hesabın var mı? giriş yap

  • kendi halinde olmak isteyen adamın instagram'da işi ne? hahah "kendi halime bırakın beni bakın bunlar jilet yaralarım, (kına da var bak) müslüm, ferdi falan varoşları bilirim ben falan hadi şimdi kendi halime bırakın"

    millet de bunları bi şey sanıyor işte.

    tanım: ergenlerin sevgilisi, ergenlerin okuduğu, kalemi zayıf edebiyatçı.

  • baştan söyleyeyim filmi beğenenlerdenim. hatta daha net olayım, övecek kadar beğendim ama tanımadığım insanlara önerecek kadar değil.
    filmin uzayla akalası yok. amaç uzayda geçen bir bilim kurgu izlemekse ad astra bunu veremez. uzayda olmasının temel sebebinin yalnızlığın altını kalın çizgilerle çizip, boldlaştırmak olduğunu düşünüyorum.
    karakterle özdeşleşmek zaten çok güç ama atmosfer bu konuda bize yardımcı olsun diye uğraşılmış. bir umut uzay da görelim diyenler için de tarifeli şekilde aya gitmeler, oradan aktarmayla mars'a geçmeler, neptün açıklarında free takılmalar, ayda korsanlarla araç kovalamalar eklenmiş ki açıkçası bana yetti.

    dış ses kullanılan filmlerin beceriksiz senaryo ve yönetmenlikten kaynaklandığına dair genel bir kanı vardır. bu filmde hiç susmayan bir dış ses var. başta rahatsız etse de yalnız ve kendini bir yere ait hissedemeyen insanların sessizliğinin altında yatan şeyin sürekli kendileriyle konuşmaları olduğunu bilince dış ses artık rahatsız etmez oluyor.
    brad pitt'in canlandırdığı roy mcbride'ın hayattaki varlık sebebi işi. buna sebep olan ise ilk gençliğinde aynı işi yapan babasını uzayın derin boşluğuna gönderip geri dönmeyişini kabulleniş sürecinde tutunduğu "baban bir kahramandı yavrum" avuntusu.

    ad astra, kurulamamış bir baba oğul bağının bir çocuğu nasıl etkilediğini, neye dönüştürdüğünü, yaşama bakışındaki eksikliği, yanlış yerde aranan aidiyet hissinin verdiği yıkımı ve bağımsız bir insan olabilmek için gerekirse her şeyi yıkıp/patlatıp sıfırdan başlamak gerektiği üzerine uzun bir psikolojik dram filmi.
    kusurları da var elbette. çok fazla simgesel anlatım var ama zarafeti eksik. bazı detayları es geçmişler ama sonucunda izleyicinin kafasında "iyi de bu nasıl oldu şimdi" gibi sorular bırakabiliyor. film sonunda birlikte gittiğiniz arkadaşınızla üzerine geyik çevireceğiniz malzemesi de yok değil.
    bir de bir türlü bitmesi gereken yerde bitmiyor film. "bir şey daha söyleyeyim, dur bi dakika daha şunu da göstereyim" diye diye en az üç final sahnesini atlıyor.

    bir aile trajedisini yakın gelecek tasviriyle, içine biraz uzay serpiştirilmiş şekilde izlemek isteyenlere iyi gelebilir.

    not: filmin verdiği hissiyata büyük katkı sağladığı için naçizane tavsiyem imax'te izlemenizdir.

  • hem işlerin yürütülüp hem de yatılabildiğinin fark edilmesiyle iş verenlerin sinirlerini bozan gerçektir. çalışmak demek ömür kısaltacak streslere girmek zorunda olmak demek değildir. ofise ulaşımın ve ofiste bulunmanın yapılan işten bağımsız olarak ne kadar zaman ve enerji harcadığının farkına varacağına "evde boşa çıkan zamanı nasıl denetleyerek doldurabiliriz?" diye düşünen boomerların tez zamanda yaşlanıp emekli olması dileğiyle.

  • mahalle baskısı gibi bir şey. zaten mahcupsun, utana sıkıla gözüne kestirdiğin kişiye adres soruyorsun, zamanını alıyorsun vs, o sana 'anladınız mı' der gibi bakarken kesinlikle hiçbir şey anlamadığın halde 'evet, evet, teşekkürler' deyip kibar bir şekilde hiçbir şey anlamadan yoluna devam ediyorsun. nah anladın çok afedersin.

    şanslıysan, bir sonraki soracağın kişi aynı kişi değildir. ama doğuştan talihsiz isen, beterin beteri oluyor ve az önceki tarif edene tekrar rastlıyorsun.

    (bkz: adres sorarken bir önceki tarif edene yakalanmak)

  • sevgili hemcinslerim; 6 ay sabır, saçlarınızı uzatın... zaten çirkinsiniz amk. çirkinliğinize çirkinlik kattıktan sonra o saçları bir güzel kestirin... emin olun sizi yakışıklı bulacak kadınlar çıkacaktır.