hesabın var mı? giriş yap

  • eski çalıştığım işyerinde bir arkadaşımız vardı. boylu, poslu, yakışıklı manken gibi bir çocuktu. evli biriydi. boğaz köprüsü geçit girişlerinde, arabasından indiği esnada arkadan hızla gelen arabanın çarpması sonucu büyük bir kaza geçirmişti. kırılmadık kemiği, beyin travması, sol kısımda kısmi felç gelmişti çocuğa. tv'de haberlere de çıkmıştı. bu arkadaşın karısı, hastanede bilinci yerindeyken “bundan artık bir şey olmaz” deyip çekip gitmiş hastaneden. arkadaşın o an bilinci yerindeymiş, duymuş bunları. hızlıca boşandılar. sonrasında çocuk aylarca sürecek tedaviler gördü. parası yetmedi, babaları yazlık vs ne varsa sattı. şimdi başka birisiyle evli. çocukları oldu; uluslararası bir firmada üst düzey yöneticilik yapıyor şu an. böyle bir anekdot içindeki kişidir.

    *edit: debe'ye girmiş entry, öncelikle adettendir; kimsesiz çocuklarımıza bağış yapmaya davet ediyorum. bakanlığın ilgili linki: çocuk esirgeme kurumu hakkında

    *edit 2: terk eden kişinin ne yaptığı soruluyor sıklıkla; kadını sormadım. sildi gitti hayatından. biz de acı anısı tazelenmesin diye sormadık..

  • earl rögnvaldr kali'nin lausavísur adlı eserinde ve diğer birçok iskandinav kaynağında tafl adlı kadim bir masa oyunundan söz edilmektedir. işte söz edilen bu oyun çoğu kaynakta talf olarak geçse de günümüzde hnefatafl olarak isimlendirilmiştir ya da talf oyunlarının bir çeşidi olarak bilinmektedir. isveçli botanikçi carl von linné 1732'de isveç'in kvikkjokk kentinde bu oyunun oynandığını keşfetmiş ve ilk kez kayıt altına alınmıştır. hatta ilk kuralları da bazı eklemeler yaparak kendisi kaleme almıştır. oyunun kelime anlamına baktığımızda; hnefi yumruk anlamına gelen ve tafl ise tahta anlamı taşımakta olan kelimelerinin bir bileşiminden oluşmaktadır.

    muhtemelen çok önceleri oyuna harp alanı, kavga alanı ya da kapan gibi anlamlar yüklendiğini düşünmekteyim. fakat kesin olmamakla birilikte başka kaynaklarda kralların oyunu, kralın masası veya kral sofrası olarak da isimlendirilmektedir.

    tabii o vakitlerde bu tarz oyunlar pek fazla eğlence için oynanmıyordu, daha çok bir savaş komutanının ya da bir kralın kendini savaş alanında kendini tanıması ve kendi stratejisini kurması yönündeydi. bu şekilde kişi hem savaş taktik becerilerini geliştirmekteydi hem de düşmanlarını daha iyi kavrama konusunda bir ders mahiyeti taşımaktaydı.

    --- spoiler ---

    hatta uppsala üniversitesi’nden viking uzmanı dr. charlotte hedenstierna-jonson bir konferansta “insanlar oyunların eğlence amaçlı olduğunu sanıyor ama öyle değil. stratejik ve taktik savaşı uygulamanın bir yoluydu . dövüş yaşamı ile oyun arasında çok önemli bir bağlantı var.” demiştir.
    --- spoiler ---

    arkeolojik kanıtlara göre bir çok viking mezarında oyunun izleri görülmüştür. bu da bize oyunun daha çok askeri alanda kullanıldığı tezini desteklemektedir.

    tekrardan oyuna döndüğümüzde, oyunun satrançtan daha önceleri popüler olduğunu görmekteyiz. çoğunlukla kral masası 13*13 karelik bir tahtada oynanırken 9*9 ve 11*11 olmak üzere iki tahta üzerinde de oynandığını görmekteyiz.

    oyunun amacı; savunma yapan tarafın yani tahtanın merkezinde bulunan birliğin göbeğindeki şahın, tahtanın köşelerinde bulunan burçlara gitmesi ya da kenar karelere ulaşması gerekmektedir. bundan dolayı saldıran taraf önce bu bölgeler bloklama yapmayı amaçlar.

    oyunun prensibine göre tüm tafl taşları satrançta ki kale gibi sadece bir sıra (sol-sağ) veya bir sütun (yukarı-aşağı) boyunca istdiği kare boyunca hareket eder. fakat bu karelerin boş olması gerekmektedir. çapraz yönde hareket etmek veya başka bir taşın üzerinden atlamak yasaktır yani her hareket boş bir karede bitmelidir. ilk hamle her zaman saldırıda bulunan taraf yapılır. saldırı yapan taraf oyunu kazanmak için karşı tarafı zugzwang'a sürüklemek zorundadır. yani her turda taraflar bir hamle yapmak zorundadır.

    belkide dünya satranç şampiyonu olan magnus carlsen'in sırrı bu oyundur. ha bu arada şu an oyun hala oynanmaktadır ve bir federasyonu bulunmaktadır.

    kaynak ve ileri okumalar için :1234

  • bu oyle guzel oyle mukemmel bir kitaptir ki bunun filmini yapsan her daim tutar, siirini yazsan herkes okur, tiyatro oyunu yapsan salonlar dolar tasar, kebabini yapsan herkes afiyetle yer, tursusunu kursan her kokoreccide onune getirirler, yani demem o ki bu kitap oyle guzel yazilmistir ki bu hikaye oyle guzel anlatilmistir ki ne sekilde sunarsan sun mutlaka begenilir. kitabin ingilizce olan ve kolaylastirilmamis surumu de bin kusur sayfadir. penguen yayinlarindan bulunabilir. amazon.com da da var. haftasina da geliyor.

  • aslında sevgilisi olmasını istemesine rağmen, hiçbir girişimi olmayan, hoşlandığı karşı cinsler olsa da hep bunu bir şekilde hasır altı eden, elini uzatmayan, konuşmayan, girişimde bulunmayan kişidir.

  • ulan tüm argümanınız herifin menemene melemen demesi üzerine mi? yok mu başka yorumunuz? melemen yazdığı için haketmiş güya.
    tanım: anormal fiyatları menemen yerine melemen yazılmasıyla alakalandıran yüksek zeka (!) kişileri görmemizi sağlayan başlık.

    edit: başlığı hortlatan arkadaş ilkin "melemen" yazmıştı, menemen olarak düzeltmiş.

  • "açıklamaya göre, türkiye'nin alacağı kredi 5 yılı geri ödemesiz dönem olmak üzere 10.5 yıllık vadeye sahip."

    detayına hayran kaldım. şimdi tam bir "vatan haini" olsam düşünürdüm ki "nasılsa 5 yıl sonra biz iktidarda olmayız. bu parayı neden ye..."

    öhöhöm. neyse, selam ve dua ile.

  • haberi okumadan önce anneye saçını taraması için tarak hediye etmek istemiştim ama annenin açıklamalarını okuyunca;

    "ne derdin var rezil, terbiyesiz. ne derdin var hayvan. en iyi okullarda okuyorsun. en iyi şeyleri yiyor içiyorsun hayvan. 40 yıllık devlet memuruyum rezil ettin bizi. "

    fikrim değişti.

    kadın muslukları açıp bütün imkanları sağlamış. kız ilgi beklemiş anne de, kızına en iyi şeyleri sunmakla ergen kızının mutlu olacağını düşünmüş.

    anneye 8 de 4, kıza da atlarken, denize atlar gibi burnunu eliyle tıkadigi için 8 de 1 kusur veriyorum.

    8 de 3 kusur ise buraya yazdığım için bana.

  • -ne oldu, ne düşünüyorsun?

    -bi şey düşünmüyom

    -nasıl lan illa bi şey düşünüyosundur

    -ya ilkan birisine ne düşünüyosun diye sormak çok saçma yaa.. ayrıca nezaketsiz de bir şey abi. kusura bakma ama bence öyle yani

    -alla alla niye abi?

    -abi birincisi bu çok kişisel bir şey, ikincisi bunu anlatması çok zor, üçüncüsü hiç bir zaman insanın kafasında böyle yekpare kristal top gibi parlayan tek bir düşünce olmuyo. yani sen şimdi sorup da bok edene kadar benim aklımın bir köşesinde aint no sunshine when shes gone şarkısı çalıyodu birazcık bu akşam ne yiyeceğiz acaba sandwich mi yiyeceğiz, makarna mı yapsak? sulu yemek yemiyoruz yememiz lazım düşünceleri.. onun haricinde benim eski ev sahibimi biliyosun.. o ev sahibiyle kafamda hayali bir tartışma yaşıyodum yani hatta kazanmak da üzereydim o tartışmayı. o yüzden ne düşünüyosun diye sorduğun zaman bu çok saçma oluyor ve içinden çıkılamaz bir hal alıyor. bildiğin vakit kaybı oluyor. bilmiyorum ki ne düşünüyorum. ne düşünüyosun diye düşünüyorum ne düşündüğümü düşünüyor oluyorum o sırada işin içinden çıkamıyoruz sonra

    şahane olmuş lan bu.

  • geçen hafta ziyaret ettiğim şehir. fena da gezmedim hani. bir ankara'lı olarak notlarım:

    -şehir uygar beyler, yapacak bir şey yok. ankara'nın yiğidolarını aratmayacak insanların yoğunlaştığı semtler olsa da, şehirde genel olarak bayan arkadaşlarımız rahatlıkla istedikleri gibi gezebiliyorlar.
    ankara'da benim bile şortla rahat gezemediğim semtler varken, burada 3 parmaklık şortla gezen hanımefendiler vardı. gene semtten semte değişir tabi ama, hoşuma gitti bu kendi işine bakmacılık.

    -dediğim gibi laf atma, bıyık burma, apaçilik falan pek görmedim. en apaçi ben olabilirim.

    -istanbul'un vapur keyfini daha kompakt olarak, istanbul gibi leş olmayan bir şehirde yaşama imkanı sunmakta. vapur yolculuğu da çok uzun değil zaten, tam kararında kalıyor.

    -alsancak, kordon falan çogzel.

    -efsane zannediyordum ama 3 gün boyunca çirkin kız görmedim lan. üstelik sen onlara bakınca onlar da sana bakıyor! biz böyle görmedik olum, elim ayağım karıştı ne yapacağımı bilemedim.

    -alsancak'ta gece vakti çimlerde oturacak yer yoktu neredeyse, birasını kapan gelmişti. hayır ağlamıyorum gözüme bir şey kaçtı :' (

    -toplu ulaşım ücreti ankara'nın yarısı. i.melih gökçek başgana selamlar.

    -insanı güleryüzlü, selpakçıları laftan anlıyor, çingeneleri sevimli, tarihi bina bar olmuş lan daha ne olsun.

    -sanırım maddeler halinde yazmayı seviyorum.

    resmi olarak ciddi düşündüğüm bir şehir olmuştur izmir, şimdi o düşünsün!

  • bunu sadece said nursi değil, cin ali okula başlıyor kitabının yazarı rasim kaygusuz da önceden haber vermiştir:

    [c. sinan sağıroğlu sesiyle okuyalım]

    "git ali git." ve "ali haftada yedi gün var." cümlelerindeki derin manaya bakalım. öncelikle ali'nin tam ismi, cin ali'dir. yani insan olmayan ali. bu uzaylı olduğunu gösterir. şimdi ikinci cümleye bakalım: "ali haftada yedi gün var"

    gün neye göre belirlenir? güneş'in konumuna göre. yani güneş'e göre. güneş ne güneş? gezegen. güneş gezegendir. cümlede 7 tane günün olduğu söyleniyor, yani yedi güneş, yedi gezegen demek.

    son cümle: "ali okula git. git ali git."

    yani diyor ki, geldiğin yere dön cin ali, yani uzaylı ali. senin diyor gezegenin diyor burası değil diyor. yedi tane yaşanabilir gezegen var, bunlardan birine git diyor. işte bu da böyle bir kanıttır. çerçeve belli.

    şüphesiz ki bunda niçe kanıtlar var.

  • başlık “haluk levent’in 4 aralık 2018 tarihli instagram paylaşımı” olacaktı

    abi sen nasıl bir kralsın yaaa

    valla sendeki bu mütevazılık keşke tüm sanatçılarda şarkıcılarda, kendini ünlü diye nitelendiren herkeste olsa

    adammmmm

    üşenenler için ekran görüntüsü

    edit: ulan ne at kafalılar var ya.. yok gündemmiş yok reklammış. kıçını başını açarak reklam yapsa, ona buna sataşarak reklam yapıp magazine çıksa bu sözlük yıkılır...