hesabın var mı? giriş yap

  • seviyeye bak...
    ilkokul 3.

    bu kafayla siz daha çok galatasaray şampiyonluğu görür, daha çok bu kompleks altında ezilirsiniz.

  • bilindiği gibi, 2020 nobel fizik ödülü roger penrose, reinhard genzel ve andrea ghez'a verildi. ödülü sırasıyla 1/2, 1/4 ve 1/4 şeklinde paylaştılar.

    özellikle, zihnin gölgeleri (shadows of the mind) gibi muhteşem bir esere imza atan ve 1988'de hawking ile birlikte aldıkları wolf prize in physics'in de sahibi, zamanın ve uzayın doğası kitabıyla da bilinen roger penrose 'a büyük ilgim olması dolasıyla ayrıntılara girme gereği duyuyorum. hawking, yaşadığı süre boyunca nobel fizik ödülü alamasa da, penrose sonunda bu ödülün sahibi oldu. bunun yanında penrose için sanki biraz erken verimiş bir ödül. adam bildiğin 90 yaşına geldi.

    kara deliklerin oluşumlarının, einstein'ın genel görelilik teorisinin aslında sağlam bir öngörüsü olduğuna yönelik keşifinden ötürü, roger penrose ödülün yarısını aldı. kısaca, roger penrose, genel görelilik teorisinin sonuçlarının doğrudan kara deliklerin oluşumunun kaçınılmaz nedeni olabileceğini gösterdi. özetle, penrose’un tekillik teorisi (penrose–hawking singularity theorems) keşfi, kara deliklerin, genel görelilik teorisinin oldukça net bir sonucu olduğunu gösterdi.

    (https://en.m.wikipedia.org/…ng_singularity_theorems)

    ödülün kalan kısmı ise reinhard genzel ve andrea ghez'e verildi. bunlar da samanyolu'nun merkezinde süper kütleli bir cismi keşfetmelerinden ötürü ödüle layık oldular. reinhard genzel ve andrea ghez, gökadamızın merkezindeki yıldızların yörüngelerini görünmez ve son derece ağır bir nesnenin yönettiğini keşfettiler. bunun şu an bilinen tek açıklaması ise, bu nesnenin süper kütleli bir kara delik olması gerektiği.

    gelelim tekrardan penrose’a.

    roger penrose, kara deliklerin albert einstein'ın genel görelilik teorisinin doğrudan bir sonucu olduğunu kanıtlamak için ustaca matematiksel yöntemler kullandı. normalde einstein’ın kendi teorisi olan genel görelilik denklemlerinin genel çözümleri, karadeliklerin kaçınılmaz varlığını matematiksel olarak ortaya koyuyor. ancak buna rağmen einstein, içlerine düşen her şeyi yutan bu süper ağır canavarlara yani karadeliklerin gerçekten var olduğuna inanmamıştır.

    1965'te, einstein'ın ölümünden on yıl sonra roger penrose, kara deliklerin gerçekten oluşabileceğini teorik olarak kanıtladı ve onları ayrıntılı olarak tanımladı. bu arada, bu çığır açan makalesi, einstein'dan bu yana genel görelilik teorisine hâlâ en önemli katkı olarak kabul ediliyor.

    kara deliklerin doğru koşullar altında oluşup oluşmayacağı roger penrose'u şaşırtan bir soruydu. sorunun cevabı, kendisinin daha sonra hatırladığı üzere, 1964 sonbaharında, penrose'un birkbeck, university of london'da matematik profesörü olduğu sırada, londra'da bir meslektaşıyla yaptığı yürüyüş sırasında ortaya çıktı. bu yürüyüş esnasında ara bir sokakta gezinirlerken, penrose'un aklına bir fikir geldi. sıkışmış yüzeyler (trapped surfaces) adını verdiği bu fikir aslında, bir kara deliği tanımlamak için çok önemli bir matematiksel araçtı. bu sıkışmış yüzeyleri kullanarak penrose, bir kara deliğin her zaman bir tekilliği, yani uzay-zaman eğriliğinin sonsuz olduğu bir sınırın varlığını gizlediğini ortaya çıkardı. bu yüzeyler, penrose’un tekillik teoremi ispat etmesinde merkezi bir kavram haline geldi. onun inşa ettiği topolojik yöntemler, evrenimizin incelenmesinde artık paha biçilmez araçlardır.

    reinhard genzel ve andrea ghez de 1990'ların başından beri galaksimizin merkezindeki “sagittarius a” adlı bir bölgeye odaklandı. onların kurdukları 2 ayrı ekip, samanyolu'nun ortasında yer alan parlak yıldızların yörüngelerini artan hassasiyetle haritalandırdı. bu yıldızları çeken ve baş döndürücü hızlarda dönmelerine yol açan son derece ağır bir nesnenin varolması gerektiği, onların ölçümleri ile ortaya çıktı. yani resmen güneş sistemimizden daha büyük olmayan bir bölgede yaklaşık dört milyon güneş kütlesine eşdeğer bir kütle yoğunlaşmış durumda.

    normalde andrea ghez, ocak 2020’de sagittarius a’nin etrafında dönen 4 adet “g nesnesi" ni ortaya çıkaran bilim insanlarından. daha önceden bunlardan 2 tane olduğu biliniyordu. nature ’daki asıl makale:

    https://www.nature.com/articles/s41586-019-1883-y

    bu g nesneleri (g-objects) garip davranışlar sergileyen nesneler. nşa’da çok yoğun ve kompakt yapıda olmalarına karşın, karadeliğe yaklaştıklarında esneyip, uzuyorlar.

    kısacası, genzel ve ghez, dünya atmosferinin neden olduğu bozulmaları telafi etmek için yeni teknikler geliştirdiler, özgün araçlar inşa ettiler ve uzun vadeli çalışmaları, samanyolu'nun merkezinde süper kütleli bir kara deliğin varolması gerektiğinin belki de en ikna edici kanıtını ortaya koymuş oldu.

    resmî sitedeki orijinal metinler:

    https://www.nobelprize.org/…ed-physicsprize2020.pdf ve https://www.nobelprize.org/…ar-physicsprize2020.pdf

    ilgililere görseller:

    https://www.nobelprize.org/…hy-en-cross-section.pdf

    https://www.nobelprize.org/…g3-phy-en-milky-way.pdf

    https://www.nobelprize.org/…hy-en-stars-closest.pdf

  • aniden yakalayan iç sıkıntısına karşı daima iç cepte taşınması gereken şarkılardır.
    yağmur sesi ezelin fısıltısı gibi gelir bana. insana unuttuklarını hatırlatır, öfkesini yumuşatır, içini iyileştirir. yağmur konuşurken her şey susar üstelik, dünyanın çenesi kapanır.
    rainymood dil altı gibi daima başımın ucundadır bu yüzden.

  • sesli kahkaha attırmış cümle.

    bu söylediklerine ciddi ciddi inandıklarını söyleyebileceğim olay. gençler siz hani çok komplike şeyler düşünüyorlar değişik olaylar planlıyorlar milleti kandırıyorlar filan zannediyorsunuz ya, gerçeği söyleyeyim size: yok öyle bir şey, ciddi ciddi eğitim düzeyi bilgi düzeyi bu cehalet düzeyi artık ne dersen düzey bu. inanılmaz adamlar.

  • esad'ın muhteşem başarısını göz önüne seren haber. adam güney'de rahat rahat halkıyla yaşarken ne kadar işe yaramaz adam varsa türkiye'ye kitledi.

  • kadınların artık kocasının soyadı yerine babasının soyadını kullanabilmesini sağlayan gelişme.

    kudurmalar üzerine edit: isteyen elbette ki istediği soyadını kullansın, hatta çocuk annesinin veya babasının soyadı ve kütüğü arasında seçim de yapabilsin. bunlar olağan şeyler. benim asıl sinirimi bozan şey şu konuyu bile "toksik erkeklik, eril hakimiyet" gibi sikko terimlere sığdırma çabanız. böyle beyni üç gram etmeyen feminist zırvası terimler görünce kendimi tutamıyorum sadece.

    edit 2: halen özel mesaj atıp "daha çocuklar annelerinin soyadını alacak siz de kuduracaksınız" gibi şeyler yazıp tahrik etmeye çalışanlar var. tekrar ve tekrar kanaat getirdim ki feminizm bir nefret suçudur, akıl hastalığıdır, bağnazlıktır, yobazlıktır.

  • günün birinde ülkenin en ünlü bilimadamının ve mühendisinin yarışacağı bir organizasyon tertiplenir... bazı kurallar vardır elbet: koşacaklardır, finiş çizgisinde de afet bir hatun vardır... işaret verilince bu afete doğru koşmaları gerekmektedir, hatuna ilk ulaşan kazanacaktır yarışı; ve de tabii ki hatunu... ancak koşu bildiğimiz yarışlar gibi değildir; her yarışçı ilk önce yolun yarısını koşacaktır, orda duracak ve daha sonra kalan yolun yarısını koşacaktır ve yarışın sonuna kadar böyle devam edecektir... start verilir, yarış başlar... ama bilimadamı koşmamaktadır... hakemler hemen yaklaşır ve:

    - yarış başladı ama siz koşmuyorsunuz, böyle giderse kaybedeceksiniz...

    bilimadamı kendinden emin bir şekilde:

    - niye kendimi yorayım ki, hiçbir zaman ulaşamayacağım nasıl olsa (açıklama da yapar)... şu aciz mühendise de bakın nasıl çabalıyor; çok yazık çok yazık...

    hakemlerin aklına yatar, ancak mühendis hala çabalamaktadır; az da yolu kalmıştır... merak içinde ona da sorarlar hemen yetişip:

    - mühendis bey, siz neden hala koşuyorsunuz? hiçbir zaman ulaşamayacakmışsınız ki (açıklama da yaparlar)... bakın rakibiniz koşmuyor bile...

    mühendis cevabı yapıştırır:

    - bırakın o salağı, ben işimi görecek kadar yaklaşacam ya o bana yeter!

  • (bkz: bahşiş beklentisi)

    gelin evinden birileri kapıyı tutar, birileri damadın ayakkabısı saklar, yolda tinercisinden, esnafına millet arabanın önüne atlar, davulcu ayrı gelir zurnacı ayrı.

    nikah dairesinde ortada dolaşan adam bahşiş ister, anlaştığınız ve parasını ödediğiniz fotoğrafçı at birşeyler daha der.

    düğün salonunda garsonlar ya damadı ya damadın yakınını kenara çekmeye çalışır.

    kuaför ayrı, berber ayrı para ister.

    hepiniz beleşçisiniz lan.

    ulan sayınca yine memleketten soğudum.

  • ingiltere'de 1988 yazinda patlamis, ingiltere'de o siralar yeni gelmis olan ecstasy* ile chicago cikisli house muziginin ibiza uzerinden londra'da halvet olmasi ile ortaya cikmis alt kultur. sadece bir muzik turu saymak haksizlik olur..
    ibiza'da gittigi kluplerin havasini londra'ya tasimak isteyen ve bu amacla 1987 sonlarinda shoom adli klubu acan danny rampling'i sorumlu tutar pek cok insan acid house akimindan. klup, kisa surede sehrin en hip yeri olmus ve pitrak gibi cogalmis ecstasy atilip, house muzigine dans edilen yerler. 88 yazi summer of love olarak adlandirilir zaten, bu kulturun hizla yayilmasindan dolayi. kisa surede, kalabaliklar sehre sigmaz olmus, acik hava rave'leri yapilmaya baslanmistir.
    90 baslarinda, rave'leri kisitlayan, ecstasy kullanimini engellemeye yonelik cikarilan yasalar sayesinde, epey bir kan kaybina ugramissa da, 90'larda elektronik muzigin populerlik kazanmasina, 50 cesit sub genre'a bolunmesine, muzik turleri arasindaki farklarin bulaniklasmasina, rock'cularin bile dans muzigi ogelerini muziklerine katmalarina yol actigi da bir gercek.. pek cok acid house dj'i sonradan en iyi elektronik muzikciler arasina girdi. misal paul oakenfold, orbital, the shamen ve andrew weatherall. hatta o zamanki soundlari ile alakasiz da olsa prodigy bile, boyle baslamistir ise.
    turkiye'de tabii sadece blue jean'in verdigi smiley'lerle ve "asiiiittt!" nidalariyla hatirliyoruz olayi, ama aslinda gorundugunden cok daha onemli ve etkili..

  • tüm kadınlar öyledir demek çok büyük haksızlık olur. ama aralarında böyle bir kesim gerçekten var.

    üniversite 1. sınıfın ilk döneminde davutpaşanın çılgın yokuşunda otosptop çekiyordum, erkeğim diye almıyordu şerefsizler. kız görünce el freni çekiyolardı. bende teknik resim çantasıyla gülümseyerek çıkıyordum o yokuşu, geziniyordum koridorlarda hiç bi allahın kulu bakmıyordu

    2. dönem bmw'yle gelip gitmeye başladım. bmw dediğimde yanlış anlaşılmasın 6 serisi, z4 falan değil, alt tarafı 1 serisi

    ulan bırak bakmayı, tek dönemde 4 defa sileceğimin altında not buldum lan. 3 defa fakültenin önünde tek başına oturup bir şeyler okurken gelip tanışma teklifi eden kızla karşılaştım. var mı lan böyle bir şey, ne değişti? ben yine aynı bendim? cebimdeki para da aynı paraydı?

  • biz ona halk dilinde haraç kesme diyoruz.

    bir de dostlar alışverişte görsün yapmışlar, bu hareketi görüp de etkilenecek kitle de artık ne bileyim..

    evet en büyük savaş cehalete karşı olanmış. canım atatürk.