hesabın var mı? giriş yap

  • artık bıçağın kemiğe dayanması ile yavaş yavaş oluşan durum. trendyol çalışanlarının grev ile haklarını alması herkese örnek oldu. şuanda her yerde ciddi direnişler var.

    hepsijet,
    scotty,
    digitürk
    farplas,
    yemeksepeti,
    yurtiçi kargo
    migros depo

    bunlar benim gördüklerim. umarım sayıları daha fazla artacak ve hakkımızı almayı öğreneceğiz.
    editler:
    ferplas değil farplas... uyarı için teşekkürler @tabudeviren, @yazacak nick kalmamis bu bile, @obotcha, @corona varken disarda gezen akpli dayi

    @kopekyildizi, @tacanka, @nothankyou, @rgt attığı mesajlara göre sıralı tam liste.

    cinemaximum
    trendyol,
    ferplas,
    yemeksepeti,
    yurtiçi kargo,
    çimsataş,
    oppo,
    bbc,
    ttb,
    türk metal,
    kayı inşaat işçileri,
    uğur tekstil,
    özak tekstil,
    mitsuba,
    carrefour,
    a101,
    şok,
    alpin çorap,
    polibak,
    hepsijet,
    scotty,
    beks çorap,
    kızılay maden suyu,
    banabi,
    divriği maden,
    uzel,
    tüvtürk,
    lila kağıt
    çınartaş,
    şişli belediyesi
    iga,
    istanbul finans merkezi,
    bakırköy belediyesi,
    emekliler
    flomak,
    sinbo,
    akkuyu nükleer santrali,
    aras kargo,
    sürat kargo,
    aksa jenaratör,
    şimşek çorap,
    erdal çorap
    digitürk..

    @amsterdamblue attığı mesaja göre "migros çalışanları, trendyol çalışanlarından çok daha önce başladı. pandemi sürecinin taa en başlarında, pozitif çıkan pendik depo çalışanlarının zorla çalıştırılmasıyla başlamışlardı."

    @sataram koyu ha mesajına göre "mersin enerjisa önünde"

    @nothankyou mesajına göre "inema müdürleri yardımcıları 3500 ile 3700 arası bir maaş alıyor. haliyle asgari ücretin altında kaldılar. fakat korede mali yılları mart ayında başladığından maaş artışları martta yapılacak. ve şu an yeni başlamış bir gişe personeli ile 5 yıllık müdüre asgari ücret yatırıldı. müdürlere vs hiçbir bilgilendirme yapılmadan.

    sodexoları ise 25tl devam etti. zam yapılmadı.
    dün akşam saatlerin birkaç sinema müdürü koreyi de dahil ederek tepki emaili yazdı, diğer sinemalar da aynı şeyi yaptılar. fakat yönetim ne yaptı? sinemaların email erişimlerini kapattı. son edindiğim bilgilere göre ise,
    martı bekleyin, düzeltme yapılacak denmiş. beğenmeyen gider minvalinde konuşulmuş. tabi kıdem tazminatını alamadıkları için gidemiyorlar."

    @baklanisine adlı kullanıcıdan cinemaximum ile ilgili mesaj var...
    "cinemaximum calısanları, verdikleri tepkiler olumlu geri bildirim almış. acil bir iyileştirme sürecine gireceklerini güzel bi zam beklediklerini duyurmus şirket. yemek kartı zamları da bugun itibariyle yatmıs. zam yapılmayan ayların farklarını alacaklarını da net bi şekilde belirtmisler"

  • bir onbaşının liderliğini görmek.

    adana yüreğir ile karataş arasında yolun herhalde tam ortasında doğankent diye niye var olduğunu sakinlerine sorsak mantıklı bir cevap alamayacağınız bir belde bulunur. 90'lı yılların başında doğankent jandarma karakolu da yolun karataş'a bakan yüzünde tarlalara sırtını dayamış, beyaza boyanmış alçak tuğla duvarlı ve iki üç göz odadan ibaret bir yapıydı. tam bir köy karakolu gibiydi. 20-30 er erbaş ve bir kıdemli bçvş komutanlığında dört astsb ile tesis edilmişti. o bölge çukurovanın tam da coğrafi merkezine denk geldiğinden karakolun etrafı da göz alabildiğine dümdüz bir araziydi. etrafta dağlar ormanlar gibi düşman unsurun saldırı yapmasını kolaylaştıracak bir şey olmayınca oradan da klasik askeri anlayışa göre bir olay beklemiyorsunuz. empati de kurunca lan kim doğankent karakoluna ne yapsın diyorsunuz.

    ama yaptılar. malesef.

    yanılmıyorsam 1993 yılında bir yaz gecesi, geceyarısına yakın ve geçkin saatlerde karakol bir anda çapraz ateşe alınıyor. etrafta doğal bir yükseltiyi bırak yüksek bir bina bile olmadığı için ağır silah kurmadan 10 veya daha az sayıda terörist doğu batı istikametinde ellerindeki yalnız kaleşnikoflar ve el bombaları olduğu halde saldırıya geçiyor. gecenin sükuneti sürerken birdenbire çapraz ateşe başlıyorlar. karakolda o güne kadar doğru düzgün silah ateşlemiş tek bir asker bile yok. zaten doğankentteki bütün olay tarlalarda esrar var mı diye bak - yol kes idari arama yap - "kocam beni çok dövüyor söyleyin az dövsün" diye karakol ziyaret eden hanımlardan ifade al ekseninde gerçekleştiği için bu birdenbire gelen silahlı saldırı karakolu paniğe sevkediyor.

    karakolda bir adet mg3 var onun dışında alay komutanının da deyişiyle içerde "bi bok yok". cendermeler can havliyle mg3ü iki şeridiyle beraber çatıya kuşların yuva yaptığı mevziye çıkarmaya çalışıyorlar. silahını kapan dışarı kendini atıp duvar dibine mevzi almaya çalışıyor. herkes don atlet, duvarlara kolonlara camlara habire mermi isabet ediyor ve ilk bir iki dakikada karakol buna hiçbir karşılık veremiyor.

    çapraz ateşe girmek tüm pusu senaryoları arasında kendinizi en bulmak istemeyeceğiniz, yaşama şansınızın karşılık verme / düşmandaki ağır silah sayısı / ne kadar yakın oldukları / hava şartları gece karanlığı gibi bir çok değişkene bağlı olarak en hızlı azaldığı durumdur. çapraz ateşi kırmanın tek yolu da gökten ejderhalarınız yardıma gelmiyorsa üstün ateş gücüdür. pusuya girenler pusu atanlara bunaltıcı bir volümde mermi yağdırmayı başarırlarsa kafayı kaldırıp durum değerlendirmesi yapabilir, insiyatifi ele alabilir, oradan çıkmak için manevraya girişebilir. yapamazsanız oraya yapışır kalırsınız. burnunuzu bile çıkaramazsınız. bu zayıflığı da düşmanlarınız farkederse yaklaştıkça yaklaşırlar ve birden el bombası menziline girersiniz. sonrası felaket.

    doğankent karakol komutanı astsb bçvş karakolda yattığı ve o sırada orada bulunduğu halde odasının delik deşik olması yüzünden can derdine düşüyor. silahı elde yatağının yanına çöküyor ve orada kalakalıyor. karakolu kendi haline bırakıyor. diğer astsubaylar da izinli. erleri yönlendirecek kimse yok ortalarda. böylece karakolda tam bir cehennem senaryosu hüküm sürüyor. ve teröristler bunu da çok geçmeden farkediyor. ateşi yoğunlaştırıp yaklaşmaya başlıyorlar, silah sesleri gitgide yakına geliyor.

    bu sırada en olması beklenmeyen şey vukua geliyor ve erbaş arasında bir çocuk öne çıkıyor, beyaz atleti şortu ile diğerlerinden ayıramayacağınız elinde g3'ü ile duran bir uzun dönem asker. ateş sürerken kaos esnasında kafasını parapetin üzerinden kaldırıp kendince durum değerlendirmesi yapıyor. bir onbaşı bu. 20 yaşında. kafasının üzerinde vızıldayan mermilerden bir gram çekinmiyor. atış ve yaklaşma noktalarına üstünkörü bir bakıp başlıyor emirler yağdırmaya. -"hüseyin sen şu duvara koş", -"selim sen şu noktayı tara", -"kadir sen her otuz saniyede bir aydınlatma mayını at önümüzü görelim", -"mg3 sen şu alanı tara, sırtımızı temin et" diye bağırarak duvarın ardında ayağa kalkıp bizzat kontrollü bir atışa başlıyor. bunu gören erler korkularından silkiniyorlar. o ana kadar ne yapacaklarını bilemeden titreyen er-erbaşlar birden arkadaşlarından gelen kendinden çok emin ve otoriter bir edayla verilen bu emirleri hiç sorgulamadan hemen harfiyen uygulamaya başlıyor ve hayatında 3 mermiden fazlasını atmamış olan başlarında komutanları olmayan bu çocuklar bir anda inanılmaz bir savunma duvarı oluşturuyorlar. kendi başlarına... askerliğin pratiğine dair fikirleri olmayan askerler korkunç bir ateş volümü yakalıyorlar. onbaşı o kadar doğal bir liderlik sergiliyor ki çatışma on oniki dakikayı geçince atış yoğunluğunun azalmaması için koruma ateşi desteğinde malzemeliğe iki arkadaşını gönderip mermi ikmali falan da yaptırıyor. ateş altında kendine komando binbaşı diyenlere taş çıkartırcasına karar veriyor, uyguluyor, sevk ediyor. savaş alanını domine ediyor herif. teröristler de bakıyorlar ki işin rengi değişmeye başlıyor, komando unsurlarının karakolda olduğunu falan düşünüp, aynı zamanda mermileri de azaldığı için çatışarak çekilip kaçıyorlar. sakızlı hacıali istikametinden tarsus tarafına doğru fıyıyorlar. daha bildik bir tabirle "gece karanlığından faydalanarak" gidiyorlar. ama öğlen güneşi altında kaçsalar da kovalayacak kimse yok zaten.

    sonra ertesi gün oluyor.

    raporda doğankent bütün gece çatışmış ölü yaralı yok diyorlar. başçavuş silah sesleri kesilince odasından çıkıp telsizle yardım istemiş. yardım gelince de erlerin ifadeleri doğrultusunda hemen göz altına alınıyor. bilahare bir buçuk yıl kadar süren bir mahkeme süresince "korktum" diye kendini savunuyor. askeri hakim heyeti de korkmanın insani bir duygu olduğu yönünde emsal bir karar alıyor. bçvş ceza almıyor ama meslekten de ilişiğini kesiyorlar.

    il j. alay komutanı karakoldaki kurşun deliklerine bakıyor. yaklaşık 1000-1200 mermi isabeti var. karakolun her yeri isviçre peyniri gibi olmuş. 45 dakika bir saat boyunca erlerin neler yaptıklarını dinliyor. tüm erler tek bir onbaşıyı işaret ediyorlar. bizi o sevk ve idare etti komutanım diyorlar.

    jandarma albay onbaşıyı karşısına alıyor. hikayeyi bir de ondan dinliyor. zira o onbaşı olmasaydı bir ihtimal o gün gazeteler 30 şehit haberi yazacaklardı. şans. albay da biliyor ki o gün herkes şansa kurtuldu karakolda. ve oraya zorunlu askerlikle getirilmiş, aslında o işi kariyeri olarak yapmayan, yapmak istemeyen bir güruh içinde tam da ihtiyaç anında bir doğal lider çıkması ne büyük bir şans.

    - nerelisin sen onbaşı?
    - izmirliyim komutanım.
    - ne iş yapıyorsun?
    - kunduracı kalfasıyım komutanım.
    - karakolu bütün gece savunmuşsunuz evladım, bizzat sevk ve idare etmişsin. hiç korkmadın mı?
    - korktum komutanım.
    - ee? nasıl başladın ya emir vermeye?
    - kendimi sorumlu hissettim komutanım. en rütbeli bendim.

    onbaşı teröristlerin nerelerden geldiklerini, ne tip silahları olduğunu, malzemeliğin kapısını nasıl kırmak zorunda kaldıklarını anlatır. o anlattıkça zabitan heyeti dinler. adana'nın ne kadar rütbelisi varsa bu kunduracı onbaşının sözünü kesmez. karşısında da oturmazlar. lider yetiştirilenlerin lider doğana bir yerde saygılı olması da böyle insanın içine çok işleyen bir manzaradır. sanki bütün o üniformaların, maskelerin ardında askerliğin daha antik koduna şahit olmak gibidir bu. nihayetinde askerlik kahramanlık mesleğidir. arada gerçek kahraman da görürsünüz. bu onbaşı gibi.

    bilahare doğankent karakolu hemen tadilata girer, dört makineli tüfek bir zırhlı araç ile takviye edilir. astsb yerine bir de üsteğmen atanır ve kahraman onbaşı önünde kalan 90 günlük askerliğini yapmaz. hemen o gün terhise hak kazanır. kendisine verildiğini çok nadir gördüğüm kırmızı tezkere yazılır ve bunu 6. kolordu komutanı korgeneral bizzat eliyle takdirnamesiyle beraber imzalar.

    bu onbaşıların çoğunlukta olduğu bir ordu yaratmak yerine onları kırmızı tezkerelerle eve erken gönderip yola katırlarla devam etmek de sanırsam bize has bir ironidir.

  • şampiyonlar ligi'nde güçlü ekiplerin türk takımları karşısına yedek ağırlıklı kadroyla çıktığında akla gelmeyen kural. iki yüzlülük bunu gerektirir çünkü.

  • dünyanın en büyük bankaları çinli diye çin süper güçmüş. yalnız bunu yazan arkadaş bir ayrıntıyı unutmuş, bu bankaların tamamı para basıp yol inşaatlarına filan kredi veren, devletin bir cebinden alıp öbür cebine para koyan devlet bankaları ve nüfusu 1,5 milyara yakın bir ülkede tekel olup para basan devlet bankalarının büyük olmaması zaten sürpriz olurdu. çin ekonomik büyümesini canlı ve olduğundan büyük göstermek için para basıp o parayla da içinde bir kişinin bile yaşamadığı ama onlarca gökdelenden oluşan hayalet şehirler kuran ve sonra o parayı bankalarında "asset" (malvarlığı) olarak gösteren şişirme ekonomiye ve sürekli manipüle edilen bir para birimine sahip bir ülke.

    http://www.cnn.com/…ina-ordos-ghost-town/index.html

    https://internationalbanker.com/…-problem-bad-debt/

    adamlar 10 bin kişinin yaşadığı ve spor takımı bile olmayan şehirde 70 bin kişilik stadyum yapmışlar çünkü kağıt üzerinde ekonomik büyüme göstermek için sürekli bir şeyler inşa etmek gerekiyor.

    https://www.youtube.com/watch?v=pbdes_mxmnm

    nüfus tabi ki önemli ama nüfusun belli bir seviyede olması lazım. nüfusla tek başına süper güç olunuyorsa türkiye avrupa'nın en güçlü ikinci ülkesi olmalı, hindistan da dünya'nın en güçlü üçüncü ülkesi olmalı. nüfus tabi ki üretim olduğu kadar tüketim demektir ama tüketim yapmak için para lazım. çin'in nüfusunun %95'i fakir olduktan sonra ne kadar tüketim yapabilir ki? çin'in 10'da biri nüfusa sahip olan japonya bile çin'den daha büyük bir pazara sahip çünkü halkı para harcayabiliyor. "nüfus demek tüketim potansiyeli demek" diyorsun ya, bunun çin'de geçerli olması için ortalama halkının 10 kat filan zenginleşmesi lazım.

    hyundai'nin çin'e bir sürü borcu var denmiş. çin ekonomisinde de tüm ekonomiyi yerlebir etme potansiyeline sahip kayıtdışı ve görünmez borç var. o ne olacak? çin'de bankada kayıtlı olan borcun 10 katının kayıtdışı olduğu ve hayalet kentlerdeki boş binalara bağlı olduğu biliniyor. bugun dünyada borçsuz ekonomi mi var?

    http://www.reuters.com/…port/china-collateral-fake/

    http://money.cnn.com/…china-debt-economy/index.html

    https://www.nytimes.com/…es-china-economy-debt.html

  • tüikin yaptığı araştırma sonucu 2013 yılının en mutlu ili sinop'muş, haber ,,

    dünden beri haritada sinop'a bakıyorum neden neden diye... bugün keşfettim ve gizli resmi gördüm, ukrayna'ya en yakın il lan burası, ayrıca yıllardı feribot seferleri yapılıyormuş, mayısta da katamaran seferleri başlıyormuş,, haber

    evet sinop bilinmezliği çözüldü, artık en mutsuz il seçilen bingöl denklemini de başkası bulsun..

  • öyle böyle bir ayar değildir...kendisi de beğendiğim bir gazeteci olmasa da fena saydırmış :

    "hürriyet'in bir grup yazarı ve yöneticisinin "yerli otomobilin prototipi"ni görmelerini ama yazmamalarını eleştirmiştim ya...
    kendini grubun lideri zanneden hanımefendiden yanıt geldi.
    hayli uzun bir yanıt.
    ve en az yayınladıkları ilk haber kadar komik, eğlenceli bir yanıt.
    mesela hanımefendi şöyle başlamış.
    “hürriyet türkiye’nin en büyük haber platformu”
    bu cümle bizler için komedinin doruğu...
    hürriyet için ise trajedinin...
    evet bir zamanlar hürriyet, türkiye’nin en büyük haber platformu idi.
    ama bunun üzerinden epey bir zaman geçti.
    çok uzun bir zaman.
    o zamanlar hürriyet’in ankara temsilciliğine mesela, en iyi haber yapanları getirirlerdi, en iyi yalakalık yapanları değil.
    bugün artık hürriyet, türkiye’nin haber platformu değil, olsa olsa türkiye’nin mizah platformu.
    yapmadığı, yapamadığı haberciliği ile mizah konusu olan bir platform.
    tabi ki, bu sizin kabahatiniz değil hanımefendi.
    elbette hürriyet siz orada olduğunuz için bu hale düşmedi.
    ama hürriyet bu hale düştüğü için siz oradasınız."
    edit: yazının tamamı

  • 70 şirketten oluşan, doğrudan 80.000 kişiye dolaylı milyonlarca kişiye istihdam sağlayan ve aralıksız yatırım yapan holdingin ettiği kardır. eğer kar açıklamazsa zaten ortada bir sorun var demektir, parayı iç ediyorlar, vergi kaçırıyorlar demektir. asgari ücretin altında kar ettiğini beyan eden holdingler var bu ülkede.