ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
bir kereye de mahsus olsa yapmak istenen işler
-
limon satıp zabıtalardan kaçmak.
c.başkanlığı sarayının ihtişamı karşısında ezilmek
-
yılın her ulusal bayram ve günlerinde anıtkabir'in gölgesinde ezilen diktatörün acıklı hikayesi gibi değildir.
1 temmuz 2004 karnımın acıkması
o ses türkiye
-
yeni tanıştığı güven patlaması yaşayan yarışmacıya "sen" diye hitap eden acun ılıcalı'nın, yarışmacıya "yeni tanışılan birine 'siz' diye hitap edilir, sana bunu öğretememişler galiba. bir davranış bozukluğu var sende." diye ayar vermeye çalıştığı program. al birini vur ötekine. yarışmacı kovulmayı haketti, orası ayrı.
ah keşke biz de acun ılıcalı'yı kovabilsek bu şekilde.
enflasyonu 15 temmuz'un devamı olarak görüyoruz
-
başlığın tam hali enflasyonu 15 temmuz darbe girişiminin devamı olarak görüyoruz'dur. neyse, konumuza dönelim.
cumhurbaşkanı erdoğan'ın bugünkü açıklamasından bir kesittir
yahu arkadaş sebep faiz değil miydi?
sebep dış güçler değil miydi?
sebep geçmişten gelen yanlış politikalar değil miydi?
sebep gezi eylemleri değil miydi?
şimdi enflasyonun sebebi 15 temmuz mu oldu?
artık mantıklı açıklamalara bile gerek duymuyorlar. yiyen yiyor nasıl olsa..
sözlükçülerin ölüme en çok yaklaştığı an
-
eski kayinpeder, kizim ve ben sofradayiz. kayinpeder habire bir seyler anlatiyor, anlatiyor, anlatiyor. dinlemek istemiyorum, nefret ediyorum ondan, sesi bile beni delirtiyor -ki o donem bizimle yasiyor; yaslidir diye ben cagirmisim ustelik. sesi kesilmek bilmiyor. yemek yiyoruz ve onun soyledigi bir seye itiraz etmek icin agzimi aciyorum. once derin nefes alip sakinlesmek ve oyle konusmak istiyorum; ama...
nasil oldugunu anlayamadigim bir sekilde hık diye kaliyorum, lokmam bogazimi kapatiyor. nefes alamiyorum, veremiyorum, panige kapilmamaya calisiyorum. kizim karsimda korkmasin istiyorum, ama yok. bogulmak uzereyim. kendimi yere atiyorum, kollarimla gogsume, sirtima vurmaya calisiyorum. fayda yok. en son allah'a sigindigimi hatirliyorum, "noolur kizimin gozleri onunde olmeyeyim."
sonra birden nefes almaya basliyorum. sakinlesince kalkiyor ve yerime oturuyorum. bu sure icerisinde, kendimi yere attigim an dahil, kayinpeder kipirdamiyor bile yerinden. ben oturunca anlatmaya devam ediyor, sormuyor ne oldugunu. kizim kalkip kucagima geliyor, onu opuyorum.
ben bu yuzden pek buyuk lokma yiyemem, hap vs yutamam cok.
rosalinda izleyerek büyümüş efsane nesil
-
90'larin sonu ve 2000'lerin basinda cocuk olmus nesildir. okuldan ciktiktan sonra eve gelmis once pokemon ve ardindan aksamustu gibi de rosalinda izlemis, ardindan babasi eve gelince televizyonu babasina terk etmek zorunda kalmis ve ardindan anne tarafindan odev yapmaya zorlanmis efsane nesildir.
legionella
-
hastalarda genellikle ateş, üşüme ve kuru veya balgamlı öksürük görülür. bazı hastalarda kas ağrısı, başağrısı, yorgunluk, iştah kaybı ve bazen de ishal görülür. laboratuvar testleri bu hastalarda böbreklerin gerektiği gibi çalışmadığını göstermektedir ki daha da ötesi radyolojik kontrollerde zatürree olarak görülür.
legionella dediğimiz bakteri familyası doğanın normal florasında bulunur..suyun normal klorlama düzeylerine dirençli oldukları için doğadaki sulardan şehir şebeke suyuna düşük konsantrasyonlarda geçebilirler ki genelde binaların su sistemlerine yerleşiverirler.. özellikle sediment ve biyofilm tabakasında suyun durduğu anlarda birden üreyerek çoğalmaya başlarlar..
suyun çok küçük partiküller halinde (bkz: aerosol) havaya saçılmasına neden olan bütün etkiler (soğutma kulesi fanları, sprey nemlendirme sistemleri v.b.) bakterinin bu partiküller aracılığıyla solunum havasına girmesine neden olur.
lejyoner hastalığının en önemli özelliği epidemik karakteridir. yani; bir vaka saptandığında, bu vakanın bakteriyi aldığı kaynağın, başkaları için de hastalık odağı olduğu ve olacağıdır. bu nedenle lejyoner hastalığı bildirimi zorunlu bir hastalıktır. özellikle seyahat ilişkili lejyoner hastalığının hem ulusal hem de uluslararası bildirimi zorunludur. vaka ihbarı yapıldığında hızla epidemiyolojik araştırmaların başlatılması gerekir.
sweet smell of success
-
iletişim fakültelerinde ödev diye verilen ıvır zıvır filmlerin yerine gösterilmesi gereken değerli bir eser.
burt lancaster'in oyunculuğuyla ezdiği bu filmde, şimdilerde pek olmayan "köşe yazarı ajanı" gibi bir mesleğin eleştirisi yapılır ki; sanırım melih aşık-fahrettin fidan ilişkisi, bu ölü işe verilebilecek sınırlı sayıda örnekten biridir. (tam olmasa da örnek kıstaslarını yerine getiren bir örnektir)
kendinin sıradan biri olduğunu fark etmek
-
insanın huzur dolduğu bir andır.
çekoslavakyada iş aramaktan, otostopla kübaya gitmekten, evde taze fasulye yerine çin yemeği yapmaya çalışmaktan, beslemek için satılık iguana aramaktan, uzakdoğulu ya da zenci sevgili arayışından, senden başkasının okumadığı dergilere abonelik ücreti ödemekten vazgeçildiği andır.
evet, hayat kısa ama beyhude yere yormamak lazım bünyeyi; farklılık uğruna kafayı bite sokmamak lazım.
belki de naif değişikliklerle arada sıradanlığı kırmak daha caziptir.
ne adamlar gördüm bir sene çinde yaşamış mesela; tek tespiti; -abi yemekleri çok kötü- oluyor. ne hayatı vasat görünen insanlar var; öyle bir keyif alıyor ki oturma odasını boyamaktan, insan onu tom sawyer sanıyor.
fiziksel olarak ne çok güzel ne çok çirkin olmak, benzer 30 insanla aynı servise binerek aynı fabrikaya çalışmaya gitmek, gümüşlüğe bardak dizmek sıradanlık gibi gözükebilir ama alınan keyif tüm geyikliğini nötrler.
vazgeçilebilir bir insan olduğunu fark etmek de iyi gelir bünyeye, -ben böyleyim o' lum- kaprisleri yerini belki de -özür dilerim yaaa- lara bırakır.
sıradanlık rutine binmediyse güzeldir. kirlenmek kadar olmasa da.
anti narsist bir eylemdir; sıradanlığın farkında olmak.
baba kız diyalogları
-
lise dönemleri.. baba elinde bir kutu doğum kontrol hapı karşıma dikilir;
baba - bu ne?
sehrazat - bilmem, ne?
baba - bu ne?
sehrazat - ilaç galiba?
baba - ne ilacı?
sehrazat - bilmem (kutuya bakılır) doğum kontol hapı mı?
baba - evet. ne işi var bunun bu evde?
sehrazat - bilmem.
baba - ne işin var senin doğum kontol hapıyla?
o sırada babaanne gelir yanımıza;
babaanne - o benim!
sehrazat - ne?
baba - neden?
babaanne - çiçeklerin toprağına karıştırıyorum, daha güzel açıyorlar..
beyazıt'ta polise kurşun sıkanların son halleri
-
o amk kekosunun ağzından gelen kanı ayakkabısıyla silen polis ne güzel bir polis.
keşke pisletmeseydin devletin verdiği ayakkabıyı babayiğit.
öldürülen köpek için hüngür hüngür ağlayan adam
-
ah be dayım umarım o köpeği öldüren şerefsizin ömrü sana ilave olur dedirten insanoğluinsandır.