hesabın var mı? giriş yap

  • 85 model kettle. adamlar bir cihaz yapmış, alet halen daha çalışıyor. tarihteki ilk kettle'lardan. tuşu yok. fişi takıyorsun su kaynayınca çıkarıyorsun.

    geçen yerli marka bir kettle aldım, mutfakta yangın çıkıyordu mk. alet alev topuna döndü.

    edit: soranlar oldu, kettle hit company diye bir firmaya ait. firma kapanmış gitmiş zerre bilgi de yok, lakin adamların ürünleri hala çatır çatır çalışıyor.

    e sen 20 - 30 yıl çalışan ürün yaparsan yenisini satamazsın be kardeşim. ne yedek parça satmışın ne hile hurda. olmaz ki böyle!

  • gülmüyorlar, hayattan keyif almıyorlar, üretemiyorlar, ilerleyemiyorlar, bilimsel anlamda herhangi bir kavrayışları yok, sanatçı yetişteremiyorlar, adaletin ve insani değerlerin ne olduğuyla ilgili en ufak bir fikirleri yok, doğayla birlikte yaşayamıyorlar, yoksullar çünkü itiraz etmiyorlar ...

    tüm bunları yapamadıkları gibi, yapabilen herkesten de nefret ediyorlar: öldürüyorlar, yakıyorlar, kriminalize ediyorlar ve ağızlarında hep şu laflar: kültürümüzde yok, haram, günah, onlara benzemeyelim, kafirler gibi olmayalım vs. vs.

    yücelttikleri şeyler ise belli: cinayet, hırsızlık, katliam, yalan, ikiyüzlülük...

    bu ülkede çocuk sahibi olanlara sabırlar diliyorum.

  • sebebi, bu şekilde ikiye bölünebilmesidir. batı'nın oyunudur. bizi bölmek istiyorlar...

    yıllar sonra başa gelen editi: avrupa'da bir akrabamız, türkiye'den etnik sebeplerle (kürt) avrupa'ya sığınma talebinde bulunan bir adamcağızla karşılaşıyor. adam, "abi biz, türkiye'de ikinci sınıf vatandaşız, kimliğimizde öyle yazıyor." deyince, akrabamız "nasıl yani? o kadar da belli etmemişlerdir" diyor. adam da, "çıkar kimliğini bak göstereyim" diyerek el büyütüyor. neyse kimlikler çıkıyor. adam, kürtlere hep sonu çift sayıyla biten kimlik verdiklerini, diğer herkesin tc. kimlik no'sunun tek sayıyla bittiğini zannediyormuş. hayat işte...

    not: kürtlere yapılanlar ortada. mevzumuz olayları tahfif etmek değildir... adamcağızın durumu trajikomik.

  • bu işin başında olan, doktora yapmayı düşünen öğrencilere vereceğim naçizane önerilerdir.

    birinci ve en önemli adım, çok iyi düzeyde ingilizce bilin. ingilizce okuyabilin, konuşabilin, yazabilin ve tartışabilin. ingilizce bilin.

    yurtiçinde ve yurtdışında politik kararlar, dışlamalar veya kayırmalar olacaktır. bu sadece akademide değil her yerde karşılaşabileceğiniz bir durum. bazı yerlerde çok bazı yerlerde az olur. bunu çalışmayı planladığınız yerde hali hazırda çalışan insanlarla konuşarak kestirebilirsiniz. ön yargılarınızı aşın ve bilin ki herkesin deneyimi kişiseldir. de-motive olmayın.

    kararlarınız tamamen araştırma odaklı olsun, parasal veya kadro kaygılı olmasın. başarılı olmanız, alanınızı sevmenize bağlıdır, para ve kadro en güzel ve en kolay başarıyla gelir.

    gerçekten ilgi duyduğunuz bir alanda çalışmaya karar verdiniz diyelim. ilk işiniz literatürde kimler ne yapmış iyice araştırmak olsun. bu akademik çalışmanın en temel ve en önemli basamağıdır. sonra kendinizi doğru yere konumlandırın. çok çalışılmış alanlarda özgünlük için yer kalmamış olabilir, az çalışılan alanların böyle seyrek nüfuslu olmasının da sebepleri olabilir. onun için dikkatli olun. ve unutmayın, literatürde okuduklarınız çarpıtılmış olabilir. taramanızı her zaman eleştirel bir gözle, şüpheci yaklaşarak yapın. kısa research proposal'ınızı bu aşamada yazın.

    danışmanınızı seçerken dikkat etmeniz gerekenlere gelirsek, aklınızdan geçen aday hocanız gençse eğer çok öğrencisi olmayabilir, ama daha oturaklı bir hocanın eğer çevresi boşsa şüphelenin. çok projesi olan hocanın da satüre olmadığına emin olun. doktora yaparken hocanızın size haftada bir kez zaman ayırması idealdir. eğer bunu ayıramayacak kadar yoğunsa zorlanabilirsiniz. diyelim ki çalışmak istediğiniz hocanın üniversitesinden değilsiniz ve oradan kimseyi tanımıyorsunuz. en kolay reality check yayınlara bakılarak yapılır. aday hocanızın son zamanlardaki yayınlarına bakin. google scholar, researchgate, acedemia.edu, linked-in ve kişisel web sitelerini kullanabilirsiniz. bu sitelerde hocanın ne kadar aktif olduğunu göreceksiniz. örneğin, yayınlarında çok isim var ve o hep son isimse, birçok projeyi yönetiyor demektir. kendi başına hala yayınları varsa, gerçekten yaratıcı bir araştırmacı demektir. eğer hep aynı insanlarla çalışmıyorsa, yayınlardaki insanlar değişiyorsa, birçok kurumla ortaklaşa çalışıyor demektir. yayınları bol atıf alıyorsa ilgi çekici bir alanda çalışıyor ve impact factor’ü yüksek dergilerde yayın yapıyor demektir. büyük bir grubun parçası olmanız bolca beyin fırtınası yapabilmeniz, yeni fikirler üretebilmeniz açısından avantajlıdır. ancak büyük gruplarda sizin üsteleneceğiniz iş dar alana sıkışabilir. onun için dengeli seçimler yapın. ve başta söylediğimi unutmayın, seçiminiz araştırma odaklı olsun.

    yayınlara gelirsek, yaptığınız araştırmayı insanlarla paylaşmanızın yolu makale ve bildiri yayınlamaktan geçer. kendi basınıza oturduğunuz yerde oturarak bir yere varamazsınız. latex kullanmayı öğrenmenizi öneririm, tezinizi yazarken de çok daha kolay yazmanızı sağlar. yayın yapmak için yeterli materyaliniz olduğunda hocanız size hangi dergide veya konferansta yayınlayabileceğiniz konusunda yol gösterecektir. dergilerin saygınlığı direkt olarak impact factor’ üne bağlı olmasa da, bu bir çeşit göstergedir. konferansların saygınlığını da rejection rate'lerinden anlayabilirsiniz. her gönderilen yayını kabul eden bir konferansta can sıkıntısından patlayabilirsiniz. akademik yazım konusunda tecrübeniz yoksa eğitim almanızı öneririm. dilbilgisi hatası yapmamalı, referanslar konusunda hassas olmalısınız. referanslarınızın doğru biçimlendirilmesinden de öte, yayın yaptığınız dergiden referans vermeye çalışmanız mantıklı bir yaklaşım olacaktır. size verilen template'a harfiyen uymalısınız. latex bu konuda da rahat etmenizi sağlayacaktır. hakemlerinizle iyi iletişim kurmaya çalışmalısınız. hakem demişken, yayın konusunda madalyonun obur yüzü ise hakemliktir. bu çarkın dönmesi için sadece yazar değil hakem de olmalıyız. size gelen hakemlik tekliflerini hemen değerlendirin. bunlar gönüllü yapılan işlerdir ve gözünüze angarya gibi gelebilir fakat hakemlik de akademik kariyerinizin büyük bir parçasıdır ve iyi hakem olmak tecrübeyle edinilir.

    gelelim akademik sunumlara. yansılarınızı ve konuşmanızı özenle hazırlayın. inanın özenmediğinizde kabak gibi belli oluyor. insanlara vermek istediğiniz mesaj net olsun. sizi başka araştırmacılardan ayıran noktanızı açıkça söyleyin ki bu önceki önerime bağlı, literature review’iniz sağlam olmalı. size soru soran insanlara karşı yapıcı olun. onlar ki sizi çok ileriye taşıyacak. sizin araştırmanıza taze gözlerle bakıp, daha önce düşünemediğiniz noktaları size görünür kılacaklar. çok sıradan bir soru bile alsanız, sabırla cevap verin. tavrınız insanalara sizi tanıtacaktır, savunmacı bir cevap mı veriyorsunuz, yoksa kapsayıcı bir cevap mı? bunlar kişilerin size yaklaşımını etkiler. unutmayın sizin sunumunuza gelip ilgi gösteren insanlar olası iş arkadaşlarınız, olası hakemleriniz ve hatta kariyerinizin nereye gideceğini yönlendirecek en önemli kişiler olabilirler. çünkü akademik hayat peer review üzerine kuruludur. networking’inizi iyi yapın, insanlara potansiyel ortak gözüyle bakmanızda bir sakınca görmüyorum. birlikte çalışmak için önerilerde bulunun, girişimci ve paylaşımcı olun. fakat yayınlamadığınız ve patentini almadığınız çözümlerinizi etrafta anlatmayın.

    son olarak hocanızla iyi anlaşmaya çalışın. hocasının destek olmadığı doktora öğrencisine çok az kimse destek olur. en başta hoca seçiminizi iyi yapmanız bu yüzden çok önemli.

    doktora savunması ayrıca bir giride islenebilir diyorum ve hepinize başarılar diliyorum. umarım akademik hayata hoş gelirsiniz.

  • kirli sepetinden cikarabildiği şeyleri* * * taa arka odadan salona getirip, "bak senin için avlandım" tavrıyla ayağımın dibine bırakması.

    sweatshirt gibi büyük parçaları da 1-2 metre kadar zorla sürükleyip, yorulunca ağlama benzeri tuhaf bir miyavlamayla beni ayağına çağırması. yanına gidene kadar avaz avaz miyavlaması.

    kör olduğu için, ağzına aldığı parçanın büyüklüğünü kestiremeyip, yatak örtüsü, pike gibi kocaman şeyleri de taşımaya yeltenmesi. ki bu girişim, ancak yataktan yere inebilmekle sonlanıyor haliyle. olsun, o yine de ağzında pikenin ucunu bırakmadan beni çağırıyor. gidiyorum, bana sunduğu avını alıp, başını okşuyorum, gururlanıyoruz ailecek.

  • gezi parkında ilk gün polisin yüzüne gaz sıktığı kırmızılı eylemci kadın, tomanın önüne geçip kollarını açan eylemci kadın, başbakana "soru soran" muhabir kadın, başbakana gezi toplantısında hesap soran sendikacı kadın, göstericilerle eylemcilerin arasına girenler kadın, gazdan gözümü açamazken elindeki sütle yanımda bitiverip "ister misin?" diye soran kadın, kadın, kadın.

    diğer yandan, başbakan erkek, içişleri bakanı erkek, vali erkek, yiğit bulut erkek, rok erkek, fatih altaylı erkek...

    delikanlı edebiyatı parçalayan çok tırt var, bir sorunumuz da bu.

    buradan pembeye, çiçeğe, gözyaşına, ana kucağı şefkatine bin selam olsun! gelecekte yeşerecek filizin tohumu sizden toprağa serpilecek.

  • vaktiyle illerimizden bir tanesinde, tecavüz mağduru kadın, kendine tecavüz edip yakalanan sapığı çarşıda görür. koşa koşa karakola gider. der ki " bu pislik kaçmış". karakoldan da cevaben "af çıktı bacım" derler "devlet bunları affetti."

    bunun üzerine kadın sinirlenir:

    " lan bu pislik devlete mi tecavüz etti? devlete ne oluyor?"

    kıssadan hisse.

  • bir ömür boyu çalışmasa geçim sıkıntısı çekmeyecek nil ve onun gibiler artık başka bir misyon üstlenmeliydi. hepimizi özgürleştirmeliydi artık. doğaya gitmeliydik hepimiz, inek beslemeli, kişisel gelişim kitapları okumalı, yoga matının üzerinde bağdaş kurup enerjiyi özümsemeliydik. neden yapmıyoruz ki? neden karantinayı bir koza olarak göremeyecek kadar körüz ? oysa ki işe gidip gelmek ne kadar ruhumuzu yoruyor. iş dediğin nedir ki. arada gidip reklam filminde oyanayacaksın. kazandığın parayla da doğada yaşayacaksın ey halkım. bu kadar zor mu? bir dinleyin kendisini. hadi bakıyım yarın herkes bağdaşını kursun, derin bir nefes alsın, ruhunu özgürleştirsin. hepimiz kelebek olacağız karantina bitince.

  • allahın mercimek deposu türkiye'de mercimek çorbasını 5'e 10'a içiyorsak bu bizim enayiliğimizdendir. koca kazan kaynatıp 2 kaşığını 5 liradan satıyorlar. 2.5 liradan fazla olması anlamsız.

    ama bi kahveye 15 lira vermeye alışmış bünyelerimiz bunu kaldıramıyor.

    edit: entry işletmecileri kızdırmış, bazıları destekliyor. şunda bir anlaşalım. ankara, istanbul, izmir fiyatları kazıktır. çok kira veriyor olabilirsiniz. ama bir çayı 3 liraya satacak, bir çorbayı 5-10 arası satıp fakir edebiyatı yapmayın. işletmecilerin ne kadar para kazandığını hepimiz biliyoruz. bir paket çay fiyatı kalitesine göre değişmekle beraber 10-15 bardakta çıkıyor. geri kalan yüzlerce bardak çay kar olarak kalıyor. çorbada aynı şekilde. gelen mesajlardan birini aynen kopyalıyorum. tanıdığı aşçı olan birisinin mesajı: "koca kazan mercimeğin masrafi bi tabak corba satinca cikiyormus (o zamanlar 5tl idi)" ki işletmelerin bunları en ucuz yollardan temin ettiklerini hepimiz biliyoruz. bizim gibi pahalı mercimekte almıyorlar. bir başka mesajda arkadaş "1 liralık çorbayı 10'a satıyorsa ne olmuş işletmecinin de hayalleri var" diyebiliyor. zenginin gözünden bakmak böyle bir şey sanırım. ülkede herkes tuttuğuna geçirme derdinde. bu yüzden 2 liralık sigaraya 10 lira verip ses çıkarmayan enayiler sürüsü olduk. çocuklarımızı zorunlu olan eğitim süresinde araba fiyatlarına okutmak zorunda kalıyoruz.

    ama müstahak bize.

  • eğer varsa üniversitelerin hayvan hastanelerine gidilerek aşılabilecek sorun.

    benim oğlanı da kısırlaştırmak gerekti, bir veterinere gittik "%50 yaşar, %50 ölür. fiyat 300 tl" diyince "kasaba söylesek kedinin takımlara satır vursa yaşama ihtimali daha yüksek, dalga mı geçiyorsun sen" diyerek çıktık. üniversite vet. fakültesi hayvan hastanesi'ne giderek 30 tl operasyon, 10 tl elizabeth yakalığı, 5 tl'de ilaç* parasıyla 45 tl'ye çok güzel ilgili ve alakalı bir hizmet aldık.

    fırın gibi ısıtıcının** olduğu cihazda 4 saat kedinin ayılmasını bekleyip 20dk'da bir "narkoz sebebiyle gözü açık olan kedinin gözleri kurumasın" diye suni göz yaşı damlası damlatmaları, sürekli ilgi ve alakaları da ayrı bir güzellikti.

    gelen sorular üzerine edit: izmir ege üniversitesi ve sivas olmak üzere iki farklı hayvan hastanesinde de hizmet çok iyi. ege'nin güncel fiyatları bilmiyorum ama yukarıdaki yazan olay sivas'da 6 ay önce gerçekleşti.