuk*

  • bu şarkının konusu ve anlamı ile ilgili, 11 eylül saldırıları'nın kehaneti olduğunu düşünen de var, wikipedia gibi "kızıl ordu fraksiyonu'na göndermeler var" diyen de. leonard cohen'in röportajları ve yaşamı incelendiğinde, satır aralarından farklı bir anlam çıkabiliyor.

    "they sentenced me to twenty years of boredom
    for trying to change the system from within"

    cohen'in 14 nisan 1988 tarihli röportajı:

    "yeah, these are new songs, huh? maybe lots of people think i didn't write anything after "suzanne." but i wrote one or two songs after "suzanne." here's a song (bkz: first we take manhattan) i wrote 20 years after "suzanne." i had been driven over the edge and i had decided to take matters into my own hand. this is a geopolitical plan. people have asked me what it means. it means exactly what it says."

    suzanne, cohen'in 1967 yılında piyasaya sürülen ilk albümü songs of leonard cohen'in ilk şarkısıydı. first we take manhattan; 21 yıl sonra 1987'de kaydedilen ve cohen'in muhteşem bir dönüş yaptığı i'm your man albümünün ilk şarkısı oldu. arada çıkan albümlerinden (büyük ihtimalle plak şirketinden) kendisinin de çok tatmin olmadığı röportajından anlaşılıyor. "i had decided to take matters into my own hand", "kurda sormuşlar neden ensen kalın..." gibi bir açıklama olmuş. "i'm coming now, i'm coming to reward them first we take manhattan, then we take berlin" ile de ayar tamamlanmış.

    şair burada;

    "ah you loved me as a loser, but now you're worried that i just might win
    you know the way to stop me, but you don't have the discipline
    how many nights i prayed for this, to let my work begin
    first we take manhattan, then we take berlin"

    ve şurada da;

    "i don't like your fashion business mister
    and i don't like these drugs that keep you thin
    i don't like what happened to my sister
    first we take manhattan, then we take berlin"

    müzik endüstrisine seslenmiş gibi duruyor.

    şarkının en esrarengiz kısımlarından biri "the monkey and the plywood violin" olsa gerek. şarkıda bu sözden önce "and i thank you for those items that you sent me" diyor ve kahkaha atıyor. maymun ve uydurma bir kemanla imâ edilen, geçimini sağlamak için sokak şarkıcılığı yapanlar olabilir.

    19. yüzyılda sokak çalgıcılarının yanında maymunlar gösteri yaparmış. maymun hem dikat çekmek, hem de bahşişleri toplamak için kullanılırmış. şöyle ki: (bkz: http://upload.wikimedia.org/…rinder_with_monkey.jpg) cohen, i'm your man albümüne kadar geçen sürede, müzik endüstrisinin zorladığı, kendisinin pek de hoşnut olmadığı; ancak, geçimini sağlamak için yapmak zorunda olduğu işlerden bahsediyor olabilir.

    "remember me, i brought your groceries in", eve alışveriş torbalarını taşıyan çocukları simgeliyor olabilir. bir nevî "bir zamanlar beğenmediğiniz (ah you loved me as a loser, but now you're worried that i just might win) fakir ama gururlu bir genç vardı" anlamı pekâlâ çıkarılabilir. hepsinin ötesinde "ah remember me, i used to live for music", üstadın bütün olayını özetliyor.

    "first we take manhattan, then we take berlin"e gelince:
    burada da, önce amerika'da, sonra avrupa'da yakalanacak albüm başarısı hedefinden; hedefe ulaşmak için çok çalışıldığından (bkz: i practiced every night) ve artık zamanının geldiğinden (bkz: now i'm ready) bahsediliyor olabilir.

    cohen'in 1 haziran 1988 tarihli röportajı:
    "but i want to tell you that even though your hospitality is profound it will not detour me from my appointed task which is to take manhattan, then berlin and several other cities..."

    olmayabilir de.

  • çocukların karnı acıkmış, oyun oynamak istemişler. ne vardı biraz müsade etselerdi de kadını yeseydiler.

  • sol frame'de göreceğimiz durum.

    özellikle biontech aşısı için başlık üzerine başlık açıyorlar. bu arkadaşlar kendilerini çok zeki bir azınlık olarak görüp geri kalan herkesi kandırılmış, hiçbir şeyi araştırmadan kabul eden insanlar olarak görüyorlar. sen ne araştırdın diye sorunca; bazı twitler, ya da uzmalığı bu konular olmayan otçu, modern tıbba karşı, durumdan çıkar elde etmeye çalışan, fav manyağı doktorları kanıt olarak gösteriyorlar. var mı kabul olmuş uluslararası bir makale diye sorunca, bilimsel makalelerinde büyük oyunun bir parçası olduğunu söylüyorlar.

    biraz önce de bunlardan birine maruz kaldım. (bkz: mehmet okan özdemir) diye bir doktorun 1,5 saatlik videosunu izletti bana. kendisini kırmamak için izledim. lanet olsun dedim, izleyelim. herif baştan sona manipülasyon yaptı. araştırdım elemanı. cerrahmış! ulan valla siz iflah olmaz enteresan insanlarsınız.

    edit: "aşı karşıtı değiliz. covid-19 aşısına güvenmiyoruz" diye eleştiride bulunan arkadaşlar var. bence haklı bir eleştiri olabilir. bu sebeple moderatörlerden ricam başlığı "15 haziran 2021 covid-19 aşı karşıtlarının çıldırması" şeklinde değiştirmeleri. kırmayalım bu minnoş arkadaşlarımızı. zaten yeterince endişeli ve ürkekler.

    edit2: ulan ne adamsınız ya. covid-19'un uzun vadede vücuda olumsuz bir etkisinin olmadığından emin ama aşının uzun vadedeki etkisinden endişeli.

    neymiş efendim. aşı çok hızlı üretilmiş. yeterince test edilmemiş. uzun vadede yan etkisi bilinmiyormuş. oldu paşam! 5 yıl pandemi devam etsin. peki bu 5 yıl içinde insanların bozulan psikolojisinin başka hastalıkları tetiklemesi ile ilgili bir endişen var mı?

    normalden hızlı üretilmesinin sebebi bütün dünyanın gözünün bu aşıda olmasından kaynaklı bürokrasinin daha hızlı çalışması ve daha fazla finansman sağlanmasından olabilir mi?

    soruyorum sadece. siz de sorun ama uzmanına sorun. cerraha, otçuya, büyük resimcilere değil. kolun kırıldığında tedavi için jinekoloğa gitmediğin gibi bu konuyu da uzmanlarına sorun. risk hesaplaması yapın. yapamıyorsanız yapan uzmanlara güvenin. alkol kullanıp, sigara içip, fast food’u gömüp içinde ne olduğunu bilmediğim sıvıyı vücuduma almam demeyin. komik oluyorsunuz. ha yine olma aşını. senin bileceğin iş ama gelip burada bir günde 750.000 aşı yapıldıktan sonra bilimsellikten uzak manipülatif başlık açmayın.

  • eksi sozluk gectigimiz cumartesi turkmsic'nin 5000'den fazla tıp ogrencisi arasinda yaptigi anket sonucunda "yilin en cok takip edilen sitesi" odulunu aldi! butun gunu sozlukte gecir sonra tıp niye zor.

  • okuma yazma bilen herkesin basitçe çözebileceği bir soru. bunun neresi beyin yakıyor? beyni yanan insan muhtemelen okul kelimesinin zıt anlamını düşünüyordur hala.

  • ancak akp iktidarında gerçek olabilirdi, oldu da. zira olmayan yerli üretim uçağı seçim öncesinde yine göklere çıkarmayı başarmış olan tek parti akp idi. baktılar bu eyyamları halk çok beğeniyor, 24 km ray ile yurdu demir ağlarla döşediklerini iddia ettiler, ilki çok beğenilince, olmayan uçağı gökyüzüne çıkaranlar bu sefer olmayan rayları yeraltına indirdiler. oysa bakıyorsun karşılarına aldıkları, rakip gördükleri 1920'lerin iktidarı yılda ortalama 180 km ray döşemiş.

    şimdi birileri çıkıp diyecek ki "o zamanki raylarla bu zamankiler bir mi? her şey elektronik falan" o zaman ben de diyeceğim ki "be pezevenk, savaştan yeni çıkmış, parası olmayan, iş gücü olmayan, yorgun, bitkin, kafasını kaldırmaya çalışan türkiye cumhuriyeti ile bugünkü türkiye'yi kıyaslamasını biliyorsun ama!?"

  • hem fiyatına, hem tadına ve hem de hazırlandığı iddia edilen yere bakarsak meyve şarabı olduğunu hiç sanmadığım alkollü içeceklerdir, en iyi ihtimalle meyve aromalı şaraptır.

    sürekli meyve şarabı olarak lanse edilmesi regüle bir piyasada haksız rekabetten, tüketiciyi yanıltmaya kadar geniş bir yelpazede başlarına sorun açabilir(di). amerika ve avrupa'da her alkol türünün içeriğini ve oranlarını belirleyen kurallar olduğunu da yeri gelmişken belirtelim.

    peki nedir ilk paragraftaki iki çeşit arasındaki fark?

    - meyve şarabı, adı üstünde meyveden elde edilir. şarap hazırlamak istediğiniz meyvelerden uygun bir miktar fermantasyon poşetlerine konur ve bu şekilde işlem başlatılır. bir litre meyve şarabında 2 kg civarı ilgili meyveden bulunması gerektiğini hesap edersek son ürünün de fiyatı buna bağlı olaraktan pek düşük olmayacaktır.

    - meyve aromalı şarap ise beyaz veya kırmızı şaraplara, sonradan meyve aroması + yüksek miktarda şeker ve renk basılmasıyla elde edilen şaraptır genellikle. hazırlanışı daha zahmetsiz olduğundan fiyatı ilk türe göre çok daha düşüktür.

  • yaklaşık 50 yıllık şalgamcı bir adamın (kendisi tarsus'ta bir efsanedir) torunu, yine yaklaşık 30 yıllık şalgamcı bir adamın oğlu olmamdan dolayı; sanırım tanımını en iyi benim yapabileceğim içecektir.

    doğar doğmaz elime kara havuç vermişler benim. fotoğrafım var. kara havuç dediğim, mor renkli bir havuçtur ve şalgama bordomsu rengini o verir. şalgam ismi ise; bir turp türünden gelir. irice bir turp türü olan şalgam turpu, aslında yemeğin yanında yenen turpa pek benzemez lezzet olarak. şekil olarak da pancara benzer. şalgam kurulurken (mayalanırken) havuçla birlikte biraz da şalgam turpu konulur "reyha" ve lezzet vermesi için. ki verir de.

    bulgurdan yapılmış unumsu bir şeyle mayalanır. asitli olmasının nedeni budur. içine pakmaya da karıştırılabilir.

    şalgam, en iyi tahta fıçıda olur. ayrı bir lezzeti olur ve daha keskin olur. fakat son yıllarda (nerden baksan 10 sene olmuştur gerçi) tahta fıçının sağlıksız olduğu gerekçesiyle devlet tarafından yasaklanılmış ve plastik fıçılara geçiş yapılmıştır. nasıl bir mantıkla böyle bir yasak getirilmiştir aklım almıyor. konuya neresinden bakarsam bakayım, plastik bir fıçının tahta bir fıçıdan daha sağlıklı olabileceği gibi bir savı aklım almıyor. umarım bu yasak bir an önce kalkar ve hem daha sağlıklı, hem de daha lezzetli şalgamlar içeriz.

    içine tül bir bez içinde çok az hardal karıştırılırsa mayalanırken, çok daha lezzetli olur. bu yolla yarışma kazanmışlığı vardır bizimkilerin. zaten o yarışmayı hardal koymadan da kazanmışlardı birçok kez. bir kereliğine de şov yapmak istemişler sanırım. yaptılar da.

    şalgamın içindeki havuca ise "tane" denir. taneli şalgam içmek makbuldür ama tane 4 mevsimde olmaz. sadece yılın belli zamanlarında güzel, lezzetli ve diridir. diğer aylarda ezik büzük olur.

    tüm bilinen kanıların aksine; yüzeyinde sigara külü çırpılmış gibi beyazlıklar bulunduran şalgam; şalgamın iyi mayalandığını gösterir. yani kaliteli olduğunu gösterir. kimi işbilmezler şalgamın bozuk olduğunu sanıp içmezler bu yüzden.

    şalgam soğuk tüketilmelidir. fakat iyi şalgamı ılık da içebilirsiniz. böylece lezzetini daha iyi anlayabilirsiniz. kalite kontrol testleri genelde soğuk şalgamla değil; soğutulmamış şalgamla yapılır. daha doğrusu yapılmalıdır.

    mayalanırken içine turp da konulmuşsa eğer; o turptan muhakkak yiyiniz.

    bir başka önemli mevzu ise; şalgamın acılı mı acısız mı içilmesi gerektiği. nasıl seviyorsanız öyle için. ama eğer acılı seviyorsanız; acının "süs biberinden" yapılmış olduğuna emin olun. kaliteli acının rengi turuncudur. eh hadi biraz sarıya kaçanları da makbuldür. fakat tamamen sarı olanlar süs biberinden yapılmamıştır. içmeyin. tamamen kırmızıya yakın veya çok koyu turuncu olanlar ise süs biberinden değil, pul biberlerden yapılmıştır. onları da içmeyin. gerçek şalgam acısı; kırmızılaşmış taze süs biberinden yapılmalıdır. yapımı oldukça meşakkatli ve zor olduğundan; daha çok pul biberinin kaynatılmasıyla yapılıyor. kolaya kaçıldığı gibi hem sağlıksız, hem de lezzetsiz oluyor. soğan doğramaktan şikayet edenlerin bir de şalgam acısı yapımına şahit olmalarını çok isterdim.

    bir kerede iki bardaktan fazla içmeyin. ishal olursunuz.

    çok önemli bir konu da, şalgam lekesinin geçmediğidir. evet, zor bir lekedir. fakat limon tuzu ile kolayca geçirebilirsiniz. bir miktar limon tuzunu suda eritin. o suyla şalgamın lekelediği bölgeyi iyice silin.

    eğer gerçek bir şalgamseverseniz, doğanay vs. gibi markaların yaptığı şalgam değil. gerçek şalgamı adana, tarsus bölgelerinde pek az yerden içebilirsiniz. şalgam yapmak çok kolaydır. bu yüzden birçok şalgam üreticisi peydah olmuştur. ama iyi şalgam yapmak inanılmaz zor bir iştir. tıpkı şarap yapımı gibi. dolayısıyla pek az kişi adını şalgamla özdeşleştirmiştir. şalgam, perakende olarak satılmamalıdır meyve suları gibi. çünkü yapısı gereği iyi şalgam yapıldığı birkaç gün içinde tüketilmelidir. ve plastik şişelerde saklanmamalıdır. raflarda yer alan markaların yaptığı tam olarak bu.

    şalgam yaparken, "tane" yerken parmaklarınız, dudaklarınız mor bir renk alır. bu mor rengi az önce bahsettiğim limon tuzu ile kolayca geçirebilirsiniz.

    ve ben evimden kilometrelerce uzakta, o mor rengi çok özledim.

    edit:

    (bkz: şalgamcı tacettin)