hesabın var mı? giriş yap

  • başlığa büyük bir heyecanla giren siyasal islamcıları ve etnik faşistleri üzecek diyalogtur.

    filenin sultanları ve yönetim arasındaki dönen o prim diyaloğu:

    akif üstündağ; “şampiyonluk için ne versek az. prim olur, başka bir şey olur. tüm özel isteklerinizi yerine getireceğiz. salonda işiniz bitti. şimdi söz sırası sizde”

    daniele santarelli; “bu konuda konuşması gereken oyuncularım..” diyerek sözü kaptan eda erdem'e bıraktı.
    otelin salonu bir anda sessizliğe büründü. kimseden çıt çıkmıyordu.

    eda erdem;
    "atatürk'ün sporcu kızları, ülkesi adına kazandıkları başarıyı pazarlık konusu yapmaz. ne prim ister, ne de başka özel bir şey. 85 milyona yaşattığımız mutluluk bize yeter..”

    ( yeniçağ / şerafettin tilki)

    sporcular bir şey istememiş ama ben halk olarak bir şey istiyorum.

    bu insanları özel uçakla uçurun. vargas tarifeli uçakla uçamaz kardeşim.

    bacakları sığmaz.

    bu insanları ayların yorgunluğu ile kırk beş cm aralıklı tarifeli uçakla ülkeye getirdiniz.

    hiç bir şey yapamıyorsanız,

    tarifeli uçakla uçurmayın ey yetkililer.

    bir de voleybolcularımızı tehdit eden kişileri ilk duruşmada serbest bırakmayın.

    --- spoiler ---

    sözlük'te gündem olması açısından çok önemli arkadaşlar.

    hande baladın'ı yüzüne kezzap atmakla tehdit eden şahıs bugün serbest bırakılmış.

    (bkz: mustafa neşeli'nin serbest kalması)
    --- spoiler ---

  • az önce aşağıdaki gibi bir diyalog yaşanan program ;

    - nerelisin ?
    - izmir.
    - neresinden ?
    - manisa.

  • yanlış anlaşılmasın, niye kumar oynuyorsunuz cezası değildir.

    niye kumar oynarken devletinizin de payını vermiyorsunuz, parayı yasa dışı oynatanlara kaptırıyorsunuz cezasıdır.

    verin devlet babanızın payını gönül rahatlığıyla oynayın gitsin değil mi?

  • diamond'ın kült kitabı. new york times'ın en çok satanlar listesine girmesinden tutun da pulitzer prize kazanmışlığı, the phi beta kappa award in science ödülünü almışlığı var.

    insan toplumların kaderini, şekillenişi, bugünkü durum ve nedenlerini açıklıyor. modern dünya hakkında yeni bir bakış açısı kazandırıyor. kitap orijinal dilinde daha anlaşılır bir dil, akıcı bir üslupla yazılmış. ancak çevirisini okurken zorlanıyorsunuz. türkçesi o kadar iyi değil ve hatta orjinalinden daha karmaşık kelimeler, cümleler kullanılmış. aşağı yukarı 23 ytl olan kitabın orijinalini okumanızı tavsiye ederim, bu durumda.

    kitapta kısaca nelerden bahsettiğine gelince toplumların gelişmişliği, bu gelişmişlikte ten renginin önemi hakkında yali'nin sorduğu soruyu cevaplayarak başlıyor, kitap. beyazın siyaha, siyahın kırmızıya akıl veya başka bir yönden üstünlüğü olmadığını; sadece modernleşme-gelişmeye açık topraklarda yaşayanların beyazlar olmasından ötürü onların daha çabuk gelişebildiklerini anlatıp kanıtlıyor. en basit haliyle tüfek, mikrop ve çelik modernleşme kapısını açan anahtarlar. tüfeğe sahip olabilecek güçte olmalısın.* mikroplar karşısında ayakta duracak, bağışıklık kazandıracak bir sisteme sahip olmalısın ve tabiki çeliğin de olmalı. yaşam için temel ihtiyaçlarını karşılamanı bitirip lükslere- gelişmeye- ilerlemeye geçtiğini gösteriyor, çelik. çeliğin olunca araba tekerliğin de olur, araba tekerliğin olunca ticaret de yaparsın, uzak yerlere de gidersin ve hatta buharlı makineyi icat eder yeni bir çığır açarsın. gelişim için kilit sözler tüfek, mikrop ve çelik'tir. şimdilerde medeniyet denildiğinde akla gelen ülkeler bu şekilde ilerlemiştir. hem bu sözcüklerin önemi üzerinde duruyor, yer yer örneklemelere gidiliyor, kanıtlar sunuluyor, tarihçilerin savunduğu diğer tezler çürütülüyor hem de toplum statülerinin insanın rengiyle alakalı olmadığını anlatıyor. şans meselesi! beyazlar evcilleşebilecek hayvanlarla verimli topraklara düşmüşken siyahlar verimsiz topraklarda yabani hayvanlarla başbaşa kalmışlardır.

    çin, japonya, avustralia, avrasya, africa ve daha pek çok ülkenin gelişimi üzerinde durulmuş. anlaşılır bir dil, akla yatkın cümle ve tarihi gerçeklerle yazılmış, bir kitap. kitabın sonunda tüm kitabı özetleyen epilogue vardır ki, sadece o kısmını okusanız bile konu hakkında birçok detayla birlikte fikir sahibi olabilirsiniz. 475 sayfalık olan bu kocaman kocaman kitabın sonunda konu ile alakalı tartışma soruları hazırlanmıştır. bu soruların cevapları hakkında birazcık düşünmek de oldukça yararlı olacak. hele ki öğrenciyseniz ve bu kitap ders kitaplarınızdan biriyse; muhtemelen hocanız arkadaki tartışma sorularının benzerini soracaktır. göz atmanız da fayda var.

    "the scope and the explanatory power of this book are astounding." - the new yorker
    "fascinating... lays a foundation for understanding human history." - bill gates
    "an ambitious, highly important book." - james shreeve, new york times book review

  • -kopeklerini evlendireceklerini soyleyen komsunun evlilik davetiyesi verip dugune davet etmesi. (oha) neyse peki oyle olsun bakalim diye gunu geldiginde yola cikip gidildiginde, dugune uygun olmayan kiyafetle (!) gelindigi bildirilerek kapidan giremezsin diye geri cevrilmek istenmesi. arkadasla birbirimize donup "ne diyo la bu, bu nedir la" bakisi atmamiz. neyse dugun(!) sahipleriyle baglantiya gecip bir sekilde iceri girmemiz. ve evet tipik amerikan dugunu gibi millet masalarinda icki icerken kopek sahiplerinin evlilik yeminlerini kopekleri adina etmeleri, kopeklerin cok sekil giydirilmesi ve milletin harbi harbi evleniyorlar diye mutluluk goz yasi dokmesi bunlar olurken benim dayanamayip hayvan gibi gulmem ve pis bakislarin hedefi olmam. "sorry, they are so sweet" diye yalandan kivirmam.

    -arabayi park ederken arkadan arabaya tak tak diye vurulmasi. polisin park cizgisini az gectim diye ( 1-2inch disarda) ceza yazmaya kalkmasi. benim "baba napiyon yapma, isa askina lutfen, kurban olam" serzenislerime aldirmamasi benim de caresiz beklerken cakallik yapip "iyi de sen arabama vurdun ben daha park etmedim" demem uzerine bir sure dusundukten sonra "hmm aslinda haklisin ama bak bi daha yapma" diyip cezadan yirtmak, benden sonra gelen kurbani tam olarak arabadan cikmasini beklemesi ve o ciktiktan sonra parkin disarda mi diye kontrol edip disarda olduguna karar verip kadinin yakarislarina aldirmadan ceza yazmasi. (benim bokuma kadina patladi)

  • bu yazıda dil öğrenme konusunda kullandığım bazı yöntemlerden söz edeceğim. zamanında yabancı dil öğrenmeyi kolaylaştırma konusunda ufkumu genişletecek öğretmenlerle veya yaklaşımlarla pek karşılaşmadım. aşağıda yazacağım tüm yolları el yordamıyla buldum fakat geriye dönüp baktığımda bu yöntemlerin çoğunun literatürde de karşılıkları olduğunu gördüm. aşağıda yazacağım 5 adet yöntemin altına bir de kapsayıcı bir 6. yöntem yazdım, ki bu yazıyı da o yöntemin yüzü suyu hürmetine yazıyorum desem yeridir.

    ne yazık ki çocukluktan itibaren inşa edebileceğim doğru dürüst bir ingilizce alt yapım yoktu. lisede de ingilizce veya herhangi bir başka yabancı dil namına anlamlı bir gelişme kat edemedim. hatta okumuş olduğum üniversitede girdiğim hazırlık sınavından bile kalmış biriyim. dil yeteneğinin ise doğuştan verili olmadığını, bunu kendi kendime geliştirebileceğimi fark ettiğimdeyse 20 yaşını geçmiştim. hatta yetenekli olmanın genel kanının aksine bazen o kadar da iyi bir şey olmadığını, gelişimi gerçekten tetikleyen unsurun sırtını yaslayabileceği bir yeteneğin bulunmadığı koşullar ve bazı başarısızlıklar olduğunu malcolm gladwell'in aşağıda yer alan şu güzel yazısında okumanızı ve ardından söyleşisini izlemenizi öneririm:

    https://www.inc.com/…on-hiring-based-on-talent.html

    işte ben de, bir şekilde geri kaldığımı düşündüğüm bu dil öğrenimi konusunda sırtımı yaslayacak bir arka plan bulamamıştım, başarısızlıklarım vardı, bunlar canımı sıkan başarısızlıklardı ve muhtemelen bu yazının konusu olmayan ve tamamen duygusal bir hikâyeye dayanıyordu. bu yüzden de zaman içerisinde belli yöntemler geliştirerek ve kullanarak yol almaya çalıştım. öğrenmek istediğim şeyin öğrenim metodunu da el yordamı bulunca, öğreneceğim şeyi tam olarak kendime mal edebildiğimi gördüm ve zaman içinde lisan konusunda kendimi bambaşka bir noktaya taşıdım. aklınıza gelebilecek birçok lisan ile az ya da çok hukukum olmuştur. zaten paramı da poliglot olmam sayesinde kazanıyorum. altını çizmek isterim ki, size vereceğim tavsiyeleri uygulamanız için bence,

    1 - 20 yaşında veya daha genç olmanıza gerek yok. 30 yaşında hatta 40 yaşındaysanız bile bir dilde belli bir seviyeye (ciddi bir seviyeye) gelmek bence mümkün.
    2 - geçmişten gelen bir altyapınız olmasına gerek yok.
    3 - zeki veya yetenekli olmanıza gerek yok.

    peki bunların yerine nelere gerek var?

    1 - motivasyona.
    2 - günde toplamda en az 2 saatlik bir zaman dilimine. (genelde altyapınızın olmadığını düşünürsünüz ama bu aslında
    3 - bu şekilde en az 6 ay sabredebilmeye.

    bu arada şunu da ortaya koymak yerinde olacak. dil öğrenmeyi yaş engellemez, motivasyon düşüklüğü engeller. aslında yaş aldıkça yaş almanız sebebiyle öğrenme yetiniz körelmez, yaş alırken motivasyonunuz da düşerse öğrenme yeteneğiniz körelir. ama siz bunu yaş aldığınız için öğrenme yeteneğinizin köreldiğine yorarsınız. bu bir yorum meselesi. ilgilenenler için konu dışı yorum bilimi hermeneutik ile ilgili yazımı tadımlık paylaşayım (bkz: #124148519) ve yukarıdaki maddelere geri dönelim.

    önceden belirtmem gerek. bu üç madde tek bir yabancı dil ile ilgili. eğer aynı anda iki yabancı dil öğrenmeye niyetliyseniz 2. maddedeki zaman dilimini ikiye katlayın. aynı anda ikiden fazla yabancı dil öğrenimini ise önermiyorum. 2 dil öğrenecekseniz de birbiriyle aynı dil ailesinde ve çok yakın olan dilleri (örn. almanca ve felemenkçe, norveççe ve isveççe, italyanca ve ispanyolca vs.) aynı anda öğrenmeye çalışmayı önermiyorum. şimdi yöntemlere geçelim.

    yöntem 1: cümle ezberlemek.

    çünkü bu kelime ezberlemekten daha kolay. tuhaf ama gerçek. tek başına ezberlediğinizde unutacağınız bir kelimeyi cümlede ezberleyince unutmuyorsunuz. diller kendinizi ifade edebilmeniz için vardır. ifadenin temel unsurları kelimeler olsa da bir ifadeyi olduğu şey hâline getiren o ifadenin bütünlüğüdür. kelime bu anlamda bize bir bütünü değil, bütünü oluşturan parçaları verir. cümle ise kelimelerden müteşekkil olmakla birlikte, onların peşi sıra dizilmesinin ötesine geçen bir bütünlük sergiler. bu bütünlük ise aklınızda bölük pörçük kelimelere göre daha iyi kalır.

    benim yaptığım şey cümle defteri tutup her öğrendiğim kelimeyle ilgili doğru kurulmuş, sade ve kullanışlı bir cümle bulmak ve onu deftere yazmaktı. bunun için linguee veya reverso'yu öneririm.

    yöntem 2: fiillere yüklenmek.

    ilk etapta temel fiilleri çalışmanızı öneririm, aslında her koşulda fiil öğrenmek, dili öğrenme konusuna lokomotif oluyor, konuşma ve yazmanızı da daha rahat hale getiriyor. zira nesneler donuk kavramlar olduğundan duyguları ancak özel bazı nesneler tetikleyebilirken, fiiller dinamik kavramlar olduğundan bir duyguyu daha rahat uyandırabilir. duygular devreye girdiğindeyse hafıza daha iyi çalışır.

    yöntem 3: hafızaya doğru matkapla yol açmak.

    cümlelerin sonundan başına doğru hep daha tekrar yapmak suretiyle matkapla hafızaya yol açmaktır. drilling denen bu tekniği kullanarak ikinci dünya savaşında abd casusları nazi almanyasına yollayacakları casuslara sıfırdan 8 ay içinde ileri seviyede almanca öğretmişler.

    mevzu şu: örneğin bir fransızca cümle ele alalım: il y a souvent un décalage entre ce qui se passe en réalité et comment on s'en apperçoit.

    drilling tekniği cümleyi ezberlemeye sondan başlar. misal bu zor cümleyi ezberlemek istiyorsanız önce sesli olarak "apperçoit" kelimesini birkaç kez tekrar etmeniz gerek. ardından "s'en apperçoit". yine birkaç kez tekrar... ardından "on s'en apperçoit". bu şekilde en başa doğru drill yaparak (yani adeta matkapla delerek) zihne kaydediyorsunuz. drilling ile kaydolan cümleler uzun vadeli hafızaya kaydolur.

    peki hangi cümleleri ezberleyeyim? potansiyel olarak sonsuz sayıda cümle kurmak mümkün. bunun cevabı bizi dil öğrenimindeki başka bir konuya sevk ediyor: bağlam üzerinden öğrenme konusuna.

    yöntem 4: bağlam çemberleri oluşturmak.

    merkeze kendini alarak en dar çevreden hep daha genişe doğru büyüyen bağlam çemberleri oluşturmak sıfırdan kurmaya başladığınız anlam ufkunu genişletir. işin güzel tarafı, içinde yaşamıyor olsanız bile hayal gücümüzün istediğimiz bağlamı kurgulamamıza yardımcı olduğudur. şunu sakın unutmayın, nasıl ki ekonomi gözlerdeki ışıltıdır diyerek size bakışlarını diken biri gördüğünüzde oradan koşarak uzaklaşmanız gerekiyorsa, dil dile değmeden dil öğrenilmez diyen birini gördüğünüzde de koşmasanız bile ani bir refleksle yönünüzü değiştirseniz iyi edersiniz. zira ikisi de motivasyonunuzu düşürebilir ve sizi hedeften saptırabilir.

    bağlam üzerinden öğrenmenin temel varsayımı, adeta içine gömülü olduğumuz bir bağlam içinde yaşadığımız ve o bağlam vasıtasıyla anlam kazanan kelimeleri uzun dönemli hafızamıza kaydettiğimizdir.

    bu doğrultuda, ilk ve en önemli bağlam kimliğimizdir. bir dile sıfırdan başlayınca, kendinizi tanıtıcı birkaç cümleden oluşan paragrafı ezberlemeniz bile oldukça zor olabilir ama size somut olarak bir şeyler öğreniyor hissi kazandırması ve iletişimde kullanılması en muhtemel cümleleri oluşturması bakımından değerli olur. bir hafta önce sıfırken bir hafta sonra kendinizi rahatça tanıtabiliyorsanız, oluyor bu iş galiba dersiniz, moral motivasyon artar.

    sonra yapmanız gereken bağlamı peyderpey genişletmek. örneğin bir sonraki etapta sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeylerin bir listesini yapabilirsiniz. ardından yaşadığınız çevreyi tanıttığınız bir paragrafı çalışabilirsiniz, bu böyle devam eder ve sonunda artık politik konularla ilgili bir paragraf çalışabilir hâle birkaç ay içerisinde gelebilirsiniz.

    yöntem 5: yol haritası çıkarmak ve ona uymak.

    bu yol haritasının genel geçer dil seviyelerinden farkı oldukça somut ve kişiye özel olması. zira ancak bu sayede motivasyonunuz yüksek kalmaya devam edebilir. bu konuyu biraz açalım.

    her haftanın temel bir konusu, haftanın nihai amacı da yukarıda sözünü ettiğim konularla ilgili kendinizi rahat bir şekilde yazılı ve sözlü olarak dışa vurabilmek olsun.
    okuma ve dinleme egzersizlerini ise ancak yazılı ve sözlü üretimi destekleyici olarak görün. zira doğru bir şekilde üretebiliyorsanız, zaten anlama ve dinlemeyi de iyi yapıyorsunuz demektir. ama tersi geçerli değil.

    bu anlamda, yol haritasındaki kritik eşiklere tekabül eden seviyeler herkes için farklı olmalı, ki aslında zaten farklı. örneğin, biri için belli bir sunumu gerçekleştirmek belli bir seviyeye tekabül ediyorken, başka biri için sinema filmini kendi dilinden alt yazıyla anlayarak izleyebilmek önemli bir seviyeye tekabül edebilir. bir başka insan için de hedef iş arkadaşlarıyla belli bir dilde keyif alacağı bir sohbet edebilmektir. bu paragrafın ana fikri şu: hedefi olabildiğince daraltın.

    diğer birçok konuda olduğu gibi dil öğrenmede de zor olan mevzubahis hedefin aşırı yüksekliği değil, aşırı genelliğidir.

    aslında bu genel hedefler, tipik olarak dil öğreniminde karşımıza çıkan a1, b2, c1 vs gibi seviyelere tekabül eder. eğitim kurumları ve çoğu şey dünyada henüz bu derece bir kişiselleşme noktasına hâlâ gelmediği için bu tarz genel seviye adları bir süre daha bulunmaya devam edeceğe benziyor fakat ileride, dil öğrenen herkesin kendi yol haritasını kendi inşa edebileceği bir yaklaşıma geçileceğine inanıyorum.

    yöntem 6: tüm bu yöntemler ve çok daha fazlası literatürde hâlihazırda yalnızca bir google uzağınızda. yani bu ve bunun gibi onlarca yönteme erişmek çok kolay. bir şey çok kolay olunca da ne oluyor biliyorsunuz değil mi? leb demeden leblebiyi anladınız yine, sayın okuyucu. kendi yönteminizi kendiniz keşfedin, konu dönüp dolaşıp burada düğümleniyor, bence.

  • 7500 lira
    10 nöbet
    plastik cerrahi asistanıyım. döner 1000 kusur lira yatmıyor. nöbet paraları yatmıyor. yatarsa 3000 civarı. el cerrahisi, maxillofacial travma vs bakıyoruz. kopan parmağı dikeceğim sürede duvar boyasam daha çok kazanırım sanırım.

    edit: şimdi buraya şunu da eklemek istiyorum. hocalar da istifa etmeye basladı. hocası olmayan bölüm asistan alamaz dolayısıyla uzman yetiştirmez.plastik cerrahi gibi özeli tatlı olan branşlarda bu sıkıntı yakın zamanda iyice hissedilecek. ismini vermeyeceğim bir kaç üniversite kliniği yakın zamanda kapanacak. halkımıza bol şans diyorum. umarım tedavi olmak için satacak eviniz, arabanız dededen kalma tarlanız vardır. yüz ve mandibula kırıkları için bulunduğum yerde 40.000 lira cash istiyorlar. nakit yoksa özeller yatırmıyor bile. haberiniz olsun.

    edit2: bu işin ciddiyetini anlayamamış arkadaşlar gene toplanmışlar başlığa. doktor olduğum halde başıma bir şey gelse devlette tedavi olamayacağımı düşündüğüm için korkuyorum özel sağlık sigortası araştırıyorum. sizdeki bu özgüven gençliğinizden geliyor olmalı.

  • quantum kimyası final sınavı öncesi tanık olunmuş diyalogdur.

    +bitirim öğrenci: hocam istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz ekieğ ehueh
    - profesor: herhangi bir sorudan başlayabileceğinizi düşünmüyorum.