hesabın var mı? giriş yap

  • skandal bir hadisedir.

    bu güruh, seküler biçimde yaşayan insanlara yönelik böyle dini dayatmalarda bulunur. sonra ülkede teokratik bir rejim kurulunca ilk önce kendileri kaçarlar kafir dedikleri avrupa ülkelerine. hiç şaşmaz. şu riyakârlığa bakar mısınız?

    ayrıca bu ne cüret?

    yahu savaştan, anarşiden ve avukatı olduğunuz ilkel doktrinlerden kaçıp türkiye'ye sığınmışsınız. buradaki insanlara hürmet edeceğiniz ve insanların yaşam şekline saygı göstereceğiniz yerde böyle bir densizliğe imza atıyorsunuz. bir değil, iki değil. bu kaçıncı oldu? yani gerçekten pes doğrusu.

    bu mülteci güruh, tavşan gibi üreyerek ve yeni göç akınları ile ülkedeki mevcudiyetlerini tahkim ederek pek yakında bu vatanın öz evlatlarının istikbâli hakkında söz sahibi olacaklar. bugün sayıları 10 milyonu geçmiş durumda. ülkenin hem demografik yapısı, hem hoşgörü kültürü, hem de lâik ve demokratik nizam gittikçe tahrip oluyor.

    tehlikenin farkında mısınız?

  • bir fikrada laz karakteri nasil gulduru unsuruysa ve o soylem ne kadar irkciysa bu da o kadar irkci bir karikaturdur. ya da sunu soyleyelim: keske irkcilik boyle bir sey olsa idi.

  • türkçe literatürde kendine pek yer edinememiş bu kavram; koşuşturma kültürü, acele kültürü, tükenmişlik kültürü ya da toksik verimlilik olarak bilinmektedir. en kaba tabirle, kişide sürekli çalışma isteği bulunması, kişinin çalışmadığı veya bir şeyler üretmediği zamanlarda suçluluk duygusuna kapılması, dolayısıyla kendisini mutsuz ve neredeyse işe yaramaz hissetmesi olarak tanımlanmaktadır.

    sosyal medya ise bu kültürün oluşumunda ve gelişiminde doğrudan veya dolaylı olarak ciddi etkileri olan korkunç bir bataklık. çünkü çok çalışmanın en çok yüceltildiği, iş-yaşam dengesinin bozulduğu bir yaşam stilinin en çok güzellendiği yer burası. özellikle influencerlar aracılığıyla yapılan;
    -uyku güçsüzler içindir*
    -acı yoksa kazanç da yok*
    -sıkı çalışma karşılığını verir*
    -tanrıya şükür, bugün pazartesi*
    -başarılı olduğunda eğlenebilirsin*
    -yorulduğunda değil, bitirdiğinde dur* temalı süslü paylaşımlar, halihazırda insanların başkalarıyla kıyastan doğan çalışkanlık halini iyice körükleyip onların başkalaşmasına sebep olmakta, bu kişilere kendini tüketene kadar çalışmasını, elinden gelenin katbekat fazlasına zorlanmasını dayatmaktadır. son zamanlarda sosyal medya hesaplarında ne kadar meşgul oldukları, aynı anda kaç milyon şeyle uğraştıkları ile ilgili sürekli kendini gösterme çabası altında paylaşım yapan insanlar görmemizin sebebi bu. kültür, bu insanlar arasında çalışkanlık, üretkenlik ve performans gibi şeyleri ölçmek için bir standart haline gelmiş.

    koşuşturma kültürü, adından da anlaşılacağı üzere, kişinin kısa zamanda sosyal itibar görmesine, kariyer basamaklarını hızla tırmanmasına veya beklenilen terfinin yakın zamanda alacağına inanmasına sebep olan bir motivasyon kaynağı gibi gözükse de fedakarlık olduğu kadar yanılgı, motive edici olduğu kadar da sağlıksızdır. kişinin başarıya gidilen yolda yapılan hatalardan ders çıkarıp sebat etmesi yerine hedefe ulaşmak için acele edip durmaksızın ve sıkı çalışıp sürekli yeni projeler ve çözüm önerileri üretmekten yaratıcılığı tükenen ve sonucunda tükenmişlik sendromuna kapılan bir bireye dönüşmesi ise kaçınılmazdır. şöyle ki, insan belirli bir zamanda, belirli bir kalitede yapılması gereken iş miktarı ve işi üzerinde sahip olduğu seçim yapma, karar verme, sorun çözme ve sorumluluklarını yerine getirme olanağı üzerindeki kontrolünü yitirdikçe devamında stres, sonucunda da psikolojik, duygusal ve fiziksel tükenmişliğe kapılmak gelecektir.

    peki nedir bu psikolojik, duygusal ve fiziksel tükenmişlik?

    duygusal isteklerin fazlaca kendini gösterdiği ortamlarda çok fazla çalışmaktan kaynaklanan, bedensel yıpranma, çalışma arkadaşları ve hayata karşı negatif davranışlar oluşturulması gibi göstergelerin eşlik ettiği bir durumdur. bu durumu psikanalist josh cohen çalış(ma)mak: daha ciddi bir mesai kitabında; "insan bunu tüm iç kaynaklarını tükettiğinde ve buna rağmen kendisini devam etmeye zorlayan kompulsif dürtüden kurtulamadığında hisseder" şeklinde açıklar. kendini çok yorgun hissetme, fiziksel enerji düşüklüğü, yorgun uyanma, uyku bozuklukları, sık hasta olma, geçmeyen bedensel ağrılar, solunum güçlüğü, kalp çarpıntısında artış, sindirim sistemi ile ilgili sıkıntılar, yalnızlık, duygusal açıdan çöküntü, çabuk öfke ve abartılı şekilde tepki, karar vermede güçlük, sık sık kararsızlık yaşama, emin olmama, daha önce keyif alınan etkinliklerden çabuk sıkılma, konsantrasyon problemleri, kendini geri çekme, unutkanlık, dalgınlık, değişime direnme, çaresiz hissetme, keyifsizlik, tartışmalardan kaçınma, hayal kırıklığı, çökkünlük, özgüvenin düşmesi, kendini değerli görmeme, eleştirilere kapalı olma, yabancılaşma, ümitsizlik gibi belirtiler gösteren tükenmişlik sendromu günümüzde modern insanın en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir. hatta dünya sağlık örgütü (who), 1974 yılında herbert freudenberger tarafından ilk defa tanımlanan bu sendromu 2019 yılında uluslararası hastalıklar sınıflandırmasının 11. gözden geçirmesinde listeye alarak mesleki deformasyon olarak kayıtlara geçirmiştir.

    sonuç olarak, bu kapitalist kültür, insanların sürekli üretkenliğini arayan, fakat boş zamanlarını da ele geçiren; onların iliğini, kemiğini kurutarak şahısların, şirketlerin ya da kurumların kâr kaynağı haline getirmiştir. kendi işi için 7/24 koşturanı anlarım da sabit maaşla çalışıp başkaları için insanın kendisini tüketmesi çok acı. sadece "çalıştığı, bir şeyler ürettiği" takdirde insanların kendisine saygı duyma hali de bu kültürün psikolojik açıdan ne kadar tahrip edici olduğunun korkunç bir gerçeği.

  • bir yigit ozgur yarması..

    polis memuru polis arabasında, merkezden anons..

    - şüpheli 1.70 boyunda, kabarık saçlı, gösterişli elbiseler giyor, düzgün bir türkçe kullanıyor
    - cevap veriyorum: zeki müren

  • lirik şiirdir.

    bugün 23 nisan,
    neşe doluyor insan.
    resmi tatil diye cumartesi sanma
    çünkü bugün çarşamba.
    yayılma yıllık izindeymiş gibi bre davar,
    yarın kol gibi mesai var.

  • kapadokya'da balona binme fiyatı 200euroları buluyor. bu ülke türk'e cehennem, turiste cennet. soygun düzenine birilerinin dur demesi lazım.

    edit: o balon bedavaya mı kalkıyor diye özelden yazan arkadaşlar, 10 kişi binse 1 saat gezse 37bin tl para ediyor, günde iki sefer diyelim 74bin tl para. boeing mi kaldırıyorsunuz amk? delirtmeyin adamı.

    edit: balona yeni binen bazı arkadaşlar 20-30 kişi olmadan balonu kaldırmadıklarını özelden iletmiş. ben hesabı size bırakıyorum arkadaşlar artık. vergi veriyor mu bu arkadaşlar bu arada elden euro mu sayıyorlar yoksa :)

  • "ansızın dile geldi, söyler, konuşur oldu!
    kırk gün geçtikten sonra, yürür oynaşur oldu" *

    tarihte bilinen ilk türklerden beri kırk sayısı her zaman kutsal kabul edilmiş, daha sonraları ise islami bir form kazanmış.
    kırk gün yas tutmak, kırk yiğit, kırk güzel, kırkı çıkmak, kırklamak, kırk kulaç, kırk gün kırk gece, kırk at, kırk ordu; sonraki dönemlerde alevilik ve bektaşilikteki kırklar meclisi ilk aklımıza gelenler...

    şimdi bile 'kırk defa söyledim' demiyor muyuz ya da bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı yok mu?

    kırk erenler/kırklar, türk halklannın mitolojik görüşlerinde sonsuza kadar yaşayacaklanna inanılan varlıklardır. şamanizmle halk sufiliğinln kesiştiği yerde duran "kırklar" veya "kayıp eren" ruhlannın koruyuculuk işlevi islâm öncesi çağlann inançlanyla ilgilidir.
    sonraki zamanlarda ise bu varlıklar müslümanlığın görünür kalıplannı kabul etmiş ve islâm formlanna bürünmüştür. göze görünmez olup, her an her yerde bulunabilen "kırk erenler". hakka kavuşmuş kimseleri ve seçilmiş insanlan kendi saflanna dahil ederler.

    köroğlu'nun bir dağda veya bir kaya mağarasında kırklara (ölümsüzlere") karıştığı söylenir.

    oğuz kağan destanı'nda kırk günde yürüme, gideceği yolu kırk günde aşma, kırk masa dizdirme, kırk kulaçlık bir direk, kırk gün kırk gece eğlence ifadelerine rastlarız...
    "oğuz kırk masa ile, sıra dizdirmiş idi,
    türlü şaraplar ile, aşlar pişirtmiş idi."

    aynı şekilde manas destanı'nda da kırk sayısına çokça rastlarız.
    tıpkı oğuz beylerinin kırk yiğidi gibi manas'ın da kırk yiğidi var mesela, kanıkey hatun'un maiyetinde kırk kız vardır ya da gelen elçiler kırk kişidir, manas’ la kırk yiğidi önde kırk bin kişilik ordu arkada şavaşa giderler gibi...

    türk- moğol mitolojisinin efsanevi hakanı buyan han' ın dört nikâhlı karısı ve kırk tane de kuması varmış. buyan’ın hiç oğlu olmamış. tam kırk tane kızı olmuş. bu kırk kızdan kırgızlar meydana gelmiş.
    [başka bir efsanede ise aynı olay buyan han'ın soyundan gelen sagan han için anlatılır. sagan han'ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi (toplam kırk yapıyor:) bir gölün kenarında sudan gebe kalırlar ve kırgız boyu tüter]

    “ taşdan bir de ev vardır, efrafı kırk köşeli,
    bu irle han evidir, kendisi orda durur "
    “ kırk başlı bir öküze, irle-han binip gelmiş,"
    (güney sibirya'da yaşayan tatarlar arasında anlatılan bir söylen)
    er sogotohun evi de kırk köşelidir.

    ulu han ata bitiği'nde ay atam ile ay-wa'nın kırk çocuğu olur.

    [dev, ak çenem’e “ al-taikı adlı yerde, bir altın pınar, bu altın pınarda sarı bir balık ve bu balığın karnında gümüş bir sandık, gümüş sandığıniçinde de kırk kuş vardır. benim ruhum, işte bu kırk kuşun ruhudur,” der.
    ak çenem sabahleyin bunu hemen er töştük’e söyler. er töştük de gidip kırk kuşun başını koparır ve dev ölür...]*

    eski türklerde ölüyü anmak üzere yapılan törenler belli zamanlarda düzenlenirdi.bunlar genellikle yılın yedinci günü, kırkıncı günüve yılın sonunda yapılırdı.

    dede korkut hikayeleri'nde, deli dumrul bir kuru çayın üzerine köprü yaptırır ve geçenden de geçmeyenden de kırk akçe alır, boğaç han'ın yarası kırk günde iyileşir...

    "bazı ejderhalar/canavarlar varmış ki onlar yenilmez ve ölmezlermiş ancak bunların tılsımları bozulursa ölürlermiş. bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı varmış işte o zaman ejderhanın yanına gidilir üzerinden kırk tane kıl kopartılır ve ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölürmüş..."
    kaynak: bahaeddin ögel - türk mitolojisi
    pertev naili boratav - türk mitolojisi
    celal beydili - türk mitolojisi

    (bkz: kırklanmak/@ay hatun)

  • bizim arkamızda her dediğimize inanan mal sürüsü var, korkun lan bizden demeye getirmişler. havuz medyası hem okuyucusu ile hemde cemaat ile taşak geçiyor. her ikisi de windows falan kullanıyordu dememişler ona da şükür.

    şu fıkraya benziyor, kıssadan hisse;

    bir gün hz. ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu küfe'den, bir arap, devesiyle şam'a gelmiş. şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:
    - ver o dişi deveyi bana! demiş. tartışma büyümüş, küfe'den gelen adam, "bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. konu muaviye'ye yansımış.
    halk meydanda toplanmış... muaviye, küfe'den gelenle şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:
    - bu dişi deve şamlınındır!
    sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:
    - ey cemaat, bu dişi deve kimindir?
    cemaat hep birlikte bağırmış:
    - şamlınındır!
    küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, muaviye onu yanına çağırmış:
    - ey küfeli, dinle! sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. ama sen küfe'ye dönünce gördüklerini ali'ye anlat ve de ki: "ey ali, muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! ayağını denk al!"
    edit:imla

  • sandığa gitmeyen şu an memnun olmadığı adaya oy vermiş sayılır kimse kıvırmasın, git istemediğin adayın karşısındaki en güçlü adaya oy ver. seçim sonrası yine eskisine ağlayacağına alternatifi görmüş olursun.

  • çok tuhaf lan. ülkenin % 80'i reel faiz - nominal faiz falan bilmiyor.

    bu ülkede bu insanlar varken burası fırsatlar ülkesi aslında