hesabın var mı? giriş yap

  • merkezi ordunun-merkezi yönetimin olmadığı ve meşruiyetini tanrıdan alan sistem.
    merkezi ordu yerine parçalanmış ordu, merkezi yönetim yerine yerinden yönetim vardır bu sistemde.

    merkezi ordunun olmamasının sebebi o dönemlerde fiziki şartların gelişmemiş olması, teknolojinin yetersiz olması, barutun bulunmamış olmamasıdır. çünkü böyle bir dönemde merkezi ordu ile imparatorluk sınırlarını kontrol etmek imkansızdır. bir bölgeden bir bölgeye hareket etmek zordur ve merkezi ordunun olması imparatorluk sınırlarının savunmasız kalması demektir bir bakıma.

    bu yüzden imparatorluk toprakları parçalara bölünür. her parçanın başında bir lord vardır. lordlar topraklarında köylüleri çalıştırır. her lordun kendi toprağında yetiştirilen ürüne el koyma hakkı ile kendi toprağında yargılama hakkı vardır. bu hakların karşılığında imparatorluk için ordu besleyeceklerdir belli sayıda ve sınırlarını koruyacaklardır. bütün bu haklar vassallık sözleşmesi ile verilmiştir. vassallık sözleşmesi kral ve lordlar veya lord ile lordlar arasında yapılabilir.

    bu sistemde kralın bütün kararlarını kilisenin onayı ile alması gerekiyor. kilise tanrıyı temsil etmektedir ve ruhbanlar sistemin meşruiyetini anlatmaktadır. insanlar din yolu ile sisteme boyun eğmek zorunda bırakılmışlardır. bunu yaparken bağlı bulundukları lordlara itaat etmeleri gerektiği anlatılmakta ve bunu yaptıkları takdirde öldükten sonra rahat edecekleri anlatılmaktadır. kilise sistemin dayanağıdır. matbaa bulunup aydınlanma yaşanana kadar insanlar kiliseye sorgusuz itaat etmişlerdir.

    bu sistemdeki önemli sınıflardan biri de tüccarlardır ki daha sonra sistemin dönüşümünü sağlamada öncü görevi göreceklerdir. tüccarlar kentlerde yaşamakta ve ülke dışından getirdikleri lüks tüketim ürünlerini asillere satmaktadırlar.

  • "beyza'yı 5 kere kaçırdı. annesi babası 35 kez şikayetçi oldu. 13 yaşında 16 yaşına kadar bunları yaşadı. bu adam niye tutuklanmadı?"

    meselenin ozeti bu sorudur. (bkz: ceza infaz kanunu) (bkz: turk ceza kanunu) 20 senedir iktidarda olan parti anayasa'yi defalarca degisitirmek ve laiklik ilkesi ile ugrasmak yerine ceza kanunlarini kamu yararina duzenleseydi bu manzaralar yasanmazdi.

    ama tabii kamu yarari amac olmayinca tam tersi istikamette duzenlemeler oldu,(bkz: erdoğan affı) bir bakmissin azili suclular sokaklarda fink atiyor.

    kucuk kizimiza acil sifa, ailesine sabirlar diliyorum.

    zorunlu edit: haberin yayininda kucuk kizimizin yogun bakimda oldugu bilgisi vardi, maalesef vefat etmis. ailesine sabirlar dilerim.

  • sebebi covid değil hiperenflasyon olan kepazelik.

    takdir edersiniz ki her fiyat değiştiğinde yeni menü basmak fazlasıyla maliyetli olacaktır.

  • çok da fifi durumdur.

    birileri dünya sağlık örgütüne türkiye adlı bir ülkenin varlığını ve mevcut siyasi tablosunu hatırlatsın lütfen.

    işlenmiş et de neymiş? ülke komple uranyum gibi amk; hala niye ölmedik ona şaşıyorum.

  • en iyi asimilasyonu türkler uygular demiş üstteki yazar. 800 senelik imparatorluk dağıldıktan sonra zerre kadar asimile olmamış kırk tane balkan, orta doğu ve afrika ülkesi kuruldu.
    buralarda türkçe konuşma oranı sıfıra yakındır ve zerre jeopolitik destek atmazlar.

    afrika’nın yarısı kendini fransız zannediyor. frank kullanıp, fransız futbol alt yapılarına doluşuyorlar.
    adamların tv standardı bile fransız kökenli secam.
    azıcık mantık yahu.

    edit
    secam yerine ntsc yazmışım ama zaten konu o değil :-)

  • ağlayan çocuğunu susturmaya çalışırken topu başkasının üstüne atan kadındır. bazen bu "abi" kısmına amca, teyze, abla da gelebilir ama genelde abi diyorlar sanırım.

    ağlayan çocuğunu susturmaya çalışan kadın, "bak abi kızıyor" diyerek şaşkın bebek suratını, yüzüne çevirdiğinde at hırsızı gibi hissediyor insan kendini. ben de "ehe yok ya kızmıyorum" diyorum böyle durumlarda. sıçsın ağzına, bana ne; ben niye kötü polis olayım. bak abi kızıyor bak abi kızıyor diyerek bebeğin suratını iyice yaklaştırıyor suratıma. şaşkınlıktan gözbebekleri iri iri olmuş bebekle birbirimize bakakalıyoruz. diyecek bir şey de bulamıyorsun; tam bire epic fail.

  • insanın doğaya aykırı bir canlı gibi görünmesi, aslında hatalı bir bakış açısından kaynaklanır. zira insanı doğadan ayrı bir yere koymak, doğanın ve insanın anlamını daraltarak büyük resmi görmeyi engellemekten başka bir işe yaramıyor. doğa, milyonlarca yıldır değişen halleriyle, birbirinin kuyusunu kazan milyarlarca canlısıyla, soyu tükenen ve yeni türeyen türleriyle, düzenli işleyen bir sistemden ziyade böyle bir tarifin içine sokulamayacak ölçüde kaotik bir dinamik üzerinde hareket ediyor. o yüzden doğayı düzenli bir sistem ve onun belirli niteliklere sahip canlıları gibi dar kapsamlı bir tarifle ele alarak, insanı bu sistemin dışına koymak birçok şeyi ıskalamaya sebep olacaktır. ama yine de, insan denen canlının doğanın diğer evlatlarından farklı özelliklerle donatılmış olduğunu reddetmek mümkün değil.

    iki ayak üstünde yürümekle mi başladı acaba her şey? iki ayaklı duruştan kaynaklanan kalça daralması sebebiyle erken doğuma zorlanan insan, henüz gelişimini tamamlamamış yavrusuna bakabilmek için tek başına yaşayamazdı. irili ufaklı sosyal gruplarda işbölümünün kurulması zorunluydu. hayatla tek başına mücadele etmek yerine güvenli bir kalkan oluşturan yetişkinler arasında büyüme şansı bulan insan yavruları, hazır reflekslerle ve kıskaç, zehir, ağ gibi doğal silahlarla doğmak yerine, bunları zamanla edinme şansı buldu. silahlarını kendi bedeninin dışında kurabilme, yani alet yapma yeteneği sayesinde edindiği esneklikle diğer düşmanlarıyla mücadelede büyük avantajlar kazandı ve soyunu genişletti. hazır verili silahlarla hayata atılmak yerine bunları dış çevrede imal edebilmek için, yapı malzemeleri ve enerji bedenin diğer bölümlerinden ziyade büyük bir beynin kurulmasına harcandı. bu da akılla hareket etme yetisini daha da artırdı. akıl, sebep sonuç ilişkilerini çözdü, simgeleri kullanma yeteneğini yani dili doğurdu, dil yeni bir bilgi aktarım alanı olan kültürü kurdu, kültür nesillerin birbirine bilgi aktarmasını sağladı; öyle ki, neden sonuç zincirleri kurduğunda zorunlu olarak ölüm gerçeğiyle karşılaşan, kendisinin de ölümlü olduğunu farkeden insanoğlu, bu kaçınılmaz sonu ruh gibi bir kavramla, insanın ölümsüz bileşeni ile aşmaya çalıştı. cenaze törenlerinin ne kadar eski tarihlere uzandığı bunun göstergesidir.

    şu anda beyne bu kadar yatırım yapan başka bir canlı yok bildiğim kadarıyla, yani o bizim en büyük silahımız. ama bir zamanlar, buna benzer bir gelişim gösteren bir canlı türü daha vardı: neandertaller. ölülerine tören yaptıkları, alet edevat geliştirdikleri biliniyor. demek ki bir zamanlar şu koca dünyada "taşı elimden bırakırsam düşer" gibi basit olgulardan yola çıkıp ölümlülük gibi inanılmaz gerçeklere ulaşan, neden sonuç ilişkisi kurma yeteneğine sahip olan tek tür biz değildik. inanılmaz...

    o kadar yalnızız ki... kendi aramızda konuşuyor, tartışıyor, ama bulduğumuz sonuçları bizden farklı olan hiçbir canlı ile mütala edemiyoruz. verdiğimiz her karar, nereye varacağını bilemeyeceğimiz yollara sokuyor bizi. deneme-yanılma üzerine bir dünya inşa etmişiz, çünkü başka şansımız yok. bu yüzden elfleri, hatta orkları icat ediyoruz. bizden olmayan, ama yine de ölüm gerçeğiyle yüzleşebilecek kadar akıl sahibi olan, bildiklerimizi karşılaştırabileceğimiz sanal türler yaratıyoruz. uzaylıları arıyoruz belki bir şeyler biliyorlardır diye. ama, yalnızlığımızdan kurtulamıyoruz.

    şimdi bu pencereden baktığım zaman, bir zamanlar dünya üzerinde ölümlülükle yüzleşmiş tek tür olmadığımızı, bizler gibi varoluşunu anlamlandırmaya çalışan bir türle aynı dünyayı paylaştığımızı görüyor ve irkiliyorum. dünyayı anlayan, ama bana benzemeyen bir canlı ile yüzyüze gelmek... ürpertici!

    ama dünya sohbet odası değil ki oturup varoluşumuzun ve evrenin anlamları üzerine istişare edelim? büyük bir yaşam mücadelesinin içinde, sana bana çok benzeyen, düşünen, alet yapan, ama özünde farklı bir canlı ile karşılaşıyorsun. iç dünyasında ne olduğunu bilme şansın yok, ama eylemleri senin için ölümcül olabilir. zira, en büyük silahın olarak inşa ettiğin beynin bir benzerine o da sahip. seni günlerce gözleyerek davranışını çözümleyebilir, tuzak kurabilir, kabileni yok edebilir. diğer canlılarla mücadelende eşsiz bir fark getiren akıl, karşında olduğu zaman başına gelebilecek en büyük beladır, bunu seziyor, biliyorsun.

    o halde, ne yapacağını da biliyorsun insanoğlu: "o saldırmadan önce sen ona saldır. habil'i öldür!"

  • avrupa'daki butun ulkeleri ve komsularini ezbere bilen adam.

    bir gun olur da bunarsa, etrafindakilere sabir dilemek lazim. hayir, haksiz da degil ki. delirtecek adami ipneler senelerdir! buradan avrupa'ya sesleniyorum! olm vermeyin lan komsunuza oy! delikanli olun iki dakka! sokturtmayin iskandinavyaniza, balkaniniza!

    siz de duzgun sarki yapip yollayin lan! gectim odulunden, adamin ruh sagligi bozuldu. bulend abi bosver ya, sana yarisma mi yok a.k.

    komsu: ay turk kahveniz var mi, bende hic kalmamis da?
    bulend ozveren'in esi: var tabii komsu, buyur.
    komsu: ay tesekkur ederim, iyi gunler.
    bulend ozveren: 100 gr komsuya gitti...
    bulend ozvreren'in esi: bulend lutfen...

  • nedense konuşulmayan konu.

    arkadaşlar hepiniz mi zenginsiniz? bu nasıl oluyor ya. ortalama bi depo 1000 liradan fazlaya doluyor artık. ulan hakkaten hepiniz 50k maaş mı alıyorsunuz. bu ne rahatlık.

    bi gündeme getirelim şu konuyu artık bir şey yapalım.