hesabın var mı? giriş yap

  • başlık yetmedi: "iş ilanlarında maaş bilgisi zorunlu olsun kampanyası" olacaktı.

    iş ilanlarında maaş bilgisinin verilmesini zorunlu yapabilecek kampanyadır.

    ilanlarda sayfa sayfa yetkinlikler listesi yazmayı bilen işverenlerin, pozisyon için vereceği maaşları da yazması gerekli bence. ücret konusu yüzünden ciddi bir zaman/para kaybı yaşanıyor bu ülkede farkında mısınız?

    yaz oraya adam gibi ne maaş vereceksen, bir tane ilana on bin kişi başvurmasın. insan kaynaklarına da yazık, yazılı sözlü her başvuruya dönmek zorunda olanları var. o özgeçmişleri insan okuyo insan! (ik'cı değilim yanlış anlaşılmasın, arkadaşlar var ondan biliyorum)

    iş görüşmeleri para konusunda şans işine döndü artık!

    özetle, maaş konusu gizli olmamalı. ilanlara maaş bilgisi eklenmeli, hatta zorunlu olmalı.

    edit: bari maaş aralığını yazın be, eliniz mi yabışır.

  • yıllar evvel (yaklaşık 8-9 sene oluyor) iş dönüşü atm'ye uğramıştım.biraz para çekmem gerekliydi.atm önüne geldim.önümde iki kişi var.dede torun muhtemelen.dede 70li yaşlarda torun 10-11 yaşlarında bir kız çocuğu.

    atm bu.hızlı hızlı para gönderme ,para çekme yeri.baktım baya baya oyalanıyorlar.sonra sonra anladım işlemi yapamıyorlar ya da bilmiyorlar.

    -amcaaa!! sorun mu var?

    dedim gevşek gevşek.

    +yeğenim askere para yatıracağız beceremiyoruz.

    dedi.

    -dur amca ben halledeyim,

    dedim yanlarına yanaştım.

    çocuk,ben,dede atm'nin başındayız.

    -ver amca kartı,söyle hesap numarasını vs….

    -kaç para amca? dedim…

    +10 lira

    dedi adam.

    hayatımda garibanlık yüzünden böyle yutkunduğumu hatırlamıyorum.

    on liraya muhtemelen o zamanlar 2 paket filan sigara alınıyor. ya da üç ne bileyim.paranın o zamanki değerini hatırlamıyorum ancak hatırladığım bir şey var, çok bozulmuştum bu duruma.

    -tamam

    dedim girdim bilgileri, ileri falan filan geçtim para yatırma kısmına,

    -ver amca parayı dedim,

    adam çıkardı verdi iki beşlikten oluşan on lirayı.

    hayatımdaki en “hiçbir şeye yetmeyecek” on lirayı o akşam orda gördüm.on liranın en “yetmeyecek hali”. atm'nin alamayacağı kadar eski,kırışmış iki adet beşlik…

    beşlikleri tümlüyor gibi yaparak temiz bir on lira çıkardım çaktırmadan,rencide etmeyecek kadar parayı çaktırmadan ilave ederek askere yolladım.

    diliyorum o asker çok büyük yerlerdedir,dilerim o güzel çocuk çok iyi okullarda rahat rahat okuyordur,dilerim o amca hala sağlıklı ve mutludur.

  • migros hazır pizza hamurunun yağlı kâğıttan ayrılmadığı ile ilgili sayısız şikâyet okudum internette. sonra youtube'taki tarif videolarını gördüm. kendine "umut chef" dedirten umut reçber isimli migros aşçısının çektiği videolara siz de bir bakın:

    https://www.youtube.com/watch?v=u61zj13abqg
    https://www.youtube.com/watch?v=aeitc00jmvu

    videoların sonunda pizzayı yağlı kâğıttan ayıramamışlar ve yağlı kâğıdı makasla kesip, pizzanın altına yapışık olarak servis etmişler. hatta adam pizza dilimini kaldırıp göstermek istiyor ama pizza dilimlenmiş olmasına rağmen ayıramıyor, çünkü kâğıda yapışmış :)

    pizzayı altına yapışmış yağlı kâğıtla birlikte yemek gibi bir durum söz konusu olmayacağından, bu ürün alenen ayıplıdır. migros ayıplı ürün satmakla kalmayıp, yağlı kâğıdın pizzaya yapıştığı gerçeğini gizleyerek müşteriyi aldatıyor!

    ey bu ürünün satışına onay veren migros yetkilileri, altına yağlı kâğıt yapışmış bir pizzayı restoranda önüne getirseler ne yaparsınız? hiç utanmıyor musunuz ayıplı ürün satmaya?

    bir de bu migros'un mottosu "dürüst satıcı" idi. iyi ki değiştirmişler, bu yapılan işin dürüstlükle uzaktan yakından alakası yok çünkü.

  • ortaokula giderken bi halil vardı, en yakın arkadaşım. herifin bırak konuşmasını, hayatını slow motion yaşıyor pezevenk. sınıfça erdek'e gittik denize. bu mal açılmış boğuluyor, biz sahilde bunu seyrediyoruz, bu dalgaların arasında kaybolup geldikçe bir şeyler söylüyor "beeeennnnnn" kısmını anlıyoruz da kalanını anlamıyoruz. "ben boğuluyom" diyormuş meğer, ulan imdat de bir şey de, panik yap, çırpın di mi? yok, herif ölürken bile mostrayı bozmuyor abi, yavaş yavaş ölüyor adam, ağır ağır, saçı bile bozulmadan ölüyor suyun içinde. allahtan hocalar gitti de kurtardı, ben olsam bırakırdım orda.

  • rekabet elbette önemli bir etken ama, sanırım oyuncu karakteri bu erozyonda başı çekiyor.

    eskiden her oyuncunun kendine has bir karakteri olurdu. jordan, magic, bird, barkley, iverson, mcgrady, dumars, shaq, carter, mutombo, kobe, duncan, alonso vs... kimi başarılıydı, kimi daha başarılıydı. ama hepsinin kendine has bir karakteri vardı. renkli insanlardı. bu isimler sayıldığında insanın aklına basketbolları dışında bir de kişilikleri gelirdi. kişilikleri basketbollarına yansırdı.

    şimdiki yıldızlar neredeyse aynı tornadan çıkmış gibi tek örnek. rose, george, paul, carmelo, durant, lebron, thompson, lillard, wall, irving, love, davis... boy/kilo ve isim vermeden birisini anlatmaya çalışsan, hangisi olduğunu tahmin etmek bile imkansız. iyi basketbolcular ama (eskilere kıyasla fena halde) silik karakterler.

    elbette artık oyuncuların rekabet etme içgüdülerini kaybetmeleri de bir diğer etken. çağının en iyi oyuncusu denilen adam bile, rekabetten kaçıp çevresinde konferans all-star'ı takım oluşturma derdinde.

  • eşin babası.

    benim gibi şanslıysanız eğer, bazısı sizi tanıdığı günden itibaren artık sizin de babanızdır, eşinizden boşansanız da babanızdır, sizi evladı beller.

    dün gece kadıköy'de çok uzun süre taksi beklediğim için eve epey geç geldiğimi duyunca kızdı bana. "telefon ne işe yarıyor, kapıda araba var o ne işe yarıyor, ben evde ne işe yarıyorum seni gece iki adım yerden gelip almayacaksam, sokaklarda taksi bekliyorsun" diye surat astı bana. oğlunun dört sene önce boşandığı, 40 yaşında, kazık kadar kadınım ben. ama benim medeni halimin ve yaşımın önemi yok. o sağ olduğu sürece ben onun kol kanat gereceği, müşkül durumdan kurtaracağı evladıyım. ha ben gece ikide 70 yaşında adamı arayıp "baba beni gelip al" demem elbet, ama arasam alacak olduğunu bilmek yeter de artar zaten.

    babacanlık başka bir şey, kan bağıyla filan da zerre alakası yok.

  • hakkında yapılan tespitlere genel olarak katıldığım fakat öğrencilik kısmına katılmadığım insan.
    istanbul öğrenciliği geçirmek için harika bir şehir. illa itü, boğaziçi vs gibi okullar için de söylemiyorum. öğrencinin kendisini eğitmesi, değişik insanlar tanıması, dünyaya açılması için türkiye'de en fazla olanağa sahip şehir istanbul. bu yüzden ısrarla istanbul'da okumaya çalışan, ısrarla hobiler edinmek kurslara gitmek için ek işler yapan, simit-peynirle geçinip tiyatroya konsere giden, şehri gezip tarihini öğrenmeye çalışan öğrenciye ben saygı duyarım. böyle öğrenciler sandığınız kadar da az değil.

    maalesef işte çalışma hayatı başlayınca istanbul o eğlenceli yüzünü çeviyor insana. sadece ne kadar kalabalık olduğunu, sokaklarda dilenen çocuklarını, pisliği, trafiği görmeye başlıyorsunuz. sanki bambaşka bir şehir haline geliyor. ne kadar çabalasam da artık eskiden beni mutlu eden şeyleri bulamıyorum bu şehirde ben. ben onu, o da beni tükettik.

    bundan sonra rotamız ege. ama dendiği gibi, tası tarağı toplayıp gitmek de öyle ha deyince olmuyor. deneyeceğiz.

  • kayıp yazar olduğum günlerde, tuvalette oturmuş çamaşır makinesinin üzerindeki orkid paketinin üzerindeki yazıları okurken aklıma geldi.

    prehistorik dönem kadınlarının regl çilesi, insanları hayatlarından soğutan çok beter bir şey olmalı. isa'nın çilesinden eski, kanlı, sancılı ve zorlu bir süreç... bu çile, doğal seleksiyonun insan ırkını mükemmelleştirmesi için de bir adımdır bence.

    düşünsene, mağaralarda yaşıyorsun... hijyenik ped diye bir olay yok. onu geçtim hijyenik hiçbişey yok zaten. mikrop kapmaya müsaitsin. kan kokuyorsun, vahşi hayvanları bulunduğun bölgeye çekiyorsun...

    hadi hepsini geçtim... majezik yok lan!!! majezik olmadan olur mu? olmaz! çikolata yok, sıcak su torbası yok...

    iyi ki bu dönemde doğmuşum.

  • kuaförlük. çok para var bu işte , çok. hem karşındakinin fikirlerini hiç de önemsemeden kesim , biçim , düzeltim işlerine giriyorsun , sanatçı kişiliğini konuşturuyorsun ; hem de para kazanıyorsun . sosyalleşme desen tillahı kuaför salonlarında oluyor. iyi iş , iyi.

  • -hımm gövdeli bir tadı var.
    -tam ağzınıza layık.
    -meşe mi bu?
    -evet efendim hem de budaklısından.
    -fazla ıslatmışsınız sanıyorum.