• bu kultur, yarattigimiz bir ideadir, yapma kavramlar uzerine kurulu gerceklerden uzak bir oyundur. tartismanin amacinin, genellikle karsidakinin iyiligi dogrulutusunda bir ikna cabasindan veya toplam bilgi arttirimindan ziyade ustunluk ispati oldugu asikardir. bunu bu kadar sasali bir tespitmis gibi soylemek de gereksiz, zira herkes dereceler halinde tartisirken egosunun dizginlerini kacirir. dolayisiyla bu ego, bu guc istemi, adi her neyse, tartismayi domine eder bir hale gelir ve bu kulturu de belirleyen bir numarali etmen olur.

    bu yuzdendir ki insanlar genelde tartisirlarken karsidakinin dediklerini anlamaya pek az caba gosterirler. onun yerine ilgilenmezler ve verecegi cevabi dusunurler. hani guzel bir soz vardi, "insanlar dinlemezler, sadece konusma sirasinin kendilerine gelmesini beklerler" gibi birseydi. dinleseler bile bu, en iyi ihtimalle karsidakinin fikirlerinde bir acik yakalama sartlanmasiyla olur. bu yuzdendir ki tartisma sanatinin cogu zaman icine edilir veyahut da bu sanatin kendisi boyledir.

    yani "medeni" bir tartisma kulturune uyma motivasyonu insanin ozunde bulunmayan birseydir, dahasi onun ozune terstir. aslinda, herhangi bir tur "uygar"lik insanin ozunde olan birsey degil, sosyal yasama uyum icin yarattigi bir imajdir. (sehirler kurulali sadece birkac bin sene oluyor, oysa ki vucudumuz ve beynimizin temel fonskiyonlari hala orman yasamina gore kurulu) sonucta, kanimca boyle entel kuntel ayaklarina yatsak da icimizdeki bu egoyu kontrol edemeyiz ve mukemmel bir sekilde tartismayi ogrenemeyiz. bu isin dogasini boyle kabul edip, bu durumdan mumkun olan en yuksek faydayi saglamak lazim.

    biraz dolayli bir ornek vereyim: schopenhauer efendinin guzel bir tespiti vardi, "sevdiginizin de sizi sevdigini bilmek, ona sahip olamamanin getirdigi tatminsizligi gideremez." burada, insanin sahip olma isteginin cok temel bir durtu oldugundan, sevgi saygi gibi daha ust seviyede, daha entellektuel girisimlerin bu iradenin acligini gideremeyecegini anlatiyor.

    nasil ki "sahip olma", sevgiden ustun [konu iyice sapacak ama, sevgi denilen aslinda bu sahip olma durtusunun insanin bilincini kandirmasidir...(bkz: askin metafizigi)] ayni sekilde tartisma kulturu de bu ustunluk mucadelesinin bir boyutu oldugundan, sahip olma(kazanma), diger gorece yapay veya gucsuz degerlerden (saygi, centilmenlik, hosgoru) ustun olacaktir. yani basta da soyledigim gibi bir tartisma kulturu ideasi yaratip ona ulasmaya calismak bosa kurektir.

    ama zararin neresinden donulurse kardir. madem hicbir zaman kusursuz tartismayi ogenemeyecegiz, madem karsidakini tamamen tarafsiz ve yargisiz dinleme imkanimiz yok, o zaman biz de durtulerimizi yanilatlim. birakalim, egomuz ve hormonlarimiz ustunlugunu kanitlamaya calissin, itham etsin, ayar versin, sinirlensin.. yapacak birsey yok.. ama bunlar olurken bilincimizi hakimiyet altindan tutup, karsi tarafi gercekten anlamaya calisalim. bir oyun gibi, kendi farkindaligimizi onun kafatasi icine yerlestirip onun gozunden dunyayi gormeyi deneyelim ve argumanini sanki kendi argumanimizmis gibi dusunelim. yani gercekten, saf ve kusursuz bir sekilde anlayalim, o dusunceleri tecrube edelim.. evet tartisma kulturunu mukemmellestiremesek bile, yararlarini maksimize edebiliriz. elimizde olmadan karsidakinin goruslerine dirensek, onun acigini yakalayip yuzune vurmak istesek bile bu durtulere yeteri kadar onem vermemek elimizde. bilincimizi, demin bahsettigim metodlarla, karsidakini anlamak uzerine yogunlastirmak elimizde.

    nefret, sevgi, saygi, hosgoru, kiskanclik.. bunlarin hepsini cope atalim, birakalim egomuz bu oyuncaklarla eglensin, biz sadece anlayalim. belki de erisemeyecegimizi iddia ettigim saf tartisma kulturu bundan ibaret.
  • yoktur.

    ay çok kısa oldu accuk daha yazayım.

    bu coğrafyada tartışma kültürü yoktur.

    oh! yazdıkça rahatlıyorum.

    doğuda fikirler tartışılmaz, bel altı vurularak kavga edilir.

    öncelikle;

    (bkz: maarri hattabi münazarası)

    münazara bir kültürdür, ben münazara kadınıyım, sen seversin sevmezsin beni ilgilendirmez. ben, münazara, severim.

    münazara sanıldığı gibi evrensel doğrular üzerinde yapılmaz. bebeğin, dişinin rahminde büyüdüğünü kimse tartışamaz. ancak bebeğin erkek tarafından doğurulması halinde çok iyi sonuçlar elde edileceği iddia edilebilir. işte bunu konuştuğumuz ortamda münazaradan bahsedebiliriz.

    hatta bi (nihahaha bi de kadınlar espri yapamaz derler, hem de nasıl yapar!) müzakerenin konusu ananası yerken daha çok kavun tadı mı alırız, yoksa şeftali mi bile olabilir. böyle bir tartışma ortamında seyircinin yorumlarının bir önemi yoktur. dahası katılımcıların, kendi konusunun tam aksini düşünse dahi, ona atanmış bir fikir üzerinde sav üretmesi, bunun üzerine yargılarını inşaa etmesi gerekir. sonuç olarak amacı, seyircilere "lan yoksa?" dedirtmektir.

    ve nihayetinde en iyi retorik yapan yarışmayı kazanır. kazanan, ananasın tadının kavuna mı yoksa şeftaliye mi benzemesi gerçeği değildir. kazanan; ikna etme sanatını, diğer deyişle belagatı ve yani retoriği en iyi yapan kişidir.

    haaaayyyt tüühhh! (yazar, boğazına yapışan retorikten kurtuldu.)

    tıp gibi beş duyu organımızla hissettiğimiz, elle tutulur bi bilimde bile her doktorun farklı yaklaşım benimseyebildiği bir durumda, siyasi ve tarihi bi tartışmada kesin bir sonuca ulaşmak ne kadar mümkün?

    ve inanılması güç ama herkesi temin ederim ki korkulacak bir şey yok. bu tartışmanın sonucunda doğu ve batıya herhangi bir yaptırım uygulanmayacak!
    iki taraf da şu an yaptıkları gibi ne yapıyorlarsa onu yapmaya devam edecekler.

    evet, bu tartışma allaaam son günlerde gördüğüm en kaliteli tartışma!*
    oha! dahil olduğum iş, siyaset ve sanat camiası şokta!

    hem lisede, hem üniversitede hem de iş hayatında çeşitli müzakere gruplarında bulundum. takımlarda bir sözcü olur, bu sözcü hazırcevaplığıyla ünlüdür. genelde o konuşsa da tüm takım konuya hakimdir. söz karşıya geçtiğinde, sözcü önündeki kağıtlardan sıra kendine gelince ne söyleyeceğini hesap eder. rakibi dinlemez.
    bir tane beyin vardır grupta. bu kişi, karşı tarafı dinler. konuşmadaki açıkları bulup not alır. bunu geri kalanla minicik paslaşırlar. bilahare sözcünün kağıdına yazarlar. sözcü buradan yürür, gider. işte bu tartışmada olmayan şey bu. ikisi de doğaçlama konuşmuyor. ifade ederken kendilerini süzgeçten geçiriyorlar. yazdıklarını kontrol edip neredeyse 24 saat aradan sonra yayınlıyorlar. muhtemelen ikisi de bu yazılar karşılığında yönetimden bir ödeme almadığı gibi tam zamanlı işleri var. işte bu emektir. bunu küçümsemek, okuyanları aşağılamak en net ifadesiyle dfsdgtewr'dır*(küfür dağarcığım yetmedi)

    ikisinde de açıklar var. ikisinde de tamamen tek yanlı görüşler var. ikisine de laflar hazırlayıp enlemesine sokabiliriz. ikisine de yüzde yüz katılamadığım için fav'layamadım. ama okunduklarını bilsinler diye ve belki de teşvik etmek amacıyla başlığı açtım.

    bu arada ikisinin de yazdıklarını fav'layanlar var, bence gerçek demokrasi ve ifade özgürlüğü neferleri onlardır.

    her yerde olduğu gibi inandığı doğrunun aksini görünce siniri bozulan muhafazakarlar yine tad kaçırmaya gelmiş. ancak yedirmeyiz. tartışmayı beğenmeyenler, vakti çok değerli olanlar şu kapıdan çıkarlarsa biz kaldığımız yerden tarafları yuhalamaya veya alkışlamaya, ağzımızla osururk sesi çıkarıp tepkimizi koymaya devam ederiz. tartışmadan sonra da akşam çorbacısında hep birlikte kutlarız.
    ha! kapıyı da çıkarken kapatın, kaloriferler yanıyo.
  • bizim milletle ilgili uzuldugum noktalardan biri tartisma kulturunun olmamasi. ınsanlar herhangi bir konuda sahip olduklari kanaate cok siki sariliyor. biri itiraz edince sanki sahsinina kufur etmis gibi tepki veriyor. ıtiraz edenin soylediklerini rasyonel olarak ele almayi bilmiyor.

    halbuki birinin soylediginiz seye itiraz etmesi, ya da suphesini beyan etmesi dusuncelerinizi rafine etmek icin firsattir.

    once, soylenen sey benim daha once bilmedigim bir seyden mi bahsediyor? ben bunu onceden bilseydim bu fikirde olur muydum?

    ornek:
    ali: senin problemin icin sunucu tarafinda en kolay cozum node.js mis.
    veli: o ne hic duymadim, hangi dil?
    ali: javascript
    veli: ahahah. olum javascript tarayicida kosar, sunucu degil istemci tarafinda kullanilir.
    ali: node.js server tarafinda.
    veli: ben 10 senelik web programicisiyim. .js ile biten dosyalar tarayicida kosar. sen benden iyi mi biliyon? (argument from authority)
    ali: peki abi.
    (veli yeni bir sey ogrenme firsatini kacirdi)

    ıtiraz yeni bir bilgi icermiyor olabilir. "su acidan aklima yatmadi soyledigin" dendiginde, ben o aciyi daha once dusundum mu, ya da hakkinda bilgim var mi?

    eger karsi tarafta bariz bir bilgi eksikligi varsa, bu sebeple sacmaladigina kanaat getirdiyseniz, bilgi kaynaginizi paylasirsiniz keyword verirsiniz.

    ornek:
    ali: eger evrim teorisi dogruysa neden maymunlar insan olmuyor?
    veli: (bunun aciklamasini biliyor muyum?)
    veli: (bilmiyorsam) bilemedim abi ben buna bir bakayim.
    veli: (biliyorsam) evrim maymun ve insanin atasi ortak der, maymunlarin insana donustugunu iddia etmez. ortak ata konusunu bir arastir.
    ali: maymunlar niye var peki?
    veli: (yanlis) anlattim ya mal misin?
    veli: (dogru) abi uzun hikaye, surada yaziyor. (kimseyi egitmek gibi bir sorumlulugunuz yok)

    bazen de siz hakli olabilirsiniz, ama kendinizi yanlis ifade etmis olabilirsiniz. ya da yanlis sebeplerle hakli olabilirsiniz. karsi tarafin sorusu sayesinde bunlari farkedebilirsiniz.

    ornek:
    ali: insanlar eskiden insan degilmis. evrimle milyonlarca yil sonra insan olmus.
    veli: eskiden neymis?
    ali: (belgeselde maymun gibi seyler vardi, onlari hatirliyor) maymunmus.
    veli: o zaman simdi niye maymunlar var?

    ali: (yanlis, tahmin ettigi seyi bilgi olarak sunuyor) cunku onlar insan olamamis. eski maymunlarin bir kismi mutasyona ugramis insan olmus. bir kismi maymun kalmaya devam etmis.
    veli: onlarda hic mutasyon olmamis mi?
    ali: (artik salliyor) demek ki olmamis, olsaydi onlar da insan olurdu. ben bu bilgiyi cok saglam yerden okudum, dedelerimizin dedesinin dedesi, boyle milyon tane gidersek insan degilmis. oku ogren. (son dedigi dogru da veli'nin sorusunu cevaplamiyor)

    veli: o zaman simdi niye maymunlar var?
    ali: (dogru) belki onlar mutasyon gecirmedigi icindir. ama ben bir bakayim buna.
    ali: (arastirip ogreniyor) onlar da mutasyon gecirmis, onlar da ortak atadan farkli. ama ortak ata su anki anlamiyla maymun degilmis. o kismi yanlis soylemisim. ama asil dedigim dogru, insanin atasi tam insan degilmis
    veli: (yanlis) senin de bi dedigin bi dedigini tutmuyor. her soruya bir cevabin var.
  • a diyen insanın karşısına geçip de vay sen niye b dedin vay efendim b çok kötü işte sen de kötüsün demeye engel olan bilinç düzeyi. diğer bir ifadeyle, karşıdaki insanın neyden bahsettiğini anlayarak konuyu saptırmadan ve konuyla ilgili örnekleri saygıyı korumak suretiyle sunarak tartışma kabiliyeti. milyonda bir görülen bir yeti.
  • iki tarafın farklı düşündüğü bir konuda birbirleriyle fikir alışverişi yaparken takındığı tavır, hareket ve üslup olarak tanımlanabilir.

    bugün, notlarıma bakarken bu konuyla ilgili nereden aldığımı hatırlamadığım bir notu görünce paylaşmak istedim. tartışma kültürünün de oturtulabilmesi için belirlenmiş kural setleri vardır ve tartışmanın tarafları bu kuralları uygularsa, yapılan tartışmalardan hem keyif alacaktır hem de bir şeyler öğrenerek çıkmak kaçınılmaz olacaktır.

    aslında bu kuralları temelde fallacy olarak bilinen tartışmalardaki düşünme hatalarının önüne geçmek olarak da algılayabiliriz.

    1. kişinin karakterine değil, fikrin kendisine karşı argüman üretilmelidir. (bkz: ad hominem)

    2. kişinin argümanı başka bir yöne çekilip basitleştirme veya abartmak yoluyla çarpıtılmamalıdır. (bkz: straw man)

    3. küçük örneklem kümeleriyle bir fikir, olay veya konu genelleştirilmemelidir. (bkz: hasty generalization)

    4. savunulan fikrin kendi kanıtı olduğu durumlarda ısrarcı olmamak gerekir. (bkz: begging the question)

    5. daha önceden gerçekleşmiş bir şeyin ardından/devamında gerçekleşen bir olay, sırf önceki gerçekleşti diye gerçekleşmiştir diye savunmamak gerekir. iki konu arasında bir neden-sonuç ilişkisi olmayabilir. (bkz: post hoc)

    6. tartışmadaki argümanları iki olasılığa indirmemek gerekir. yani "ya bizdensin ya ondan" mantığı işi kısır döngüye sokar. (bkz: false dichotomy fallacy)

    7. bir argümanın aksi ispatlanamadığı için o argüman doğru kabul edilemez. bu konuda ısrar etmemek gerekir. (bkz: ad ignorantiam)

    8. kişinin sorguladığı/savunduğu argümanını ispatlaması gerektiğine dair tartışmayı yönlendirmemek gerekir. (bkz: burden of proof)

    9. birbiriyle mantıksal olarak ilişkili olmayan neden-sonuç argümanlarını doğru kabul etmemek ve tartışmayı bu şekilde yönlendirmemek gerekir. (bkz: non sequitur)

    10. bir fikir/olgu/durum popüler veya herkes tarafından uygulanıyor diye sorgusuz sualsiz doğru kabul edilmemelidir. (bkz: bandwagon fallacy)
  • daha onceki tartismalarin yarattigi gerginlik sebebiyle tartisilmaya deger bir karsit gorus sunuluyor ise, daha onceki bir tartisma ile mevcut konu arasinda ilinti kurulabildigi surece tartisma agiz dalasina donmez. tartisma adindan da anlasilacagi uzere tartilmanin soz konusu oldugu bir fiildir, fikirinin agirligi olmayan tavrinin agirligindan medet umup uktelerden omuz hizasi alarak sarliyorsa, o zaten tartisma olabilmek icin yeter gecer on kosula sahip degildir.

    tartisma ici denge ve uslup hassasiyeti gosterenlerin goruntude tartisma bildikleri olusumun sebep sonuc iliskisisnden de haberdar olmasi, "benim bilmedigim bazi mevzular olabilir mi?" sorusunu kendine sormasi yerinde olacaktir. hassasiyet asama asama, derece derece arttirildiginda alt tonlari da duyabilecek, tartisma kulturunun birden fazla alt teksti oldugunu gorebileceksiniz.
  • farkli du$unenleri anasina kufrediyor sananlarin alamadigi, fikir teatisi $eklinde bir konuyu irdelemek uzerine yapilan konu$malar butunune ait bir genel kultur. birey bunu kendi istegi ile almadigi surece empoze etmek yada kabul ettirmek oldukca zor oldugu gibi cok ters sonuclarda verebilmektedir. kar$inizdakinin sozunu tamamlamasina izin vermek, dinlemeyi bilerek kar$inizdakinin hakli sozune dogru diyebilmek, hakaret etmek yerine var olan bilginizi kar$inizdakine en uygun, en anlayabilecegi dil ile anlatabilmek gibi alt dallari vardir. herkesin kelime dagarcigi bir olmadigi icin siz kendi terimsel dunyanizda goru$unuzu afilli $ekilde-size gore normal- anlatirken muhattabinizdan ukalalik yaptiginiz, edebiyat ogretmeni olup olmadiginiz gibi tepkileri almaniz cok muhtemeldir. bu sebepten oturu bir konu hakkinda tarti$ma platformu olu$turduktan sonra konuya hakim bir konumda iseniz zaten kelimelerinizi secmeniz pek sorun olmayacagindan en sade, en anla$ilir uslup ile goru$leriniz belirterek sakin bir atmosfer icerisinde oldukca guzel bir sohbet edasi ile gecirebilirsiniz tarti$manizi/fikir teatinizi/beyin firtinanizi. bu kulturu almami$ ki$ilerden uzak durmak yerine yine bir ogretmen edasi ile onlarla tarti$madan once onlara anlatmayi denemek her zaman icin iyi bir adimdir. bilgisayarda cekemediginiz bir mp3 icin harcadiginiz eforu ve o mp3'u makinaya yuklemekteki inadinizi bir kefeye koyun, diger kefeye ise bilgi eksigi bulunan bir insani, o mp3'e gosterdiginiz azmin bir miktarini bu insana harcarsaniz cok daha olumlu sonuclar elde edebilirsiniz.
  • türkiye'de mumla aranan kültür.
  • 90'lar ve öncesinde ilköğretim eğitimi almış olanlar hatırlar. 7. sınıf müfredatında münazara isimli bir başlık vardır. burada sınıftan seçilecek 6 kişi 3'erli gruba ayrılacak ve birbiriyle açık oturum yaparak fikir tartışması yapacaktır. öğretmen de hakem ve sunucu olacaktır.

    öğretmen geldi dedi ki, münazara yapacağız. konumuz da "başarı için ne gerekir" konusu olacak dedi.

    tahtanın önündeki iki sıra birbirine bakacak şekilde 90'ar derece döndürüldü ve karşılıklı cephe düzeni alındı. öğretmen kim katılmak ister dedi, sınıftan 10 kişi el kaldırdı. çok güze dedi hoca, şimdi bir kanat "başarı için çalışmak gerekir" diğeri de "başarı için zeka gerekir" savını savunacak dedi. kim çalışmak ister savını savunmak ister dedi, isimleri not aldı. sonra kim zeka gerekir savını savunmak ister dedi ve isimleri aldı.

    buraya kadar her şey normal. ama öğretmen asıl dokunuşu burada yaptı. beklenenin aksine, insanları, kendi düşüncelerinin zıttığı savunacak şekilde takımlara koydu. yani "başarı için çalışmak gerekir" tezini "başarı için zeka gerekir" fikrine sahip kişiler savunacaktı. karşıda da durum aynıydı.

    sonuç ne oldu, mükemmel.

    çünkü, bir kere karşı tarafın tüm iddiasına hakimsin ve nereden seni vurabileceğini biliyorsun, konuyu oraya getirmeden savunma yapmaya çalışıyorsun. ek olarak şahsi olarak güçlü olduğun kısımları bildiğin için bugüne kadar o düşünceyi oluşturduğun kişisel deneyimlerinin aynısını karşında sorguluyorsun... vs.

    tartışma ekiplerinde mükemmel zihinsel derinlikler oluştu, çok hızlıca ve çok politik şekilde kendi fikrin olmayan bir şeyleri savunmaya çalışıyorsun. müthiş bir beyin jimnastiği. sınıf ise tamamen susmuş, tv izler gibi seyrediyor ve onlar da hayretlerle öğreniyor.

    son dersti, ders bitti, evlere gitmedik arkadaşlar. zil çaldı, 6 kişi münazara ekibinden servisi olanlar evlerine gitti, evine yürüyerek giden seyirci öğrencilerin arasından başkaları geldi onların yerine oturdu. tartışma devam etti. hiç kavga yok, tamamen hoşgörü içinde müthiş bir ilerleme yaşadık, herkes acayip lezzet elde etti.

    en önemli konu da şuydu: "niye kavga edesin ki, çünkü karşındaki kişi seninle aynı fikirde sonuçta" sosyo-bilimsel gelişme mikro çapta böyle oldu.

    o gün anladım işte tartışma kültüründeki en önemli konu karşındaki fikirleri ve insanları anlayabilmek, onların savına hakim olabilmek, onların senden farklı olmadığını bilmek ve amacının onun personasıyla kavga etmek değil, fikirlerin kavga etmesini sağlatmak gibi bir şey. yani iskambil oyununda sen ve arkadaşın yarışmaz, elinize tutuşturulan kağıtlardaki karakterler kapışır.

    tartışma budur.
  • “kimse birbirini anlamak istememekte, herkes kendi tarafının inancını, öğretisini bir dövme gibi zorla karşısındakilere kabul ettirmek peşinde koşmaktadır.”

    rotterdamlı erasmus, stefan zweig
hesabın var mı? giriş yap