hesabın var mı? giriş yap

  • yıl 2006.

    bilgisayarın evlerimizde yaygınlaşmaya başladığı dönemlerin başı. belki de biz fakirdik, bilmiyorum.

    bir gün amcamlarda oturuyoruz. almanya’dan telefon geldi. duisburg’da yaşayan dayım kaybolmuş. tipik bir türk ailesi olduğumuz için hemen fantastik kehanetlerde bulunduk. herkesin tahmin yaptığı bir anda amcam aniden salondan kalkıp bilgisayarın bulunduğu odaya gitti. yengem arkasından bağırdı; “yine mi at yarışı sonuçlarına bakmaya gidiyorsun geberesice.” bu ifadeye takılmayın. yengemin sevgisini gösterme şeklidir.

    amcam odadan çıktıktan sonra ben girdim. daha bilgisayar tam açılmadan internet explorer logosuna 398 kere tıklamamdan mütevellit bilgisayar çöktü. itiraf edeyim tırstım. bilgisayar tekrar açılsın diye allah’a dua ettim. bir daha günah işlemeyeceğime dair söz verdim. bilgisayar açılır açılmaz internete girdim. tam bir şey yazacaktım ki o komik arama geçmişini gördüm. neler mi yazmıştı?

    mehmet şahin dürsburkta kaybolmuş
    mehmet şahin nerede
    dürsburkta kaybolan türkler
    mehmet şahin’i bulmam lazım
    mehmet şahin gazinoya mı gitti

    dipnot: dayım 2012 yılında aramızdan ayrıldı. devri daim olsun.

  • dünyanın en ünlü tarot uzmanı hajo banzhaf'ın kitabından bir kesit:

    soru: kartlar bize nasıl olupta anlamlı cevap verebiliyorlar?

    açıktır ki bu fenomen öyle tatmin edici bir şekilde açıklanamaz. ancak buna ilişkin üç ilginç görüş vardır.

    1. bilinçdışının zaman mekan ilişkisi bilincimizden farklıdır ve pek çoğumuzun geleceğe yönelik rüyalarımızda ve önsezilerimizde deneyimlediği gibi şimdiki zamanın en uç sınırlarında gezinebilir.bilincin dili kelimelerden oluştuğu gibi, bilinçdışı da resimlerle konuşur. tarot kartlarını ruhumuzun bu resim dilinin, bilinçdışının konuyu nasıl gördüğünü tarif eden alfabesi gibi düşünebiliriz. mesajı anlayabilmek için bilincin yapması gereken tek şey bilinçdışının dilini öğrenmektir.

    2.ikinci görüş, c.g.jung'un eşzamanlılık olarak adlandırdığı fenomene dayanır. burada söz konusu olan, ortada görünür ortak bir neden olmamasına rağmen aynı anda meydana gelen iki olayın önemli ve anlamlı bir şekilde birbirleriyle bağlantılı olduğunun gözlenmesidir.

    3.bizler zamanı nicelik açısından ölçmeye alışkınız. ancak zamanın 'doğru an' olarak tanımlamakta olduğumuz niteliksel bir boyutu daha vardır. bu görüşten hareketle her anın farklı boyutlarda kendini gösteren özgün bir karakteristiği vardır.

    ---
    tarot sadece fal değil, kolektif bilinçe giriş kapısı.
    astroloji ile birlikte araştırılmış yıllarca ve birlikte kullanılıyor.
    tarot üzerinde epeyidir çalışıyorum ve her seferinde kendime ve diğer hayatlara kartlarda baktıkça şaşırıyorum.

  • v for vendetta filminin kahramanı guy fawkes'in filmdeki ikonik maskeden başka bıraktığı bir miras daha var. guy; yani adam ifadesi.

    5 kasım 1605 tarihinde parlementoyu havaya uçurma eylemi, kral ı. james tarafından kurallara uymayan toplulukları bastırmak ve birleşik britanya devletinin temellerini atmak için bir bahane olarak kullanılır. bu bahanenin kültürel etkisi her 5 kasımda ateşler ve havai fişeklerle şenlik ateşi gecesi ya da suçüstü yakalanan komplocu anısına guy fawkes gecesi olarak kutlanır. burada guy/adam kelimesi ortaya çıkar.

    bugün “adam, arkadaş, kişi, birey” anlamında kullanılan guy kelimesi 1605'de mevcut değildi. 1605'den sonra kısa sürede kötü bir şöhrete sahip oldu. 5 kasımda yapılan kutlamalarda fawkes ve diğer katolik figürlerin kuklaları (papa dahil) ateşe verildi. bu gelenek nedeniyle guy ifadesi önce kukla anlamında kullanıldı. daha sonra aşağılayıcı anlamda bir erkeği (kötü bir erkeği) tanımlamak için kullanıldı.

    bir noktada guy ifadesi okyanusu aşarak amerika kıtasına gitti. burada amerikalılar guy ifadesinin olumsuz tarafıyla ilgilenmediler ve bir “adamı” ifade etmek için guy kelimesini kullandılar. bu amerikan ingilizcesi kullanımı daha sonra birleşik krallık topraklarına geri döndü ve burada da insan veya kişi anlamında kullanılması yaygınlaştı.

    bugün guy ifadesinin evrimi devam ediyor. kadınların da dahil olduğu bir gruba “guy” denilip denilmeyeceği tartışılıyor.

    guy kelimesinin yolculuğu devam edip değişirken, guy fawkes'in katolik komplonun küçük bir oyuncusundan terörizmin sembolüne, oradan bir ingiliz kutlamasındaki tuhaf bir figürden futurist bir adamın ikonik tasvirine yükselen itibarı da değişmiştir.

    ne demeli; tabiki adam kazandı denilebilir.

  • ustanın son başyapıtı.

    günümüzün kesinlikle en büyük sorununa odaklanmış ken loach. güvencesiz ve esnek çalışma. hiçbir hakkınız yok, tamamen kendi kaderinizle başbaşasınız ve aslında sizin avantajınızaymış gibi gözüken her şey yeni işletmelerin üstlenmek istemediği risklerden ibaret. bu durum tabiri caizse çok sayıda ocağı sönme noktasına getiriyor.

    filmde ailenin babası önce işini kaybediyor sonra ev almak için tek umutları olan ev kredileri haliyle iptal ediliyor ve kiraya çıkmak zorunda kalıyorlar. baba neredeyse tek para kaynakları olan küçük otomobillerini satıp (ki bu bence orta sınıfın kaybolan standartlarını çok iyi anlatan bir örnek, 20 sene öncesine kadar çok sıradan bir orta sınıf eşyası olan araba artık orta ve orta-alt sınıf için çoktandır gözden çıkardığı bir lüks durumunda) onun yerine aldığı minibüsle kuryeciliğe başlıyor ama saatlik ücreti dışında hiçbir hakkı yok. üstelik üzerinde müthiş bir performans baskısı var günün belli bir saatine kadar elindeki tüm paketleri dağıtmak zorunda, izin hakkı yok, hasta bile olsa, ailesiyle ilgilenmesi gerekse bile işe gitmek zorunda yoksa para kazanamıyor... anne sosyal hizmetlerde çalışıyor ama sabah 7 akşam 7 gibi bir temposu var ve ondan da hiçbir maddi karşılık veya kazanım olmaksızın daha fazla çalışması beklenmekte. çocuklarından biri ergenlik döneminde ve okuldan uzaklaştırma alıyor, küçüğü ise büyüme çağında ve ebeveynlerinin ilgisine en çok ihtiyaç duyduğu yaşlarda. fakat aile geçim derdine düşmüş, herkes sabah evden çıkıyor akşama kadar binbir zorlukla deyim yerindeyse ekmek parası peşinde koşturuyor.

    sorry we missed you, neo-liberalizmin, uygulandığı ülkelerdeki kitlelere -özellikle işçilere- ne yaptığı sorusunun manifesto niteliğinde bir cevabı adeta. neo-liberalizm yığınları altüst etti, onların hayallerini çaldı, kurumları, hakları, sözleşmeleri lağvedip insanları orman kanunlarıyla yaşamaya mecbur etti, psikolojilerini bozdu, emeklilik planlarını, çocuklarının geleceklerini, bir tanecik arabalarını ellerinden aldı. sonuçta dünyanın en büyük ülkelerinden biri olan ingiltere'de dahi sağlıktan, eğitimden, güvenlikten, barınmadan nasibini almamış, bu gidişle hiçbir zaman da alamayacak olan garibanlar ordusu yarattı.

    buna karşın birbirine tutunmaya çalışan bir aile görüyoruz loach'un filminde. bu kimilerine duygu sömürüsü gibi gelebilir ama aksine benim çok hoşuma gitti. çünkü zaten yanlızlaştırılan, her türlü haktan yoksun bireylerin sorunları aşabilmesinin belki de tek yolu dayanışmadan geçiyor.

    neo-liberal ekonomik düzene ayna tutmuş, gerçekçi ama kesinlikle karamsar bir film değil sorry we missed you. loach yaşadığı topluma bir aydın olarak sahip olduğu borcu ödemiş -yıllardır yaptığı filmlerle ödüyor da- ve artık çağımızın vebası haline gelen bu yeni ekonomik ucube düzenin mağdurlarının hayatlarını kameraya almış. saygı duyulası, yürekli bir iş.

    bir nafile not da ülkemiz sinemacılarına, görebildiğim kadarıyla son günlerde 3 tarz film üretiliyor: başta cep herkülü, türk işi dondurma, çiçero tarzı anlatılan hikayenin sadece paravan görevi gördüğü, tek amacı mevcut konjonktürün ekmeğini yemek olan, baştan sona sadece milliyetçiliğin pompalandığı, ne idüğü belirsiz prodüksiyonlar. ardından recep ivedik ve diğerleri diye tarif edebileceğimiz, yine umutsuz, neşesiz, halsiz kitlelere enjekte edilen gişe filmleri ve olmazsa olmazımız taşra veya şehir sıkıntısı yaşayan küçük burjuvanın bunalımı temalı festival filmlerimiz. koca bir ülke krizden beşik gibi sallanıyor, toplum çürümenin eşiğine gelmiş ama ülke sinemasında panayır havası hakim. işçilerin, kaderine terk edilmiş dar gelirlilerin, işsizlerin, umutsuzların, borç batağındakilerin, geleceğe dair hiçbir beklentisi kalmamış gençlerin hiçbiri ama hiçbiri kendisine ülkemiz sinemasında yer bulamıyor.

  • bir metal grubun videosunun altında yazanlar.

    melomanavoraz
    hail from mexico !!!!!

    gotzehammer
    hail from serbia!!!

    j0hnd0e71
    hail from romania !

    guzzistas
    hail from greece!!

    mrmurat
    selamun aleykum from turkey!

  • fenalık geçiren kıza geçmiş olsun ama içindeki diğer 253 yolcuya daha bi geçmiş olsun. hani uçak 7 saat istanbul üzerinde tur atacağına kuzey kutbuna ne biliyim en azından bir svalbard’a falan gidip gelseydi keşke yani empati yapıyorum 7 saat boyunca devasa bi tenekenin içinde sürekli bağcılar, gaziosmanpaşa esenler manzarasına tepeden maruz kalıyorsun..ne zor bi imtihan. uçaktaki yolcuların hepsi ekmeğe falan bastı herhalde kuran yırttılar başka açıklaması yok. geçmiş olsun yine.

  • merhaba,

    yazar ve çaylakların isteği dışında e-mail değişikliği yapıldığı ya da hesaplarından kendi istekleri dışında entry’ler girildiği hakkında sıkça şikayet alıyoruz.

    ekşi sözlük'te şifreleriniz one way hash function (pbkdf2) algoritması ile kriptolanmış olarak saklandığından bizim bilmemiz veya bizim üzerimizden başkaları tarafından ele geçirilmiş olmaları mümkün değildir.

    bu konuda yaptığımız incelemeler sonucunda kullanılan üçüncü parti uygulamalardan en az birinin şifreleri ele geçirdiğini tespit ettik ve bu konu üstünde çalışmalara başladık. bu uygulamalar üzerinden ekşi sözlük’e ulaşan yazarların yoğun risk altında bulunduğunu bilmenizi isteriz.

    üçüncü parti uygulamalar, ekşi sözlük tarafından yayınlanmamış ancak app store ve google play store'a diğer kullanıcılar tarafından eklenmiş, ekşi sözlük’e ulaşmanızı sağlayan uygulamalardır. bu uygulamaların geliştiricileri iyi niyetli olabilecekleri gibi yazar e-mailleri ve şifrelerine erişmek isteyen kişiler de olabilirler.

    eğer üçüncü parti uygulamaları kullanarak sözlük’e ulaşım sağladıysanız ya da e-mail ve şifre bilgilerinizi isteyen başka sitelerle bu bilgileri paylaştıysanız, şifrenizi https://eksisozluk.com/ayarlar/sifre üzerinden sıfırlamanızı ve güvenmediğiniz üçüncü parti uygulamaları kullanmamanızı tavsiye ediyoruz. e-mail ve şifre bilgilerinizi paylaşmadığınız müddetçe bu uygulamaları kullanmanızda herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.

    tüm bu sıkıntıların yaşanmaması için ekleyeceğimiz güzel haberse; ekşi sözlük uygulaması üzerine çalışmalarımız hızla devam ediyor.

    sevgiler

  • 'hastaların battaniyesi eksik, çarşafı yırtık, yastık yok ' bu kısma odaklanmayıp, sadece tek bir cümleye odaklandığınız için bu halde bu ülke.

  • -jokond amcaaa
    -efendim güzelim?
    -hafta sonu bize gelsene
    -gelemem işim var
    -ama lütfen yaaa
    -niyekine?
    -parti vericem arkadaşlara senin de gelmen lazım
    -ne partisiymiş lan bu bacaksız?
    -cacık partisi
    -ahaha şimdiki çocuklar harika
    -gelicen mi gelicen mi?
    -eheh tamam tamam gelirim
    -oleeeyy hıyar da geliyor artık menümüz tamam!
    -lan!

  • bu pazar yaptığım eylem. dünya tatlısı bir sözlük yazarı ile tanıştım. hatta enteresandır birbirimizi neredeyse hiç görmeden tanıdık, tanıştık sıcak bir cay içtik aynı sıcaklıkta bir sohbet ettik.

    bu ilk değil aslında, gerçek hayatta görüşmeye devam ettiğim bir sürü dostum oldu. hatta geçen sene evde kızılca kıyamet kopup ben pılımı pırtımı toplayıp evi terkettiğimde, bu dostlarımdan biri öğrenir öğrenmez "ev bomboş duruyor, anahtar komşuda al, gir istediğin kadar kal" diyen jet hızında bir mesaj çekti taa londra'dan.

    bir başkası avukat dedi istediğin an. bir başkası iş dedi hatta "düşünüyorum, ne yapabilirsin diye 3 gündür, istersen buraya gel" dedi. tabi ki istisnalar vardır ama insanlar her yerde tanışıyorlar her yerde arkadaş, dost, sevgili olabiliyorlar. iyi insanlarla, kötü insanlarla karşılaşma ihtimali her yerde var. bu ihtimal galiba sizin ne aradığınızla da alakalı.

    sonuç olarak şu ana kadar, gerçek hayatta karşılaşıp, dost olduğunu zannetiğim kadar zarar görmedim henüz hiç birinden. demek ki o kadar da kötü bir şey değil.

  • mevlana'nın batıni yönünü tamamlayan can dostu. bir anlamda hocası da diyebiliriz. aralarındaki sevgi-aşk ilişkisini anlatmaya sözcükler yetmez. aşağıdaki anekdot fikir verir sanırım:

    şems birgün kaybolmuş ortadan.
    mevlana "şems" deyu deyu ağlar olmuş.
    birgün uzun yoldan bir adam gelmiş.
    "şemsi gördüm, şems'ten haberlerim var" demiş.
    adam mevlana'nın huzuruna çıkmış
    ve anlatmaya başlamış
    ipe sapa gelmez tutarsız şeylermiş ama anlattıkları.
    mevlana çıkartıp hırkasını vermiş adama
    "anlamadın mı adam yalan konuşuyordu" demiş yanındakiler
    niye hırkasını verdiğini merak ederek.
    "ben" demiş
    "yalan haberine hırkamı verdim"
    "doğru olsaydı anlattıkları canımı verirdim"

    bu durumda lafı kesmek düşüyor bana.

  • ertuğrul kürkçü anlatıyor:

    ben, deniz'in 70'in sonbaharında odtü'ye geldiğinde bana söylediği sözleri hatırlıyorum, onlar oldukça kritik sözlerdi. bazı kararlarımı hep o sözleri aklımda tutarak verdiğimi hatırlıyorum. rastgele bir tartışma içerisinde ama çok ciddi bir tartışma içerisinde deniz, şöyle bir öngörüde bulundu:"bütün türkiye'ye sıkıyönetim gelecek, herkesi cezaevine dolduracaklar. orada herkesin bir koğuşu olacak, her eğilimin bir koğuşu olacak." o zamanki adlara bağlı olarak, "kırmızı aydınlık koğuşu, beyaz aydınlık koğuşu, sendikacılar koğuşu...ziyaretçiler tavuk getirecek, onlar, bu tavukları nasıl paylaşacaklarını tartışacaklar." şimdi hatırlamıyorum kimdi, birisi: "peki ya biz ne yapacağız" diye sordu. deniz, "biz öleceğiz oğlum" dedi, "çünkü biz dövüşeceğiz. ve esas oportünizm nasıl bir şeydir, mücadele nasıl bir şeydir, devrimcilik nasıl bir şeydir onu o zaman herkes görecek."