hesabın var mı? giriş yap

  • bundan yakınan insanın ciddi bir sorunu olduğunu düşünüyorum.

    yurtdışına çıkmanın bir numarası, insanı özel bir statüye getirmesi gibi bir şey yok. dolayısıyla yurtdışına çıkmakla hava atmak, bunu herkese duyurmak istemek gibi bir şey de yok. sadece bazı garip insanların kulakları seçici geçirgenlik yapıyor. yurtdışından bir şehir / ülke ismi duyulduğu anda kulaklar dikiliyor, nefes alma sıklaşıyor, dişler bileniyor, salyalar akıyor, yumruklar sıkılıyor, "bir tane ağzına çarpacam o olacak" diye düşünceler geçmeye başlıyor.

    bu ne lan?

    adam gezmiş görmüş, bir şeyler tecrübe etmiş. bunu da paylaşıyor. sırf anlatılan şey yurtdışında geçiyor diye garip garip tepkiler veriliyor. şu iki diyalog arasında (-) tarafından verilen saçma sapan cevaplar dışında bir fark yok mesela:

    - abi saraçoğlu'ndaki atmosfer başka bir yerde yok.
    + ya bırak allah'ını seversen, inönü'ye gel de öyle konuş.
    - hadi len ordan.

    vs.

    - abi saraçoğlu'ndaki atmosfer başka bir yerde yok.
    + abi öyle deme, anfield'da gol oldu mu tribünler kendinden geçiyor.
    - hıamnısktmn.

    veya:

    - olm bu kahve çok iyiymiş ya. hayatımda içtiğim en iyisi olabilir.
    + valla baya iyi evet. ama yine de bence en iyisi bizim evin iki sokak aşağısındaki kafedeki.
    - aa, deneyeyim bi ara.

    vs.

    - olm bu kahve çok iyiymiş ya. hayatımda içtiğim en iyisi olabilir.
    + valla baya iyi evet. ama yine de roma'da bizim otelin oradaki meydanda içtiğim gerçekten bambaşkaydı.
    - hıamnısktmn.

    gibi. bu ne şiddet bu ne celal arkadaş?

    muhabbet dönüyor, konuyla alakalı insanlar başından geçmiş şeyler anlatıyor. herkes konuyla alakalı birşeyler anlatıyor, bir şey yok. birisi konuyla alakalı yurtışında geçen bir şey anlatıyor, auuuvvv.

    anlatmasın o zaman insanlar. bu olaya kıl olan insanlar da mutlu mesut yaşamaya devam etsin, sanki dünya türkiye'den ibaretmiş gibi.

    - ee sen ne yaptın tatilde, nasıl geçti?
    + yoktum ben tatilde falan. hiç var olmadım. aynı seninki gibi çok sıkıcı geçti. haydi benim zamanım keyifli geçmediği için mutlu ol.

  • yaşadığın ilk orta yaş sendromu denebilir. ne yaptın yirmilerinde? ne kazandın, kimlerin kalbine girdin, kimleri hayatına dahil ettin? kimler gitti, sen kimleri terk ettin? daha neler yapabilirsin, ne kadar enerjin kaldı ki?

    herkes yaşayacağını yaşamış, o anıların kırıntılarını ararken kaybolmuş gibi. rastgele çarpışıyoruz.

    benim açımdan bir aydınlanma yılı oldu 27. oturdum tüm eski sevdiklerimin mesajlarını okudum. ilk ayrıldığımda hep hata onlarda demiştim ama eksiklerimi gördüm, onlar bir yanlışsa ben beş yanlıştım. ilk defa özeleştiri yaptım 27 yaşında. bir yanlıştı, diğeri şöyleydi, o böyleydi derken onlarca sene geçmiş. bir seneyi geçen bir ilişkim olmamış. dedim ki abi benim hayatımda bir seneyi geçen arkadaşım bile adam akıllı yok. neden tüm hayatımı her şeyin gelip geçici olduğu gerçeği üzerine kurmuşum ki? korkunç bir olay bu ürkütücü bir gerçek. bir sene yahu bir senecik. on iki ay. yok. on iki ay şahsıma dayanabilen biri yok.

    sonra düşündüm şu anki sevgilimi. hayatımda bana bu kadar emek veren birini bulmuşken. ne eksiğim varsa tamamlayacağım dedim. neyim eksikse. sevgi saygı sadakat ev motor bilmemne tamamlayacağım her neye mal olacaksa. onun etrafında kuracağım hayatımı.

    27 yaşında ilk defa özeleştiri yaptım. ilk defa yalnız kalma ve kaybetme korkusunu düşündüm. ilk defa böyle ölmekten korktum. ilk defa her şeye çok geç kalmış hissettim. üzüldüm ben 27 yaşımda. ilk defa baya keyfim kaçtı. ilk defa hep böyle genç, yakışıklı ve enerjik kalamayacağımı hissettim. ilk defa yetersiz hissettim kendimi. o yüzden 27 yaş leş gibi bir yaştır.

    bunu okuyan kişi, eğer 27'den gençse, lütfen yukarıdaki sorgulama ve özeleştiriyi 27'sine gelmeden yapsın. bir an önce bitirsin ki yoluna daha sağlıklı gidebilsin. nerede yanlış yaptığınızı düşünün hep. böylece mutluluğa giden yol daha da kolay olur size. ne kadar geç o kadar zor. bak 27'de bile alt üst oluyor insan, hoşlandığı kız bir senelik ilişkisini anlatınca. ve sebin hayatında bir sene sabit kalan tek şey kedin olunca.

  • ümit besen den beklediğimiz bir atak. atmalı şu gölü artık. millet affedilmeyenin üçüncü versiyonuna geçiyor, biz hala tek bir nikah masası na sahibiz. olmaz! kendi yaratıcılık damarları tıkandıysa alsın benden söylesin:

    dul kaldın sen seneler önce
    unutmadım ben seni ömrümce
    bekledim benim olursun diye
    girersin kapımdan gelinliğinle

    ne derlerse desinler senin için
    dul kalmış olsan da sen benimsin
    çocuğuna da çocuğum bilirim
    yeter ki sen benim ol biriciğim

    bunları derken aldım ben haberini
    gelin oluyormuşsun etti mi iki
    damat yine ben değilim başka biri
    bu şarkının ismi nikah masası iki

    nikahına beni çağır sevgilim
    istersen şahidin olurum senin
    bu adam kim diye soran olursa
    allahın piskopatı dersin sevgilim

  • 2011'in mayis'i.. tib'den eksi sozluk'u kapatma emri cikiyor. ortalik biraz karisik. her kafadan bir ses.

    olay butonu hep yesil.

    4 mayis 2011 - #23338165
    5 mayis 2011 - #23363517
    7 mayis 2011 - #23395635
    8 mayis 2011 - #23407952

    bu entry'deki birkac cumleye dikkat:

    ''...daha kalabalık bir internet kullanıcı grubuyla katılmak. bu yüzden hepinizin (evet sen dahil) orada olması lazım...''

    ssg'nin burada bahsettigi kisiler sen, ben, antik'i bugunu kullanmayanlar falan. (evet sen dahil)

    9 mayis 2011 - #23416679
    11 mayis 2011 - #23447436 (bizden oneri bekleniyor. hani su an hicbir talebi ve onerisi siklenmeyen bizlerden)
    12 mayis 2011 - #23465436
    12 mayis 2011 - #23468031
    12 mayis 2011 - #23468497
    13 mayis 2011 - #23485966

    sonrasinda dusunen hayvanin onde gideni de bir seyler yazip kafamizi utulemis. ben ozellikle ssg'nin olaganustu cabasini gostermek istedim.

    ***

    konu, eksi sozluk'un kapanmasi olunca, sozluk yazarlari can ciger kuzu sarmasi. onerileri dikkate alinan onemli kisiler ve olay butonu surekli yaniyor. aciklama ustune aciklama yapilabiliyor.

    konu, o pek kiymetli yazarlarin basit talepleri olunca, olay butonu hic yanmiyor. taleplerin karsilanmasini geciyorum... karsilanmasa da olur. ancak, o gun o yuruyus'te ssg'yi yalniz birakmayan yazarlara, ssg bugun tek cumlelik bir aciklama yapmaktan dahi kaciniyor.

    bakalim... devran donuyor nasil olsa...

    sunu ek yapalim: ssg ile ilgili yazilan her entry'den sonra devreye giren ''adam sozlugun sahibi'' refleksine eyvallah. evet, ssg sozlugun sahibi, dusuneni, tasarlayicisi ve sairesi. ancak biz de(yazarlar) kendi sozumuzun sahibiyiz. biz de iki lakirdi edelim arada musadenizle.

  • (bkz: dolarizasyon) işleminin tersidir. yani bir ülke vatandaşlarının parasal işlemlerinde, yatırımlarında döviz yerine kendi ülke parasını kullanmaya başlamasıdır.
    son dönemde ülkemizde dolarizasyon özellikle kurların artması ile çok arttı, vatandaşların döviz hesapları rekorlar kırdı. bu da kurların daha da artmasına sebep oldu. şimdi kurları düşürmek için faiz artırımı gibi yollarla ters dolarizasyon hedefleniyor. kurların 8,50 seviyelerinden en son 7,05 seviyelerine gelmesi ile vatandaşların dövizlerini bozdurmaya başladığı yani ters dolarizasyonun başladığı söyleniyordu. fakat habertürk'ün haberine göre vatandaş dövizleri tutmaya devam ediyor, kıpırdamıyormuş. bozdurma falan yokmuş ortada.
    şayet bunu anlamak güç değil. mesela dolar kuru 6 kasım 2020'de 8,52 ile tarihi zirveyi görüp 3 gün sonra 8,06 bir 3 gün daha sonra 7,68 görmüş. vatandaş nasıl kıpırdasın, büyük ihtimalle herkes maliyet 8'e yakın veya üstü yakalandı, bir anda aşağı gidince de bozduramadı. şimdi kim zararına bozdurmak ister? olması gereken 1 haftada kurların %10 aşağı inmesi değil, yavaş yavaş dengeli bir şekilde indirilmesi idi. bu durumda ters dolarizasyon biraz zor gözüküyor ama imkansız değil.