hesabın var mı? giriş yap

  • yaptığım iş turizm üzerine olunca pandemide durmak zorunda kaldık. düzeldi, düzelecek derken 800 bin tl alacağımı tahsil edemeden 7 ay içinde battım. sağolsun bankalarda borç borç deyince evi arabayı sattım borçları ödedim üzerimde sadece 4 bin tl para kaldı :)) bu parayla ne yapılır derken zaten yok zaten yok hep hevesim olan ahşapla uğraşayim dedim. ufak bir kaç malzeme aldıktan sonra ya şunu da alayım bunu da alayım diye diye eldeki bütün parayıda gerekli malzemeler için harcadım ve bir arkadaşımın boş olan dükkanında öyle kendi halimde takılıp askılık, lambader derken evime ve arkadaşlarıma ufak tefek ahşap ürünler yapmaya başladim. bir ay sonra evine askılık yaptığım bir arkadaşım arayıp "nogi, bir arkadaşım var iç mimar senin yaptığın ürünleri gösterdim çok beğendi birkaç ürün istiyor yapabilir misin? diye sordu. uzatmayayım onun istediği ürünleri yaptıktan sonra bir arkadaşı daha arayıp bizede böyle bir ürün lazım yapabilir misiniz acaba ? diye aradı. bunu da yapayım bunu da yapabilirim derken ufak ufak iş yapmaya başladım.bir kaç aya kalmadı işi baya baya profesyonelliğe döktüm. hayat o kadar garip ki tam bittim dediğin anda karşına yeniden mücadele etmen için bir olay çıkarıyor. sanırım orada pes etmeden tekrar başlayabilmek önemli ve bende öyle yaptım. bir matkap bir ufak testere ile başladığım bu işte 120 m2 bir atölye açtım. içimdeki duygu o kadar acayip ki anlatamam. e bundan bize ne derseniz haklı olarak sadece paylaşmak istedim. olur da yolunuz düşerse bir kahveye beklerim ve sosyal medyadan anlayan arkadaşlar varsa beraber çalışmayı çok isterim :) umarım hayat her insanın karşısına vazgeçtim dediği anda yeni güzel şeylerle çıkar... hepinize teşekkür ederim imla hatalarımdan dolayı özür dilerim bütün fularlı ekşi sözlük yazarlarından... birkaç örnek için

    1
    https://www.hizliresim.com/mw9qh8h
    3
    4
    5
    6
    7
    8
    9

  • şaşırtmamıştır.

    dünyada kedi köpek gibi birbiriyle sürekli dalaşan iki ülke var:
    1- rusya
    2- amerika birleşik devletleri

    hükümetimizin ise nasıl bir dış politika stratejisi varsa artık, bu iki ülke ile de vize sorunu yaşamayı başardık.

    bu çok eşsiz bir başarı lan bence. abd ve rusya tarihte belki de ilk defa bir konuda ortak fikirde olabilir.

  • 1500 yıl ayakta kalan roma imparatorluğu'nun (cumhuriyet'i de sayarsak 2000 yıl; ama o zaman imparatorlar yoktu tabii) en başarılı 10 imparatoru listesine elini kolunu sallaya sallaya girebilecek bir şahıstır imparator diocletianus. kendisinden 100-200 yıl önce yaşamış imparatorlar hakkında bile daha fazla yazılı belge olması ise tam bir talihsizliktir. imparatorluğu çökmenin eşiğine getiren üçüncü yüzyıl krizi diocletianus ile son bulur. bu kadar sıkıntılı ve buhranlı bir kriz periyodunun ardından tahta geçen diocletianus imparatorluğa uzun bir felaketin ardından nefes aldırmıştır adeta. imparatorluğun idari/bürokratik teşkilatlanmasını radikal bir şekilde değiştirmiş, yeni kurumlar, eyalet ve şehirler yapılandırmıştır.

    modern siyaset biliminde darbe denilen kalkışmaların roma'da bir dönem gündelik siyasetin ayrılmaz parçası olduğunu bilen bilir. güçlü birkaç lejyonun desteğini alan general imparatora isyan eder, kendi başkentine doğru orduyla yola çıkar, başarılı olursa tahta geçerdi. sonra bir başka general yeni imparatora isyan eder, bu kez aynı şeyler baştan yaşanır. öyle dönemler olmuştur ki romalıların savaşlarda en çok öldürdüğü insanlar yine başka romalılardır.

    bundan niye bahsediyorum? çünkü bu çok yıkıcı ve temel sorun üzerine anladığım kadarıyla kafa yoran ve gerçekten de çözüme epey yaklaşan bir imparatordur diocletianus. kendisi asker ile sivil politikacı ayrımını roma’da ilk düşünen yöneticilerden biridir. bir eyaletin valisi ile askeri yöneticisinin aynı kişi olması geleneğini kaldırmıştır. böylece valiler yani eyaletin en üst yöneticileri sivillerden seçilir olmuştur. daha o zamandan yaptığı bu tercih ile politika felsefesi açısından saygıyı hak ediyor bence. yönetimin en tepesi için uygun görüp kurduğu tetrarşi ise insanların taht için birbirini gözünü kırpmadan boğazladığı bir dönem için oldukça radikal bir yaklaşım olsa gerek.

    hakkında tarihi belge az dedim ama o kadar da az değil; istenirse buraya sayfalarca entry döşenebilir ama ben o kadar uzatmak istemiyorum; yukarıda önemli gördüğüm bir iki noktaya değindim zaten. diocletianus'un atıyla ilgili bir hikayeyi anlatıp bitireceğim:

    ms. 297 yılının bahar aylarında, diocletianus* ve damadı galerius* sasanilerle (özelde ermenistan krallığının durumu ile) ilgilenmek üzere doğu’dadır. birinci şapur'un oğlu sasani şahı narses* ordusuyla suriye ve anadolu topraklarına yani o dönem roma topraklarına doğru sefere çıkmış, tetrarşinin 4 üyesinden biri olan galerius da emrindeki lejyonların başında narses’in ordusunu karşılamak üzere harekete geçer. iki ordu carrhae yani harran yakınlarında karşı karşıya gelir; 350 yıl önce partların marcus crassus’u yendiği carrhae’de bu kez bir başka romalı, galerius, iranlılara* yenilir. doğu’da böyle bir sorun sürmekte iken o sırada roma’nın en önemli eyaletlerinden mısır’da ayaklanma başlar. sasaniler ile mücadele devam ederken böyle bir ayaklanmanın çıkması olayın arkasında pers parmağının olduğunu düşündürmüştür ancak ayaklanmada yakın zamanda yapılması planlanan oy sayımının etkisinin olduğu da söylenir. zira oy sayımı demek yeni vergiler demek olabilirdi.

    diocletianus, galerius’u doğuda bırakıp mısır’a doğru harekete geçer. 297’nin sonuna doğru mısır’da büyük oranda ayaklanma bastırılır ancak iskenderiye şehri hala direnmektedir. iskenderiye, o dönem 1 milyon civarındaki nüfusuyla roma’dan sonra en büyük imparatorluk şehridir. 297 sonbaharına doğru iskenderiye’yi kuşatma altına alan diocletianus, yaklaşık 8 ayın ardından 298 baharında şehrin direnişini kırar. doğuda sasanilerle olan gerilim ve çatışma hali sürerken bir de mısır’daki isyanla uğraşmak durumunda kalmış olan imparator diocletianus öfkelidir. iskenderiye düşünce, imparator diocletianus, sokaklarda akan kan, atının dizlerine değene dek şehirde katliam yapılmasını emreder. bu emri verdiği sırada diocletianus'un atının yere çöktüğü söylenir. yere çöken atın dizlerine kan bulaşmıştır. bu duruma şahit olan diocletianus bunun tanrılardan bir işaret olduğunu düşünür ve katliam emrini geri çeker. hikayeye göre imparator şehri terk ettikten sonra, iskenderiyeliler minnettarlıklarını göstermek için diocletianus'un atının bronz bir heykelini dikerler. hikaye muhtemelen gerçek değil ancak gerçekte yaşanan olaylar hakkında ipucu verdiği ve tarihin anlatımını "renklendirdiği" de bir gerçek. böyle hikayelere tarihmiş gibi inanmayalım ama hikayesiz de kalmayalım.

  • benimkisi şöyle birşeymiş. anladığım kadarıyla, hayat 1.5 yaşındayken hiç de fena değilmiş benim için.

    büdüt: böyle güzel tepkiler geleceğini tahmin etmiyordum, teşekkürler a dostlar. soranlar için söylemiş olayım, avşa adası'nda olmuş bu komik olay. :)

  • 'hayata karşı işlenen bir günah varsa, bu günah, hayattan umut kesmekten çok, başka bir hayat umup bu hayatın muhteşemliğini gözden kaçırmakta yatar.'

  • dinamiklerini bir türlü çözemediğim, nasıl bir arada kalmayı başardıklarına anlam veremediğim poligomik kolonilerdir bunlar. bir sene misal herkesin mutlu mesut bir ilişkisi vardır... 6 ay geçer, bir bakarsınız sanki barn dance yaparmış gibi herkes partner değiştirmiş, ilişkisel bir reset atılmış tüm komüne:

    erkek1, kız1 ile, erkek2 kız2 ile, erkek3 de kız3 ile çıkıyo olsun misal.

    erkek1: kız1 ile çok mutluyum abi ya, valla süper gidiyo....
    kız2: ...ben bilemiyorum...galiba erkek2 the one değil felan yaaani.
    erkek3: yaaa, ben de kız3 ile geçinemiyorum, senin gibi olsa keşke...
    kız2: ehihihihi

    3 ay sonra.... nice ilişkiler yıkılmış, büyük vaatler çürümüş, vay anasını olmuştur:

    erkek1: yok abi yok, kız1 ile yürümüyo
    erkek2: biz kız3 ile çok feci aşığız ya!
    kız2: ben de erkek3 ile süperim... senin gibi vurdumduymaz değil!
    erkek2: hadi leen.. zaten hemen koşarsın sen başkasına. the one 'mış... matrix mi lan burası?

    2 ay sonrası. kimin eli kimin cebine girmiş, nerden çıkmış, çözemen:

    erkek1: kız1 ile... aman 2 ile... ulan şu an kimle çıkıyorum?!
    erkek3: abi galiba benle çıkıyosun ama emin değilim...
    kız3: yaaaa, hani benleydin??? yok yok.... ben kız2 ile miydim?
    erkek2: ulan keşke isimlerimiz olsa, böyle erkek1 kız2 karışıyo tabi...

  • uzun süre kimse ellemediği için tozlanmış olan bu cipsler, içeride yalnız bekleyen bir yaşlı adamın bakkalına aittir. kapının üstünde asılı duran file içinde voleybol topu benzeri plastik topları görünce bir an geçmişe yolculuk edilirmiş gibi olunur. ama sonra içeride görülen eski bir laptop bu düşünce bulutunu hemen dağıtır.

    kapıda bu cipsleri gördüğümüzde, hayatın çok hızlı akmadığı, yanlış, basit, atasözlerinin koşulsuz ifadesinden müteşekkil hayat görüşlerinin artık bu dünyada hakim olduğunu anlarız.

    tozlanmış bu cipsleri görünce, nazardan ötürü, güzelliklerinin bir bedeli olarak kör olmuş genç çiftlerin hikayelerine inanılan, yağmurlardan sonra mantar toplamanın çok önemli bir aktivite olduğu bu coğrafyada, artık, koşuşturmanın, küresel hırslardan bahsetmenin bir anlamı kalmadığını kabul ederiz.