hesabın var mı? giriş yap

  • 29 yaşındaki oğlunu faciada kaybetmiş, kendisi de madenden emekli bir babanın konuşmasıyla başladı. kurtarma çalışmalarına deniz gezmiş tişörtüyle katılmasına izin verilmeyen bir başkasıyla devam etti.

    kınık'tan canlı yapılan ve izlenmesi gereken yayındır.

    önemli noktalar:

    -"o 283 kişi yalan, oradan ancak 100 kişi sağ çıkar. ben yalnızca bir saat durabildim ve 9 ceset çıkardık. 283 değil 683'tür o."

    -internette dolaşan haberlere bir doğrulama daha: "mesai saati bittikten sonra ölmüş gibi gösteriliyor herkes. tazminattan kaçınmak için işçilerin ölüm saati 16.30 gösterilmiş."

    -"sendika işçinin değil patronun sendikası."

    -"hepsi ölüydü, çıkarırken yüzlerine maske takıp battaniye örttüler ve sağ dediler."

    -"muhalefet istemiyoruz burada diyerek elimize zarf verip bunları atın dediler." (seçimlerden söz ediyor)

    -"çıkmak için 2-2.5 km yol yürümem gerektiğini bildiğim için hiç hareket etmeden beklemeye çalıştım, yanımdaki herkes bayıldı."

    -"ailemden 11 kişiyi kaybettim. 2'si kardeşim."

    kaçıranlar için:

    1.bölüm: http://www.youtube.com/watch?v=aoipzabywem
    2.bölüm: http://www.youtube.com/watch?v=n8icmmg_cje
    3.bölüm: http://www.youtube.com/watch?v=5mncj1gwl6u

  • dikkat! cübbeli, sarıklı ya da çember sakallı değildir.
    kot pantolon ve tişört giyerek aramızda dolaşan yüzbinlerce gericiden biridir.

  • bugün oynanan basketbol felsefesinin antitezi olan shaq'tır.

    hatta şunu da söyleyebilirim birgün tahminim gerçekleşirse ben söylemiştim derim.bugün shaq'in veliahtı denebilecek bir oyuncu ortaya çıkarsa oyun yeniden değişecek.

    bugün gsw ile zirveye ulaşmış basketbol felsefesinin ilk mucidi m.d'antoni'nin 1998-1999 arasında oynattığı d.nuggets idi. (ilk düzgün nba oyunları da o zaman çıkmıştı bilenler bilir. nba live 98,nba live 99) felsefe basit yediğin sayının önemi yok ,yediğinden 1 fazla sayı atmak yeterliydi. 98'de çok yetersiz bir kadroyla ligin ortalama üstü bir hücum takımı ortaya çıkarmıştı ama savunmada ligin en kötü takımı olduğu için takımı sürekli yeniliyordu. rekor sayılar bulup bulduğundan daha fazla sayı yiyen bir takımı vardı ,sonuç vermediği için takımdan gönderilmişti.

    2003-2008 arası suns'ın koçu olup bugün gsw'nin oynadığı oyun tarzına çok benzeyen bir oyun oynattı ama elinde bugünkü gsw gibi oyuncular olmadığı için çok büyük sükse yapan takımları olsa da şampiyonluk kazanamadı.

    gsw ise başka bir koçla bu oyunu kopyalayıp başarılı oldu , m. d'antoni'nin sistemi shaq ve devrinin oyuncularına sökmemişti. gsw bu tarzı tam uygun gelse de 10 sene önce bu tarz suns'ın ilerisine gidemezdi.

    gsw'nin oynadığı oyunun en zayıf yönü pivot pozisyonu. hızlı oyun için her oyuncu bir alt poziyonunda oynuyor.(kısa 5 olayı) guard olabilecek 3 oyuncu , sf olması gereken bir oyuncu pf , pf olabilecek bir oyuncu pivot olarak oynuyor. pota altı zayıf kalsa bile zararı karından daha fazla olduğu için takımlar bunu tercih ediyor. bugün nba'de bunu yapmayan takım nerdeyse kalmadı.

    ya da son iki senede gsw'nin kaybettiği maçlarda en fazla karşılaşılan durum pivot bölgesi zaafiyetleri. son üç sene de toplam 39 kaybettiler bunun yarısından çoğunda karşı takımlar onların pivot zaafını kullandılar.bugün shaq aktif olsaydı normal sezonda onlar gibi dominant bir takım kuramayacak olsalar da muhtemelen her konferans finalinde gsw'i süpüreceklerdi. (shaq, zaza-mcgee gibi oyunculara karşı %60-70 yüzdeyle 50 sayı ortalamasıyla oynar.)

    shaq ve benzerlerinin aktif basketbolu bırakması bugünün pivotlarının yolunu açtı. r.gobert ,h.whiteside savunmasıyla ünlü olan oyuncular .ikisininde benzer hikayeleri var shaq sonrası ortaya çıktılar. r.gobert 27 sıradan , hassan whiteside 33. sıradan seçildi. h.whiteside dünya turu atıp nba'de oynayabildi.ne yıldız olmaları bekleniyordu ne de draftta isimleri anıldı. hatta fiziklerine bakarsanız bir birlerinin kopyası aşırı uzun ve zayıf olmaları yetmiyormuş gibi abartılı kulaca sahipler. ya da bu sene kolej kariyeri olmadığı halde 10. sıradan seçilen t.maker
    fiziksel olarak diğer iki oyuncunun aynısı ve adam 98 kiloymuş.(shaq 150 kiloydu) bu oyuncuların shaq gibi oyuncuları savunma ihtimalleri yok. ya da k. anthony towns adam pota altı oyuncusundan çok sf gibi oynuyor.bugün bu oyun kabul görüyor ama dominant tek bir pivot tekrar ortaya çıkarsa bugünün pivotları nba'den silinir eskisi gibi güçlü, post oyunu yapan pivotlara geri dönülür.

    -konu dışı-

    zamanında güç önemli iken pozisyonuna göre açık ara en güçlü olan oyuncu olan l.james , gücün önemini kaybetmesinden sonra 10 kilo verip hızlanması ayrıca tebriği hakkediyor.

    -konu dışı

  • yog+o+slavya 'daki "jug" slavca güney demek olduğundan, "jugoslavia" güney slavları olarak anlam kazanir.
    kuzeydeki rusya ve diğer ulkedekiler aksine, bunlar güney avrupa (!) da yerleşmişlerdir.
    sırbistan, slovenya, hırvatistan, bosna hersek, karadag, kosova, makedonya isimleri ile birlikte hala yerlerinde durmaktadirlar.
    sadece isimleri degismis, ilgili halki daha cok temsil eden spesifik hale gelmistir.

    cevap: birşey olmamıştır.

    edit : imla + anlatim zenginligi.

  • bu bölümde (82) ismail abi hiç zorlanmadan iş buldu. üstelik de işinin hiç bir vasfı yok. diğer işçileri korkutmak için. o yüzden ismail abi ve genleri de yoktu. çünkü ismail abi'nin geçmişinde boş adam yok.

  • cok afedersiniz ama kendinize fitil tatbik ettiginiz an.

    lutfen yanlis anlamayin dostlarim, aha gotume fitil sokuyorum ibne oldum falan gibi bir sey dedigimi sanmayin; zira tip alaninda ayip olmaz. hayir dostlarim hayir, bu basur nerden gelip beni buldu da demiyorum. dogarken garanti belgesiyle dogmuyoruz ki, elbet hastaliklar olacak. benim sorunum fazla empati kurmak. ayiptir soylemesi gofret yerken etiketini, tuvaletteyken deterjan kutularini okurum. bu huyumun da hangi gofret e 323 maddesi iceriyor, hangi kirlilik seviyesindeki camasira kac olcek deterjan konur gibi konulara hakim olmak disinda bir getirisini gormedim ama huy dedigin birakilmiyor. neyse, demin bahsettigim fitil tatbiki aninda da ilacin kutusunu okuyordum ve boylece fitilin yuzde 3 oraninda kopek baligi karacigeri yagi icerdigi bilgisine haiz oldum. simdi dostlarim kendinizi kopekbaliginin yerine koyun. o kadar muthis bir dizayniniz var ki 30 milyon yildir evrim gecirmenize gerek bile kalmamis, sozlukte insanlar adiniza basliklar acip dogru bilinenler yanilgilar diye birbirini yiyiyor, besin piramidinin tepesindesiniz ve okyanuslarin hakimisiniz. bu arada anti parantez dunyanin yuzolcumunun %70'inin suyla kapli oldugunuda belirtmek istiyorum, yani bir nevi dunyanin kralisiniz. ve sonunuz yaginizin cikarilip maymundan evrilmis bir lavugun gotune girmek oluyor. insanlar size basur devasi gozuyle bakiyor. olacak sey mi bu? adaletin bu mu dunya?

  • sözlükten bazı arkadaşlarım bilirler, iki tane kızım var, büyüğü sudeniz işte, 7 yaşında.
    evden çıkacağı zaman ne giyeceğine karar vermek için bir on, on beş dakika düşünür. gelir sorar, baba bu oldu mu falan diye. yedi yaşında bir kız çocuğu güzel görünmek istiyor. kimseye kuyruk sallama derdi yok. sevgilisi yok. fingirdeşmeye değil cimnastiğe, yüzmeye falan gidiyor.

    şimdi kızım büyüyor, büyüyecek daha. sürekli büyüyor, kaygılanıyorum. ergenliğinden itibaren maruz kalacağı şerefsizlikleri düşündükçe elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemiyorum. biliyorum, öngörebiliyorum tacizin hangi boyutlarıyla karşılaşma ihtimali olduğunu.

    özgecan' da yedi yaşındaydı bir zaman. çantasında biber gazı taşıyacak kadar tanımıştı içinde yaşadığı ahlakı yüksek, bununla övünen toplumu. olmadı. olamadı. yaşayamadı daha fazla.

    sizler, kadınların gönlü olmasa süslenmez diyenler, sizler dişi köpek kuyruk sallamazsa diyenler, sizler evinde otursaydı ne işi var üniversitede diyenler; hepiniz katilsiniz. hepinizin elinde özgecan'ın kanı var.
    bunu bilin de, yine ne diiyorsanız demeye devam edin.

    benden uzak durun, ailemden uzak durun, sevdiklerimden ve onların ailelerinden.
    inandığınız her neyse belanızı versin. o allah değil bence. sahiden inandığınız bir şey varsa tabii.

  • londra birçok konuda açık ara önde gider. 6 ay kadar kaldım. yağmurlu olabilir, güneş az olabilir ama şehir süper. her şey var.
    paris'e iş gereği 3 defa gittim. büyük ümitlerle gitmiştim taa ki eyfel kulesinin dibine gelip bu ne yaa demir yığını ve sonuç hayal kırıklığı. ara sokaklara girince zenci mahalleleri ve sefalet kaynıyor.
    roma hoş romantik bir şehir. londra'dan sonra 2. olur. buram buram tarih kokuyor ve damak tadı bize yakın. aşk şehri roma,
    barcelona yaşanacak yer değil. aç adamlar ayrıca hırsızlık teşebbüsüne dahi rastladım, ucuz kurtulduk. çok da kalabalık. bir daha da gitmem.

  • parası olanın ülkenin içinden geçeciğinin kanıtı. adem büyük kim ya? olum nasıl bu hale geldik. fakir olmama rağmen bu örneklerden etkilenip acaba bende şuradan sıyrılsam mı diyorum bazen. sonra utanıyorum, sıkılıyorum ve yoluma devam ediyorum. yüzsüzler gibi hahshshs diye gülemiyorum.

  • zamanında, "kullanıcı dostu* tasarım" nedir, verimlilik nedir bilmeyen bir adam tarafından tasarlanmış, daha sonra da değiştirmek kimsenin aklına gelmemiş ya da gelmiş de kimsenin işine gelmemiş tasarımlara verilen -en azından benim az önce verdiğim- addır bu. örnek vermek gerekirse:

    makarna poşeti: yahu kardeşim yırtarak açmaya çalışırsın açılmaz. sinir olursun, zorlarsın. birden yarıya kadar yırtılır poşet; her yer makarna olur. bir kısmını zorla tencereye dökersin, kalanıyla ve yırtık bir torbayla baş başa kalırsın. atsan atılmaz satsan satılmaz.

    selobant: bir gün biri çıkar da çocukluğunun "en zor dönemi neydi" diye sorarsa, selobandın ucunu bulmaya çalıştığım o elim anlar gelir ilk olarak aklıma. bazı tasarımcı denyolar işi o kadar abartmıştır ki ucunu bulsan bile bandı ordan sökemezsin. bazen de tam ucunu buldum derken tutup çektiğinde bant tam ortadan enlemesine yaryılır ve yarı kalınlıkta bir bant çıkar. şimdi bir değil birçok kayıp uç vardır elinde. her şey daha karmaşıktır.

    mayonez kavanozu: dünyanın stresli işi, dibinde azıcık kalmış bir mayonez kavanozundan çay kaşığıyla, eline mayonez bulaştırmadan kalan mayonezi sıyırmaya çalışmak değil de nedir?

    ortalı defter: ilk sayfalara yazmaya başlamakla eş zamanlı başlar kabus. eğer defter tek ortalı ve kalınca bir defterse satırın sonuna gelince elinizdeki kalem pıt diye giriverir altı boş kağıda. girmese de yazı bozulur eğri büğrü olur. ortalara ulaştıkça her iki taraftaki sayfalar bombelenir. gün ortasındaki kabustur. off.

    meyve suyu kutusu: yeni çıkan ve güya modern tasarımlı olan bu kutuların kapakları çevirerek açılır ve hatta açılırken içindeki koruma bandını da açar. buraya kadar her şey güzeldir. ama eğer bardağa koymaya kalkarsanız güzel başlayan maceranız hiç de hoş olmayan bir şekilde devam eder. bu kutulardan ilk bardağı yere dökmeden doldurabilene tetrapak tarafından fenerbahçeli rambo'nun çaldığı avrasya maratonu kupasının verileceği efsanesi dolaşır market rafları arasında. kutuların üzerinde "açmadan önce çalkalayınız" yazması ama içinde hava olmayan kutuyu çalkalamaya kalkınca oluşan sessizlik dünyanın en hüzünlü sessizliğidir. kutunun dibinde kalan ve asla sahip olamayacağınız o bir yudum meyve suyu da ayrılıkların en acısını yaşatır insana*.