hesabın var mı? giriş yap

  • iphone'da cihaza isim verilirken kullanilan default parametrenin "isim's iphone" oldugunu bilmeyen, kisisel erisim noktasi kullanilarak wi-fi yayini yapilabileceginden haberi olmayan mal beyanati.

  • - ham madde ve sömürge arayışı.
    - ingiltere ve almanya arasındaki ekonomik rekabet.
    - silahlanma yarışının hızlanması.
    - fransız ihtilalinin getirdiği milletçilik akımının etkisi.
    - fransızların alsas-loren bölgesini almanlardan geri almak istemesi.
    - devletlerarası bloklaşma.
    - avusturya’nın ve rusya’nın balkanlar üzerindeki çıkar çatışmaları.
    - siyasi birliğini geç tamamlayan almanya ve italya’nın siyasi dengeleri değiştirmesi.

  • travmatik bir dönemdir.

    bana kalırsa diğer büyük şehirlerde yaşayanlarla birlikte, özellikle istanbullular daha derinden hissetmiştir bu süreci. televizyonlarda acayip acayip programlar olurdu. saadettin teksoy, medyumlar, ister inan ister inanma programı*, sıcağı sıcağına vb. programlar o dönemin acayipliklerindendi. saadettin teksoy'un, a4 kağıdının altına çakmak tutarak, kağıtta cinlerin suretinin oluştuğunu iddia eden adamı konuk ettiği bölümü hiç unutamam mesela. sıcağı sıcağına programı'ndaki "çivici katil"e ne demeli! ister inan ister inanma gün ortasında yayımlanan, cam yiyen adam, ne bileyim yokuş yukarı kendiliğinden çıkan araba gibi haberlerin yapıldığı bir gerilim şöleniydi.

    sonra sokaklar da acayipti. her gün televizyon'da yürüyüş yapan memurların, işçilerin grevlerinden bahsedilirdi. bu o kadar fazlaydı ki faili meçhuller ve boğaz'da günlerce yanan tanker gemisi gibi önemli hadiselerle aklıma kazındı. sular yoktu istanbul'un göbeğinde ve günlerce de gelmiyordu. annemin kaç defa, kapı önüne gelen tankerden kovalarla su aldığını hatırlıyorum. bu tankerle su sağlanamayan mahallelere belediyelerce gönderiliyordu. köşe başları çöplükten geçilmiyordu, sokaklar yağmur sularıyla dolup taşıyordu.

    insanlar da acayipti. "ömür boyu aydınlık için bir dakika karanlık" gösterileri yapılırdı istanbul'da. akşamın bir vakti herkes penceresinde tencere tava çalardı ve seri şekilde ışıklarını açıp kapatırdı. bane şehri ele geçirmiş sanırdın. ben bütün bunlardan korkardım. parliament gece kuşağı'nda eski batman'i izlerken, beton yorganın altından korka korka tavana bakardım. tavanda, sobanın alevgizinin açık olmasından ve güğümün ve sobaya asılmış birkaç parça çamaşırın neden olduğu korkunç şekiller olurdu. o yüzden kalkıp da televizyonu kapatacak cesareti bulamaz ve bir başıma yattığım oturma odasında sabaha kadar açık kalırdı tv. sabah kızar, yaygarayı kopartırdı annem. okulda öğretmenim marangozdan yaptırdığı sopayla döverdi biz çocukları. neyse ki sınıflar en az 80 kişilik olduğu için sıra sık sık bana gelmiyordu. ne tv, ne sokaklar, ne okul, ne aile benim gibilere istediği sükunu vermiyordu.

    edit: birkaç tarih açısından bakarsak 94 yılını da bir miktar geçmiş karanlık dönemdir.

  • tweet altındaki bir yorum; "sikko şarkılarınla yarım saat sahneye çıkıp 100 binlerce lira alan sensin mq öde bi zahmet"

  • dünyanın tartışmasız en iyi keskin nişancısı idi . finlandiyalıdır. aslında bir çiftçi olan simo hayha , 1939-1940 arası finlandiyayı işgal eden ruslara karşı savaşmıştır. elinde bir adet 28 model mosin nagant tüfeği olmasına rağmen dokuz ayda 505 rus askerini öldürmüştür. 1 nisan 2002 de 96 yaşında vefat etmiştir.

  • mahalle baskısı gibi bir şey. zaten mahcupsun, utana sıkıla gözüne kestirdiğin kişiye adres soruyorsun, zamanını alıyorsun vs, o sana 'anladınız mı' der gibi bakarken kesinlikle hiçbir şey anlamadığın halde 'evet, evet, teşekkürler' deyip kibar bir şekilde hiçbir şey anlamadan yoluna devam ediyorsun. nah anladın çok afedersin.

    şanslıysan, bir sonraki soracağın kişi aynı kişi değildir. ama doğuştan talihsiz isen, beterin beteri oluyor ve az önceki tarif edene tekrar rastlıyorsun.

    (bkz: adres sorarken bir önceki tarif edene yakalanmak)

  • çok iyi anladığım mağduriyet.
    direnişçiler benim de bir arkadaşımın kaynının amcasının dayısına osurmuşlar.

  • bizim okulun müdürü istiklal marşı okunurken taşkınlık yapan birkaç zibidiyi marştan sonra tüm öğrencilerin önünde grup halinde dizer ve tabiri caizse ağızlarına sıçardı. o zamanlar benim gibi öğrencilerin çoğu çok kızıyordu ama zaman geçtikçe anladım ki ufak bir süre zarfında kutsal andımızı okurken yerinde duramıyorsan saygısızsındır ve cezanı çekersin. bizim zamanımızda askeriyeden halliceydi be.

  • benim bu.

    opusen iki erkek gorunce rahatsiz oluyorum.

    ama sor bakayim bu rahatsizligimi opusen cifte yansitiyor muyum? yoo. alakasi yok. yuruyup devam ediyorum yoluma, isime, hayatima. gormekten hoslanmiyorum, ama hoslamadigim icin karisma hakkini kendimde gormuyorum. beni mi opuyorlar? hayir. rahatsiz olmak ve rahatsiz etmek arasinda cok ince bir fark var esasinda. anlayanina.

    ha bir de... bu husustan rahatsiz oluyor olmam bana insancik denmesi icin gecerli sebep midir? bana insancik diyene ben de amcik demez miyim? demem. oyle de terbiyeliyim.