hesabın var mı? giriş yap

  • fikret orman başkanlığındaki beşiktaş yönetiminin anlaşmış olduğu sponsorların desteği, devletin kösteğiyle yapılmaya çalışılan stat.

    evet gün be gün stattaki gelişmeleri ve ilerlemeyi takip eden insanlar var. bunun sebebi ise koskoca bir camianın iki senedir evsiz kalmış olmasıdır. maçlara giden insanlarız neticede. kendimizi, dask'ın kamu spotunda sığıntı psikolojisi içindeki aile gibi hissediyoruz. tam tuvalete girecekken başakşehir giriyor tuvalete falan. arada konyagiller'de kalıyoruz. kimi zaman ankara diyor ki, "biz yaşadığımız müddetçe, burası sizin de eviniz." çok da rahat ediyoruz kimi zaman, yalan yok. unutmadan, kasımpaşa başta bir süre misafir etti bizi. hani zaten nicedir pek hoşlanmayız birbirimizden, kavga dövüş ayrıldık. bir daha görüşmeyiz herhalde. izmir çok ısrar ediyor bir yandan sağolsun, "ille bizde kalın" diye ama yazık, onların da evlerinin durumu malum; kendilerine zor yetiyor. nasıl kıyarsın ki yani? e elazığ da davet etti bir keresinde ama orası da baya uzak şimdi allah için, kibarca reddetmek zorunda kaldık ama kalplerimizi fethettiler bir kere, onları da yazdık aklımızın bir köşesine; tıpkı burnumuzun dibinde olup da paçamızdan aşağı çekmek isteyenler gibi...

    konya'sı, ankara'sı, izmir'i, elazığ'ı, izmit'i hatta ne kadar da olsa başakşehir'i, kasımpaşa'sı ve aklıma şu an gelmeyen nicesi... hepsi sağolsunlar, bizi ya misafir ettiler ya da etmek istediler evimiz yapılana kadar. nitekim yıkılan evimiz, koca bir ülkenin direkt veya dolaylı yardımlarıyla yeniden yapılıyor şimdi. mesele para ise, kendi paramızla yapıyoruz ama konu destek ise, allaha şükür sevenimiz öyle çokmuş ki herkesin ucundan kıyısından bugün bize destek olduğunu söyleyebilirim.

    debe editi: 1- olumlu/olumsuz birçok yorum aldım; hepiniz vâr olun. ulan memlekette bu kadar güzel futbol seyircileri varken meydan nasıl olur da bu kadar kalitesiz insanlara kalmış olabilir, aklım almıyor.

    2- ey beşiktaşlılar; olm bir sahip çıkın lan:

    www.kartalsozluk.com

    3- gezi şehitleri ölümsüzdür!

  • william blake'in ingiliz romantik dönemini en iyi temsil eden eserlerinden birisi, bir şiir koleksiyonudur. ayrıca sanayileşmekte olan dünyadaki insan hayatının metaforudur bu eser. iki bölümden oluşmaktadır ve ilk bölümdeki hemen her eserin ikinci bölümde karşılığı bulunur. ilk bölüm olan "songs of innocence" bir insanın henüz teknoloji ile tanışmadığı, hayatın kötülüklerini öğrenmediği dönemini sembolize eder. "little lamb" şiiri bu masumiyetim en belirgin şiirlerinden biridir. kuzucuk seni kim yarattı diye başlar ve tanrının ona verdiği güzellikleri sıralar. orijinal metni şu şekildedir :

    little lamb who made thee
    dost thou know who made thee
    gave thee life & bid thee feed.
    by the stream & o’er the mead;
    gave thee clothing of delight,
    softest clothing wooly bright;
    gave thee such a tender voice,
    making all the vales rejoice!
    little lamb who made thee
    dost thou know who made thee

    little lamb ı’ll tell thee,
    little lamb ı’ll tell thee!
    he is called by thy name,
    for he calls himself a lamb:
    he is meek & he is mild,
    he became a little child:
    ı a child & thou a lamb,
    we are called by his name.
    little lamb god bless thee.
    little lamb god bless thee.

    "songs of experience" , tecrübe bölümü ise insanın hayatın kötülükleri ile çarpıştığı, saflığı kaybettiği ikinci evresini temsil eder. "the tyger" şiiri kuzunun güzellikleri ve tatlılığının aksine bir kaplanın sertliğini, vahşiliğini ürkütücülüğünü anlatır.

    tyger tyger, burning bright,
    ın the forests of the night;
    what immortal hand or eye,
    could frame thy fearful symmetry?

    ın what distant deeps or skies.
    burnt the fire of thine eyes?
    on what wings dare he aspire?
    what the hand, dare seize the fire?

    and what shoulder, & what art,
    could twist the sinews of thy heart?
    and when thy heart began to beat,
    what dread hand? & what dread feet?

    what the hammer? what the chain,
    ın what furnace was thy brain?
    what the anvil? what dread grasp,
    dare its deadly terrors clasp!

    when the stars threw down their spears
    and water’d heaven with their tears:
    did he smile his work to see?
    did he who made the lamb make thee?

    tyger tyger burning bright,
    ın the forests of the night:
    what immortal hand or eye,
    dare frame thy fearful symmetry?

  • giriyor da diziyi ayrı, filmi ayrı, maçı ayrı, basket maçını ayrı, avrupa maçını ayrı, araba yarışını ayrı, masa tenisini ayrı, misketi ayrı tasoyu ayrı platforma alıp orta sınıfı ayda 300-400 lira harcamaya mecbur etmek de hırsızlığa giriyor.

    o hırsızlıksa bu da hırsızlık.

    yok bu hırsızlık değilse, milletin yaptığına da hırsızlık demeyelim; servet otlakçılığı diyelim.

    türkiye gibi alım gücünün her geçen gün düştüğü bir ülkede verilen hizmet ve istenen para adil değil. internet yayıncılığı meselesi serbest piyasa yüzünden zaten eziyete dönüştü. netflix ilk başladığında “istediğine istediğin zaman reklamsız ulaş” hizmeti para vermeye değer bir kolaylıktı. şu an her şey başka yere dağıldığı için platformlar hem istediğimiz yayına ulaşmamızı zorlaştırıyor hem de bizi gasp ediyor. 6 tane zamazingoya üye oluyorsun, aklına bi film geliyor düştüğün yer yine hdfilmcehennemi. house of the dragon'ın haftalarca hem yayını yoktu hem telif nedeniyle sitelerden kaldırılıyordu. bu zulme karşı her türlü anarşi caizdir. kimse kusura bakmasın.

  • peter strickland'in yeni filmi türkçesi lanetli kumaş istanbul film festivalinin favorilerinden.

    "burgundy dükü ve berberian sound studio filmlerinin eksantrik ingiliz yönetmeni peter strickland, görselliğiyle ve atmosferiyle italyan ustalar dario argento ve mario bava’ya saygı duruşu niteliği taşıyan yeni filminde koyu kırmızı bir elbisenin lanetini takip ediyor. birbirinden tuhaf çalışanlarla bezeli, cehennemvari d&s mağazasının kış indiriminde satılan bu göz alıcı gece elbisesi, lanetli kumaş’ın başkahramanı. renk cümbüşüyle bezenmiş stilize setleriyle mest eden; giallo, doğaüstü, moda, gerilim filmlerine göz kırpan bu son filmiyle strickland bir kez daha özgünlüğünü kanıtlıyor(iksv)"

  • türkiye’de hergün yüzlerce adamın düştüğü tezgaha düşen gencin veryansını. olay tanıdık ama gerçekten artık katlanamadığım 2 durum var:

    1) bu polisler ne iş yapar? yani şikayet için gelen adamı, bir şey çıkmaz uğraşma diye telkin edip göndermek mi bu adamların işi? kamelyada çay içip geleni terslemek mi? adam haklıdır haksızdır, şikayetçiyse gereğini yapacaksın. bir şey çıkar çıkmaz onu zaman gösterir. sanki sözleşmiş gibi hepsi aynı tavırda hepsi aman iş çıkmasın kafasında.

    2) ülkenin en haysiyetsiz, namussuz insanları bile ülkenin bugunu bulmuş, ‘seni fetöcü diye ihbar ederim.’ tehditini kullanıyor ve bundan sadece ahlaklı ve namuslu insanlar korkuyor. bu paradoks ne zaman bitecek?

  • " telefonnumdan alınacak her bilgi iyi niyetli olsa dahi 1. 2. 3. 4. kişilerle paylaşılmasına ve kullanılmasına rızam yoktur."

    5. kişiler, yine yaşadınız la köfthorlar....

  • dağlarda bu kadar insanın su savaşı yaptığını, yakalamaç falan oynadığını zannedenlerin feryadı. be adam, o 2 pkk'lının kafası neden yok biliyor musun? çünkü tepelerinden uçan uçaklar bomba yağdırıyor, havanla vuruluyor, top ateşiyle dövülüyor.

    sağlam kafa mı kalır, hasarsız vücut mu kalır?
    pkk mayını döşediğinde adam iç kanamadan mı ölüyor sanıyorsunuz?
    parçası bulunmayan şehitlerin boş tabutları evlerine gönderilirken hiç vahşet, hiç insanlık suçu ve uluslararası hukuk sikinizde değil?

    ağzının orta yerine sıçtıklarım.

  • yazıklar yazığı bir yasadır, ulan şaraba vurdum kendimi amk, eşim 7 aylık hamile ona yardımcı olup ev işlerine falan koşturmam lazım ama kafamda hep aynı soru!

    oğluma dolu dolu luke i am your father diyemeyeceksem yaşamanın ne anlamı var lan??!!!