hesabın var mı? giriş yap

  • 1- türkiye'de yayınlanan ve yayınlanmış olan gazetelerin geçmişten günümüze tüm sayılarına ulaşabileceğiniz bir platform

    2- dünya üzerinde çekilmiş tüm filmlerin çarpıcı sahnelerinin olduğu bir arşiv

    3- müzik aleti notalarını algılıyan ve akor düzeltmesi yapmanıza yardımcı olan bir site

    4- şarkılardan sözleri çıkarıp enstrümantal hale getiren site

    5- dünyanın her yerinden yüzlerce üniversitenin ortak çevrimiçi kütüphanesi

    6- nasa'nın uzay ile ilgili keşiflerini ve fotoğraflarını bulabileceğiniz online arşivi

    7- ses kayıtlarınızı metne dönüştürme aracı

    8- pdf escape ile hiçbir uygulama yüklemeden, oldukça basit ve kullanışlı bir arayüz üzerinden pdf dosyalarınızı düzenleme aracı

    9- önemsiz bir siteye üye olmak için kullanabileceğiniz tek kullanımlık mail servisi

    10- ücretsiz ve yüksek kalitede stok fotoğraflar indirmek için harika iki site.
    1
    2

    11- filmlerde geçen mekanlar hakkında tanıtıcı bilgilerin olduğu, bu mekanların aslında hangi kentte bulunduğunu gösteren site

  • latince yazilis kurallarindan fransizca yazilis kurallarina kalan garip miraslarindan biridir. b ve p'den önce n yazilmaz, yerine m yazilir ama n okunur. bir baska örnek de istanbul'un fransizca yazilisidir. istamboul, ya da "istambul" yazardi fransizlar yakin zamana kadar. amphi vs. olmak üzere baska örnekler de var, simdilik aklima gelenler bu kadar.

  • uzun hali minibüste herkes indikten sonra tek kalan yolcunun huzursuzluğu olacak olan başlıktır.

    küçüklüğümde anneannem sürekli uyarırdı dershaneye giderken falan tek kalma in herkes inince diye.oradan aklımda kalmış olacak ki lise yıllarında saat akşam 7 civarında üsküdardan kadıköye dönerken bir dolmuşçunun manyak manyak sürekli dikiz aynasından kesmesi sonucu resmen yolun ortasında inip son inenle, deli gibi yürümüştüm.

    bir kere de sabah çok erken saatlerde ilk minibüse binecektim kadıköyden iğrenç herif(minibüs şöförü) nereye gidiyorsun güzelim diyip iğrenç bir sırıtışla süzünce yine binmeyip yürümüştüm.

    yalnız olduğumu zannetmiyorum.minibüste hep en sona kalınca huzursuz olurum.

  • bir fransız, bir alman ve bir türk müzedeki "adem ile havva cennette" tablosuna bakıyorlarmış.

    alman:
    "vucutlarının kusursuzluğuna bakarsak bunlar mutlaka almandır" demiş.

    fransız:
    "hayır, havva'nın güzelliği ve adem'in yakışıklılığına bakın. bunlar olsa olsa fransızdır" deyince,

    türk karşı çıkmiş:
    "bunlar kesin türk. baksanıza, üstte yok, başta yok. yiyecek de elmadan başka birşeyleri yok ama hala kendilerini cennette sanıyorlar! "

  • harry potter ve ölüm yadigarları bölüm 1'den sonra, kitapları okumayan birinin sorabileceği bir sorudur, bu adamın kimin nesi olduğu. ben de açıklama getirmek istedim, şöyle en afillisinden.

    - kendisi melez ve üç kardeşin (albus dumbledore, kendisi ve ariana dumbledore) ortancası. albus ile hiçbir zaman iyi geçinemedi. babası azkaban hapishanesi'nde öldükten sonra kardeşine bakmak zorunda kalan oydu ve albus'la iyi geçinememesinin altında da, ikisi ve küçük kardeşleri kalmışken, albus'un onları hiç takmamasıydı. albus böyle bir adamken, ab de böyleydi işte.

    - çocukken en sevdiği hikaye ozan beedle'ın bir hikayesi olan grumble the grubby goat idi.

    - 1895 yılında hogwarts cadılık ve büyücülük okulu'na başladı ve tıpkı abisi albus gibi o da bir gryffindor'du. başka ne olabilirdi ki zaten? cesaret taşıyor adamdan.

    - ariana, büyü gücünün farkında olmadığı zamanlarda onun kontrolünü kaybederek annesini yanlışlıkla öldürdüğünde okulu bıraktı ve kardeşine bakıcılık yaptı. bundan dolayı ariana, ab'i albus'tan daha fazla seviyordu.

    - aberforth'tan bahsedeceğim için bu konuda fazla ayrıntıya girmeyeceğim, ama bunlar godric's hollow'a taşındıkları zamanlarda grindelwald bir gün bunların evine geldi. birden patlayan düelloda ariana kaza kurşununa, tabi bu durumda büyüsüne hedef oldu ve hayatını kaybetti. onun ölümünden dolayı albus'u suçladı ve onun yanından ayrıldı.

    - o arada neler yaptığı pek bilinmiyor, hikayesi evden ayrılmasından sonra hog's head'in (domuz kafası) sahibi olmasıyla devam ediyor.

    - hakkında bilinen diğer birkaç satır arasında 1975-76 yılları civarında mundungus fletcher'ı hog's head'den men ettiği var. ayrıca 1980 civarlarında da albus dumbledore, sybill trelawney ile okulda öğretim görevlisi olması hakkında konuşacağı zaman hog's head'de konuşmayı tercih etmiş. aberforth'un bunu nasıl karşıladığı bilinmiyor, ama tahmin edilebilir sanırım.

    - yıllarca etliye sütlüye karışmadı. biz onu bu aralarda 1995'te gördük aslında; zümrüdüanka yoldaşlığı filminde. harry, ron ve hermione, dumbledore'un ordusu'nu toplamak için burada toplantı yaptıkları sırada gördüğümüz yaşlı amca oydu.

    - 1997'de albus'un cenazesine katıldı.

    - 1998'de harry, ron ve hermione'yi malfoy malikanesi'nden kurtardı ve okula sızmalarına yardım etti.

    dumbledore hakkında pek iyi düşünmüyor, bunu en iyi ölüm yadigarları kitabının son bölümlerinde anlayabiliyoruz. harry onu biraz yumuşatsa da pek bir şey değişmiyor tabi ki.

  • "anladıysam arap olayım" bir galât-ı meşhûrdur. aslında türkçe'de "arap olmak" diye müstakil bir deyim veya bir kullanım yoktur. deyimin aslı "anladıysam a'râb olayım"dır. yâni "arap" başka şeydir, "a'râb" başka bir şeydir.

    deyimin aslındaki kelime “arap” değil “a’râb”dır. "a’râb”, “arab” kelimesiyle aynı kökten gelir. arapça'da herhangi bir kavmin bedevîlerine "a'râb" denilir. şehir, kasaba veya köylerde yerleşik hâlde yaşayan medenî topluluklara arap dahi olsa “a’râb” denmez.

    elmalılı muhammed hamdi yazır, “şehirli bir arab’a ‘yâ a’râbî!’ diye hitap edilecek olursa, hakarete uğradığını düşünür ve bu onu hiddetlendirir” dedikten sonra şunları yazıyor: “bunun aslını bilmeyenler arap ile a’râb lafızlarının söylenişlerini ayırd edemezler de halt ederler yani karıştırırlar: a’râb diyecek yerde arap derler.”

    arap dilcilerinin izahatına göre önceleri çölde göçebe hâlde yaşamış olsalar bile bilâhare yerleşik hayata geçmiş kimse yahut topluluklar da “a’râbî” değildir. buna mukabil hakikî a’râbîler de zaman zaman ihtiyaçlarını karşılamak için şehre inseler dahi a’râbî vasfından kurtulmuş olmazlar.

    esasen “a’râb” bir topluluğun özel ismi değil, bir “tip”in adıdır. çölde yaşamaları, göçebe olmaları bizâtihî ayıplanma sebebi değildir. bu hayat tarzının tabii olarak inşa ettiği câhil, kaba, inatçı, katı, görgüsüz ve idrâki kıt bir insan tipidir takbih sebebi.

    hâsıl-ı kelâm: "a’râbîlik" araplar'a mahsus değildir. her milletin a’râbîleri olabilir. “anladıysam a’râb olayım” deyimini arapları aşağılamadan doğru kullanmaya itina göstermek, insan hakları, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, hakîr görme, aşağılama, dışlama gibi günümüzde mücâdele edilmeye çalıştığımız ve fakat bir türlü de önünü, önlemini alamadığımız bilimum istenmeyen, beğenilmeyen, kötü, kaba, cehâlet ürünü, katı, görgüsüz, idrâki kıt bir insan tipinin hâl ve hareketi, yâni "a'râbî" bir anlayıştır.

  • bere takmasinin sebebi ne kel olmasıdır ne de şekil görünmek, geçirdiği bir kazadan dolayı kafasında yara izi vardır (lescott'a benzer bir iz); kendi deyimiyle amacı insanların korkmamasıdır. düğününde bile o bereyi çıkarmamıştır. medyadaki en zeki, kendini geliştirmiş kişilerdendir. bu zamana kadar iki kez buluşma fırsatım oldu ikisinde de kültürü ve zekası ile etkiledi.