hesabın var mı? giriş yap

  • yazdıklarımdan sonra fazlasıyla soru geliyor, buradan cevaplayayım. bu başlıkta yazdıklarıma bakmak isteyenlerde aramaya inansın.

    1) new york’ta prestijli bi hastane grubunda acilde ve yoğun bakımda çalışıyorum. bazılarının sandığı gibi hademe falan değilim.

    2) tüm hastanemiz şu anda covid-19 virüsüne kapılan hastayla dolu. hatta çocuk doğumdaki anneler ve bebeleri hariç herkes covid pozitif.
    ve 250’den fazla covid pozitif hastamız var.

    3) normalde 25 odalı yoğun bakım yetersiz kaldığı için, hastanenin az kullanılan ve genelde özel prosedürlerin yapıldığı ünitelerin hepsi yoğun bakıma çevrildi. ona göre donanımlı hemşireler işe alındı. herkese çok ciddi zam yaptılar.
    şu anda yaklaşık olarak 100 oda yoğun bakım kalitesinde.

    4) şahsi koruma ekipmanı konusunda ciddi bi eksiğimiz yok. n95 maskelerimizi önceden tek bi hastada kullanıp atarken, artık günlük olarak kullanıyoruz. koruyucu önlük, gözlük, ve eldiven ise bolca var. onları halen tel seferlik kullanımdan sonra çöpe atıyoruz.

    5) asıl eksiğimiz medikal ekipmanda. oksijen tüplerimiz bitti. acilde koridorlara doldurduğumuz hastalara artık oksijen takviyesi veremiyoruz. uzatma kablolarıyla başka odalardan oksijen çekiyoruz açıkçası. evet new york’un prestijli bi hastanesinde durum böyle.
    solunum cihazlarında eksiğimiz olacak gibi ama şimdilik yeterli, kriz başlamadan önce çok ciddi bi alım yaptı hastane. o konuda şanslıyız. solunum cihazı eksiğimizden ziyade, o cihazları idare edecek personel eksiğimiz var.

    6) en başlarda tek tük gelen genç (30-50 yaş arası) hastalar daha fazlaydı ama bulaşıkçılık arttıkça gelen hatalarımızın çoğusu 60 yaş üstü ve genelde sağlık sorunları olan insanlar. bu yaş grubundaki hastalarımızın ölüm oranı çok yüksek. şu anda sallamış gibi olacam biraz ama benim gördüklerime göre %50ye yakın bi oran.

    7) genç ve başka sağlık sorunu olmayan hastalarda geliyor. daha dün gece 34 yaşındaki genç bi erkek ecmo cihazına bağlandı. hayati tehlikesi çok yüksek. yine dün gece 55 yaşındaki hastane personelimiz olan bi doktor arkadaşımız öldü. kendisi aynı zamanda tip 2 şeker hastasıydı. ama bu ölüm bizi baya etkiledi. 2 haftaya kadar beraber çalıştığımız enerjisi baya yüksek; genç, eğlenceli ve keyifli bi insan corona virüsünden dolayı öldü.

    8) yoğun bakımda olmayan hastalarımızıysa, semptomlarında ve akciğer röntgenlerinde iyileşme görüldüğü gibi taburcu ediyoruz. evde kendilerini karantinaya almalarını söylüyoruz. normal şartlarda taburcu olmaya hazır değiller ama hastanede oda eksikliğinden ötürü bu işlemler hızlandırıldı. ve yoğun bakımda olmayan hastalarımızın çoğusu, yaş grubuna bakmaksızın durumları iyiye gidiyor. genci yaşlısı hepsi bi şekilde iyileşiyorlar. şimdilik bu gruptan ölen hasta sayımız çok düşüktür.

    9) , bu virüs gerçekten çok tehlikeli. bana bişey olmaz, yaşım 20 çakı gibiyim falan demeyin. ölmeseniz bile, perişan olursunuz. akciğerlerinizde kalıcı hasar oluşma riski çok yüksek.

    10) bu virüs ekseriyetiyle hava yoluyla değil, kirli yüzeylere el ile temas ve akabinde o kirli ellerin ağız,burun ve gözdeki dokulara temasıyla bulaşıyor. o yüzden elleri yıkamanız ve elinizi yüzünüze ne omursa olsun değdirmemeniz elzemdir.

    sağlıklı günler.

    edit: hydroxychloroquine veriyoruz hastalara. henüz işe yarayıp yaramadığını anlamamız için erken ama şahsi görüşüme göre işe yarıyor. semptomları azaltıyor. ilk gelen hastalarımızda kullanmıyorduk hiç ve onlarda sonuçlar pek iyi değildi. yine de buradan açık açık tavsiye etmicem ama eğer bi tanıdığınız covid-19 illetiyle boğuşuyorsa doktorunuza sorun bence. sonuçta koşa dönem yan etkileri oldukça az ve kısıtlı.

  • bir keresinde fabrika ziyaretinde, müşteri aniden, "sen bir makinenin üzerine çıkıp tamir edebilir misin ha? edebilir misin? bıktık kadın mühendislerden!!!" diye haykırdı. müdahale etmeseler masanın üzerine çıkıp slogan atacaktı, adam çok ani bir şekilde tek başına örgütlendi. neyinden bıktın adamım, zaten üç beş kişiyiz, nerede gördün de bıktın acaba? ben de sakince, "doğrudur" deyince iyice sinirler gerildi. sadece kadın olduğum için adamı delirttim beyler, bende bu kudret olduktan sonra neler yapmam ki?

    yalnız makinenin üzerine niye çıkıyoruz, onu hala anlamadım. makinenin altından fışt diye çıkıp, yağlı elimi alnıma sürüp, üzerimdeki mavi tulumla "buyur abim" diye karşılamayı düşünüyorum o adamı bir sonrakine.

  • sokaktaki köpeklere bir çözüm bulunmazsa, önümüzdeki günlerde çok daha fazla taraftar toplayacağını düşündüğüm temenni.

    siz sokakta gördüğünüz her köpeği beslemeye devam edin. bakın bakalım, köpekler yüzünden ölen insanların haberleri geldikçe sonu nereye varıyor.

  • sözlük'e bilgi birikimini yansıtabilen ender yazarlardandı. sonraları, kendi iddiasına göre, karısıyla olan boşanma davasında kanzukun karşı tarafta olması sebebiyle, yani tamamen duygusal sebeplerden uçuruldu; dışarıya yüzlerce link veren varken, ufağını tefeğini topladığı kendi bloguna link veriyor diye örtbas edildi.

    şimdi, ahı tutmuş olacak ki, moderasyonun ve spesifik olarak o'nun faşizan tavırları yüzünden, sözlükten aralarında çokça bilgi olan 295.000 entry silindi.

    unutursak kalbimiz kurusun

  • belçika kralı ıı. leopold’un afrika’daki sömürgelerinden biri olan kongo’da, bir din adamı tarafından gizlice çekilmiş fotoğraftaki adamdır. kendisi gibi köle olan ve yeterince kauçuk toplayamadığı için cezalandırılan 5 yaşındaki kızının kesilen sol eli ve sağ ayağına bakıyor.

    bu korkunç fotoğraf 1885 ve 1908 yılları arasında kral leopold’un afrika’daki hakimiyeti süresince işlenen 5 milyon cinayet ve sayısız işkenceden sadece birisinin tanığı ve kral leopold’un, afrika’da sahip olduğu topraklardan elini çekmesi ile sonuçlanan medya tepkisini başlatan belgelerden birisi.

    internet’te bu fotoğrafın altındaki tartışmalardan birisinde belçikalı olduğunu söyleyen biri şu yorumu yazmıştı: “belçikalıyım, dahası bir tarihçiyim. belçika’nın geçmişindeki bu utancın 4 yıl boyunca aldığım dersler içinde bir kez olsun tartışılmamış olmasını son derece dehşet verici buluyorum”.

    dünya üzerinde benzer haksızlıkların hiç yaşanmamış olduğu bir karış toprak dahi yok. bu zehrin yegane antikoruysa insanın çirkinliğe yatkın doğasını kabullenip uğursuz tarihini öğrenmesi. nitekim ‘öğrenmek’, vakti geldiğinde benzeri haksızlıkları tanıyıp dur diyebilmenin biricik yolu. ironik olansa, bu iş için en uygun yer olması gereken eğitim sisteminin, otoritenin nezaretinde beklenenin neredeyse tam tersi bir işlev üstlenmiş olduğu gerçeği...

    edit: link güncellendi.

  • ilişki iki kişi arasında yaşanan özel bir şeydir ve başkalarını buna karıştırırsan artık senin kontrolünden çıkar. maşallah kozan ailesi evinde ne var ne yok ilişkilerinde ne oldu herkesle paylaşıyorlar. yani kozan ailesinin ağzında bakla ıslanmıyor. misal,

    esma ağlamış, üzgün bir surat ifadesiyle kapıyı çalar. anne kapıyı açar.
    - aaa esma ne işin var kızım sabah sabah.
    - hiç anne........anne
    - efendim kızım
    - anne ben birkaç gün burada kalabilir miyim?
    - tabii kalabilirsin güzel kızım benim. (yanağını okşar) da ne oldu esma neden burda kalmak istiyorsun? selim’le tartıştınız mı yoksa?
    - yok anne ya daha kötü.
    - ne oldu kızım yaa annene de mi anlatmıycaksın?(kızgın)
    - anne......selim.......bu sabah...........osurdu
    - neeee?
    - duydun işte. ben de çıktım buraya geldim.
    - aaaa. tamam kızım sen git elini yüzünü yıka ben de kahvaltıyı hazırlıyayım.

    biraz sonra yatak odası,
    - cemal kalk canım esma geldi.
    - canım kızım benim.... ama suzan neden gelmiş ki sabah sabah.
    - cemal......bu sabah selim.............osurmuş. esma da....
    - kalkmış buraya gelmiş. ah suzan ah suzan. hiç büyümüyecek senin bu kızların.....................gerçi alışkın değil bizim kızlarımız böyle şeylere. biz hiç osurmadık onların yanında.
    - cemal ne yapacağız şimdi boşanırsa bunlar.
    - ah kadınım bu kadarcık şeyden boşanılır mı?

    biraz sonra telefonda,
    - alo çiçek uyandınız mı kızım?
    (çiçekle kocası yatakta oynaşıyorlardır)
    - uyandık tabii annem benim.......anne ne oldu sabah sabah kötü bir şey mi var.
    - kızım bu gün işin var mı?
    - önemli bir işim yok anne. ne oldu anlatmıyacak mısın?
    - esma geldi bu sabah......
    - eeee kötü bir şey mi var yoksa?
    - selim osurmuş esma’nın yanında çiçek.
    - neeee.. koskoca selim arhan.
    - neyse sen gelde bir konuş kızım kardeşinle.
    - tamam anne ben birazdan ordayım.

    necati-çiçek,
    - ne olmuş hayatım kötü bir haber mi?
    - sayılır. selim esma’nın yanında osurmuş.
    - hahahahaha çiçek bu mu yani?
    - ne var necati biz alışkın değiliz böyle şeylere
    - ama hayatım ben senin yanında hep osururum.
    - (sevgiyle bakar) ben seni çok seviyorum o yüzden de....
    - yani esma selim’i çok sevmiyor mu diyorsun?
    - (kızgın) ben gidiyorum necati!

    tekrar evde,
    - anne ben dayıma yardıma gidiyorum.
    - tamam oğlum.
    - anne bir şey mi oldu?
    - yok oğlum ne olsun?(küçükler her şeyi bilmez)
    - anne.....esma ablam neden gelmiş?
    - gelemez mi oğlum burası onunda evi.
    - gelir de ağlıyordu sesini duydum ondan soruyorum.
    - oğluuumm......bu sabah selim ablanın yanında osurmuş.
    - neee....
    - evet oğlum ablan da buraya gelmiş.
    - anne ben gidiyorum akşama konuşuruz. vay terbiyesiz.....

    biraz sonra arhan’ların mutfağı,
    (suzan durgundur, dalıp dalıp gidiyordur)
    - abla neyin var bugün senin durgunsun.
    - yok bişeyim nazlı sen pirinçlerini ayıkladın mı?
    - ayıkladık ya demin beraber abla.......abla senin birşeyin var anlatmıyorsun.
    - yok birşeyim kızım sen ordan bana bir domates versene.
    - ablaaaaaa
    - tamam tamam. esma geldi bu sabah.
    - eeeee
    - selim sabah yanında osurmuş.
    - inanmıyorum abla ya selim bey.
    - evet selim bey
    - valla hiç beklemezdim abla yaaa.

    bu sırada ozan’la dayısı köfte arabasının başında,
    - ozan neyin var be dayıcım. ceylan’la kavga filan mı ettiniz?
    - yok dayı allah korusun.esma ablam gelmiş bu sabah.
    - eeee
    - selim abi....sabah ablamın yanında osurmuş.
    - eh be dayım bu mu yani sorun
    - ya dayı ya osurmuş diyorum sana.
    - bu çok normal insansal bir davranış. gel sana evlilikte osurugu siradanlastirma sureci anlatayım........

    işte böyle kozanlardan birinin evinde biri osursa* bütün herkes öğreniyor bunu.

  • babam kızkardeşimin* vurdulu kırdılı, vahşet dolu oyunlar oynadığını görünce kendisine midtown madness'ı uygun görüp almıştı. sonra yayaları öldürmeye programlı bir halde araba kullandığını görmüştük kendisinin de sonunda the sims almıştık gidip beraber ki o sıralarda on yaşının baharında olan kızkardeşimin ruh sağlığı daha fazla hasar görmesin; evde sakin sakin takılsın diye. ama sonradan farkettik ki çocuklarla uğraşamayacağını anladığı vakit, bahçesindeki muazzam havuza bu çocukları sokuyordu. sonra eşya satın alma moduna geçip, havuzun merdivenlerini satıyor ve haliyle çocukların patır patır can cekişerek ölmelerini izliyordu. artık başka çare bulamayıp kendisinin bu bastırılmayan öldürme isteğini en azından oyunlarla tatmin etmesine izin verdik de ailede kimse ölmedi.