hesabın var mı? giriş yap

  • %10 ihtimalle lakers'ın şampiyonluğu ile sonuçlanacak playofflardır.

    aslında bu başlığa lakers - warriors değerlendirmesi yapmak için geldim.
    sezon genelinde ve son iki ayda en çok izlediğim takımlar bunlardı. bir lal taraftarı olarak çok daha fazla lakers'ı izlediğimi ve muhtemelen yanlı yorum yaptığımı da ekleyeyim peşin peşin.

    neden %10?
    çünkü göz kararı + çok düz bir matematik hesabıyla lakers'ın bu turdaki şansını %60, geçerse batı finalindeki şansını %30, onu da geçerse finallerdeki şansını %55 olarak görüyorum.

    lakers normal sezonun son dönemlerinde galibiyet sayısı, defansif reyting v.b. istatistiklerde ligin en iyileri arasındaydı. ancak bunlara çok da itibar etmemek gerektiğini düşünüyorum. nitekim lakers normal sezonun ilk 50 küsur maçında tüm kredisini tükettiği için, ligin son 25-30 maçında playoff aciliyeti ile oynamıştı. üstelik özellikle son maçlarda çoğu rakibi ikinci ve üçüncü beşlerle karşılarına çıkmıştı. öte yandan normal sezonun sonunda üst düzey takımların çoğu sıralamadaki yerlerini belirlemiş rölantide takılıyorlardı. tabii lakers'ın da her maç tam kadro olmadığını, uzun süre lebronsuz, ondan önce davis'siz arada reaves ve diğer kimi oyunculardan mahrum kaldığını da hatırlatalım.

    yine de istatistiklerden ve sayılardan bağımsız olarak lakers takımında gördüğüm, takas döneminden sonra çok daha dengeli ve rollerin oturduğu bir takım olduklarıydı. fiziksel olarak kuvvetli, tam odaklandıklarında ligin en iyi 3-4 savunma takımından birisi olduklarını söyleyebiliriz. bununla beraber işin hücum tarafında bir lebron takımına göre fazlasıyla dağınık, savruk ve istikrarsız takılıyorlar. dış şut yeteneği bakımından ise ligin kötülerinden olup playofftaki mevcut ve olası rakiplerinden fersah fersah gerideler. bu argümanı çürütmek için lütfen istatistiklerle karşıma gelmeyin, rakipler lakers karşısında içeri gömülürken (lakers'a daha rahat ve boş üçlük fırsatı verirken), curry ve diğer warriors şutörlerinin üstünde müthiş bir baskı kuruyorlar. bu biraz sizin güçlü yanlarınız ve rakiplerin size nasıl yaklaştığı ile ilgili.

    gelelim lakers - warriors eşleşmesine:

    her ne kadar basın bu eşleşmeyi lebron vs. curry şeklinde pazarlıyor olsa da aslında seriyi kazandıracak veya kaybettirecek oyuncular bence her iki takım için de beşinci, altıncı ve yedinci oyuncular olacaktır.

    ama öncesinde genel oyun planlarını ve yıldızları değerlendirelim:
    warriors hücumu screenler, handofflar ile kanatlar ve potaaltına yapılan topsuz koşular ve bu süreçte hızlı top dolaştırıp boş şutu bulmak üzerine kurulu. lakers'ın bu seride iyi savunma yapması yetmez çok iyi savunma yapmalı. bu noktada lakers'ın en büyük problemi bazen ruhsuzluğu ve konstantrasyon eksikliği bazen de saçma beşlerin (coach: darvin ham) parkede bulunması olabiliyor. yine de genel toplamda lakers'ın bu seriye final muamelesi yapmasını ve hedef maçlarda çok daha ateşli savunma yapmasını bekliyorum.

    lakers'ın warriors'a karşı en büyük üstünlüğü ise fiziksel kuvveti olacaktır. bubble'daki gibi biraz rakibi döve döve potaya giderek, biraz da savunmadaki aşil topuğuna saldırarak (curry, poole) avantaj yakalamaya ihtiyacı var.

    her iki takım için de top kayıpları bazen ciddi problem hâline dönüşebiliyor. burada topun kıymetini bilmek, hızlı oynayacam derken saçmalamamak önemli (bkz: festina lente)

    diğer bir konu reboundların kıymeti,
    burada lakers'ı biraz daha avantajlı görüyorum. memphis serisinin kazandıkları maçlarında davis başta olmak üzere pota altında oldukça dominantlardı (kaybettikleri maçlarda ise üzerlerinde ölü toprağı vardı nitekim)

    top kaybı ve hücum reboundları diferansı hem toplam şut kullanma (possession) sayısını hem de kolay basket bulma (top kaybı => geçiş hücumu, hücum reboundu => tip sayısı) olasılığını arttıracaktır.

    yıldız faktörü:
    serinin en önemli oyuncusu bence anthony davis olacaktır. çünkü hem savunmada hem de hücumda seriyi domine edebilecek yapıya ve eşleşme avantajına sahip.
    warriors için stephen curry'nin üstün hücum performansı zaten olmazsa olmazlardan. bir de her iki takım için de şöyle bir gerçek var ki, lakers davis'siz, warriors curry'siz oynayınca şampiyonluk takımından lotarya seviyesine düşüyorlar. lakers için wenyen gabriel'in 10 dakika idare edebilmesi veya warriors için poole'un curry kenardayken yüzdeli skor üretebilmesi hayat öpücüğü olacaktır.

    draymond green iki açıdan kilit oyuncu olabilir: 1) savunmada lebron veya davis üzerine mi verecekler (ve nasıl bir etkisi olacak) veya vanderbilt ile eşleştirip yardım savunmacısı mı yapacaklar. 2) vando'ya benzer şekilde warriors hücumunda riske edilen oyuncu olacağı için, ne kadar cezalandırabilecek.

    lebron maçlara ne kadar ve ne zaman ağırlık koyacak?

    klay, wiggins ve d'angelo gibi isimlerin şut performansı çok dalgalı olabiliyor. 2/11 veya 7/10 arasında büyük bir fark olacak.

    yukarıda saydığım pek çok alt başlıkta ibre biraz lakers'tan yana olsa da üçlük yüzdesinde warriors'ın hatrı sayılır oranda altında kalacağını düşündüğüm için iş dönüp dolaşıp x-faktörlere kalacaktır.

    warriors'ta looney kings karşısındaki rebound dominasyonunu tekrarlayabilir mi? sanmıyorum açıkçası. poole ise belki bir veya iki maç takımına maç kazandıran bir skor patlaması yaşatabilir ancak seriyi kazanmaları için kings serisinden çok daha iyisini ortaya koymalı.

    lakers'ta reaves, hachimura, vanderbilt, schröder hatta biraz zorlarsak troy brown, beasley ve lonnie walker gibi isimler herhangi bir maçta kinder sürpriz yumurta performansı verebiliyorlar. warriors'ta ise divincenzo ve özellikle savunmada payton jr. x-factor potansiyeli taşıyor.

    biraz fazla dağınık yazdım farkındayım.
    toparlarsak,
    - bence lakers biraz daha ağır basıyor ancak ekmeğini taştan çıkaracak taraf onlar. maç içinde 48 dakika mücadele etmeli. 2-3 dakika bile gevşerlerse warriors'ın hiç acıması olmaz.
    - warriors'ın maç kazanması için tempolu, akıcı ve yüzdeli hücuma ihtiyacı var. lakers'ın curry'yi savunması hiç kolay değil, o zaten çok rahat 25-30 + atacaktır. ancak warriors'ın kazanması için klay, wiggins, poole ve draymond green'den sezon ortalamalarının en azından altında kalmayan bir skor desteği gelmeli.
    - lakers'ın da benchten çıkacak en az bir kahramana her maçta ihtiyacı olacak.
    - top kayıplarını azaltan, hücum reboundlarını çoğaltan takım maçı kazanma şansını arttırır.

    son olarak:
    - her şeyin başı sağlık. lütfen sakatlık problemiyle konuşmadığımız bir basketbol şöleni olsun (bkz: dinimiz amin)

    ---

    (diğer eşleşmelere yorum veya tahmin yazmak istemiyorum, nasıl olsa tutmuyor :p)

  • "gebersin abicim, benim malıma neden zarar veriyorsung ya?!" şeklindeki süper hümanist yakarışıyla göz dolduran dükkan sahibinden adeta söke söke rol çalmış teyzemizdir.

  • adamlar gittikçe abartmaya basladı..

    geçenlerde yazdığım bir mailin içinde "ekledim" kelimesi geçiyordu. send tusuna bastım ve karşıma bir uyarı çıktı;

    "merhaba ....
    yazdığınız mailin içince -ekledim- kelimesi geçiyodu ama siz bir dosya eklemediniz.
    herhangi bir dosya eklemek ister misiniz?"

    yahu kendimden şüphe ettim, nasıl bir uyarı, nasıl bir algılama katsayısı..

  • metroda o kadar insanın ortasında bıçakla bir kadına saldırabilecek cesareti kendinde bulabilen bir kişinin mutlaka daha önce de vukuatları vardır.

    sorun şurada: böyle potansiyel katilleri cezalandırmayan ve aramızda dolaştıranlar o koltuklarında neden oturuyor?

    bu arada kadına da helal olsun, hiç korkmadı.

  • ne zaman ki bir şehit haberi çıkar benim raporda ya da haberde içgüdüsel olarak ilk baktığım şey şehidin çocuğu olup olmadığıdır.

    kesinlikle ajitasyonla falan bir işim yok, kameralara bıçak kemiğe dayandı açıklaması vermek dışında bir şehit evine gittiyseniz görmüşsünüzdür. ortamdaki en çarpıcı şey şehidin çocuğudur. hele ki bebekse 1 yaşında falansa hiç bir şeyden haberi yoktur onun. etrafında feryat figan ağlayan, gözyaşlarını durdurmaya çalışan insanların yanında hep bildiği şeyleri yapar. halıda oynar. kendinin durup durup başını okşayanlardan bunalır. annesinin neden etrafında beş kişinin olduğunu ve herkesin ağladığını bir süre merak eder. babası o sırada bir morg çekmecesindedir. babası kendisini bir daha asla görmeyecektir. ilk adımlarını, ilk karnesini, okuldan mezun oluşunu, düğününü falan tecrübe edemeyecektir. işte o çocuk hayatının o gün geri döndürülemez bir şekilde değiştiğini bilmeden çocuk olmaya devam eder. ama bilirsiniz. zira bu manzara değişecektir. bu ortam insanlık tarihinin gördüğü en ciddi, en dolu sorunun ama bir ama beş yıl sonra doğmasına mutlaka vesile olacaktır. hiçbir cevabın şiddetini dindiremeyeceği bir sorudur o :

    -benim babam nerede anne?
    -şehit oldu yavrum. meleklerle beraber.
    -ama neden???

    ne diyeceksiniz o vakit tam olarak? sünni değil diye ondan 10 yıl öncesine kadar resmen tanıdığımız, meşru saydığımız, karşılıklı resmi ziyaretlerde bulunduğumuz, yıllarca ticaret falan yaptığımız falan bir ülkenin (komşumuz bu ülke) liderini ilk fırsatta sattık. adamın ülkesinde iç savaş çıkınca kendisini diktatör eset ilan edip, hükümet olarak savaşın taraflarından bizim de dini anlayışımıza daha yakın sünni factionla -yani tekbir getirip kafa kesip ciğer yiyen ösocularla el nusracılarla flört ettik. ama sonra gün oldu devran döndü işler pek yolunda gitmedi, bunlar iki elleriyle bir şeyi doğrultamadılar, işte biz de bu cihatçıların elde kalan son toprağını korumak için bu rusyayla iranla masada anlaştık. işte bu amaçla kaleler kuleler gözlem noktaları kurmuştuk top tüfek de girmiştik babanı da üç kuruş maaşa oraya dikmiştik. sonra o ülkenin meşru rejiminin askerleri kendi ülkelerindeki bu bizim kulelere haince saldırdılar. kendisi o yüzden şimdi meleklerle beraber.

    bu çocuğun size cevabınızın kolpa olduğunu farkedip ağız dolusu küfretmesi için kaç yaşına gelmesi gerekiyor sizce? 10? 12?

    vatan uğrunda can vermeyi "komşularla sıfır sorun" politikası güderken onların ülkesinde onların askerleri tarafından öldürülmeye kadar uzatırsanız o masum "neden" sorusunun altında nasıl ezilirsiniz biliyor musunuz? o çocuğun artık babasının olmayışını değil sizin yamalı dış politikanız veya 2007 astana anlaşması, dünyanın bütün dinleri bir araya gelse mantıklı bir şekilde açıklayamaz. o çocuk sizi unutmaz. güneşi balçıkla sıvayamaz, suriyede tam olarak ne bok yediğinizi, niye bu rezilliğin bir aktörü olduğunuzu kendisine açıklayamazsınız.

    artık suriye işi daha da dibe girdiği, artık idlibi halebi geçip zat ı muhterem tarafından şam da denildiği için aklıma geleyor bir takım deli sorular:

    * tsk'yı alıp şam'a girmeyi planlarken bu meşru hiçbir cevabınızın olmadığı kaç adet "neden babam yok" sorusu geldiğinden haberiniz var mı?

    * o operasyonda düşenler vatan savunmasında mı şehit olmuş olacak? ne bileyim zamanında kore'de falan şehit verirken bizi ittifaklarına alsınlar da sovyet rusya bize dalmasın diye şehit vermiştik. onlar bile vatan savunması idi. suriye'de vatanın tam olarak nesini koruyor tsk?

    * şam'ı ele geçirdikten sonra oranın tamamen düşman olmuş (belligerent bir işgalci olduğumuzu düşünürsek) halk sayesinde bizim vietnam savaşımız haline gelmeyeceğini siz mi garanti ediyorsunuz? sovyetler afganistanı, amerika ırak'ı aldı. almakta sıkıntı yok. sonrasında ne olacak mesela? beş yıl orada kaldıktan sonra artık kaç bin şehitle, kaç bin "neden" sorusuyla dönmeyi bekliyorsunuz?

    * tsk vatan savunması veren kurum mudur suriye iç savaşının en zayıf aktörünün (öso) savaşını onlar için kazanmak için mezhep savaşına falan girip şehitler vermeyi göze almış bir tür heyula mıdır?

    * asker olarak idlib şam arası 325km'lik bir mesafeyi ortamda iç savaş dönerken, ülkenin güneyi komple esad'a biat etmiş bir haldeyken, tartus'ta konuşlu rus s400'leri 15m üstü her irtifayı her an tararken hava desteğinden aşağı yukarı mahrum olarak sizin liderliğinizde mi gideceğiz?

    * rusya'nın 1500 kişilik personelinin 2016 senesinde suriye'de geçirdiği bir günde 4.4 milyon dolar kadar masrafı olduğunu düşünürsek şam'a top tüfek gidecek ve orada bir müddet kalacak personelin mevcudunun bunun 60-70 katı olacağından haberdar mısınız? o operasyonun ilerleme safhasında can kaybı şehitler ve size ileride neden diye soracak binlerce çocuk hariç günlük 264 milyon doları (dolar 6 lira falanken) ekonomi bu haldeyken kimin vergisiyle kaç ay boyunca ödemeyi planlıyorsunuz? size babam neden yok diyen çocuğa da "itibardan tasarruf olmaz" diyecek misiniz?

    * başkalarının çocukları üstünde bu kadar kolay tasarruflara gidebilen insanların kaçının çocuğu bilfiil orada?

    artık herşeyi gördüm daha da şaşırmam dedikçe geliyor. dur bakalım daha neler göreceğim.

  • ahmet hakan: "turk futbolunun geldigi hal icin endiselenmeli miyim?"
    b. albayrak: "sunu sorayim. bayern'le mi oynuyorsunuz? bayern'le isiniz var mi?"

  • bence seni siksin. ama insan sikmiş olur mu bilmiyorum.

    edit 0 :bir tıfılın sorusudur. tıfıl soruyu sorup ortalıktan kaybolmuştur. tıfıl, arkadaşının kendisine bu soruyu sorduğunu ve evrim hakkında bir şey bilmediğinden cevaplayamadığını söylemişti. soranlar olduğu için açıklama gereği hissettim.

    edit 1 : imla. uyaran herkese bol şükelalı günler diliyorum

  • buna mı dava açmışlar? ihlas'a açsınlar davayı milletin parasının üstüne oturdular yıllardır ve isimleri ihlas. kuran'da sure ismi ve ayrıca saf, temiz demek.

    şerefiniz varsa diyanet yetkilileri dava açın.

  • ironi filan herhalde.

    bilmeyen için:
    keloğlan şamanik türk/altay inancından gelme bir mitolojik hikaye. yani keloğlan doğduğunda müslümanlık daha dedesinin portakalında vitaminken, masonluk ise bizim şimdisi ile galaksinin öbür ucundaki bir sistemde kolonileşeceğimiz tarih arasındaki farkın dengi bir uzak geleceğe tekabül ediyordu.

  • ders : fluid mechanics
    not : 1

    işin enteresanı 2 sayfa doldurduğum kagıttan nasıl 1 alırım diye hocaya isyan ettim, kağıdı çıkardı gösterdi tepede yazan not 1 değil 0.5 di. insafsiz 0.5 dan 1 vermiş yani bana anlayacağınız.. *

    aynı hocanın olaydan 1 sene sonra yine aynı derste herkese açıklanan notlarıyla birlikte sınav kağıtlarını dağıtıp rezil etme gibi bir girişimi oldu; kağıtlar dağıtıldı 1 tane boşta kağıt kaldı, bu mal kim diye bağırmaya başladı sınıfta..hem en yüksek notu almış hemde ismini yazmayı unutmuş kim bu salak diye geziniyor, kağıdın notu da 75 civarı bir nottu yanlış hatırlamıyorsam. sonra kağıtları sayınca anlaşıldı ki bu pek başarılı profumuz kendi cevap kağıdını okumuş birde kendine 75 vermiş, tarihte böyle bir olay yoktur herhalde...